Pakistan Karaçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans yaptığım 90’lı yıllardı. Uluslararası Organizasyonlar dersinde hocamızın sınıfa “OIC ne iş yapar?” şeklinde bir soru yönelttiğini hatırlıyorum. Sınıfça bir sürü cevaplar üretmemize rağmen hocanın istediği cevabı bir türlü sunamamıştık kendisine. Sonunda pes ettik ve cevap hakkını hocamıza iade etmek zorunda kaldık; “OIC rutin bir şekilde toplanır.” dedi hocamız, “Ve OIC temsilcileri bu toplantılarda ‘O, I see!’ yani ‘Yaa öyle miii?’ deyip İslam Aleminde yaşanan sıkıntıları umursamadan dağılırlar” diye devam etti.
Hiç kuşkusuz hocamızın o yıllarda vermiş olduğu bu trajikomik cevabın altında karşılanmayan bir beklenti ve serzeniş vardı. O günden bugüne OIC ya da bizdeki adıyla İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ve ona bağlı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesinin (İSEDAK) çalışmalarını İslam Aleminin her duyarlı bireyi gibi bende bir umut ve beklenti içinde izledim. Ne var ki, huşusunu kaybedip ritüelleşmiş bir ibadet gibi gelen İKÖ ve İSEDAK toplantıları birbirini izledi. 2001 yılında 17.’si yapılan İSEDAK toplantısını hatırlıyorum. Kapanış konuşmasını İSEDAK toplantılarının sekretaryasını yürütmekten sorumlu Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) o günkü müsteşarı yapmış ve Anadolu Ajansı toplantının kapanışını topu topu 3-4 paragraflık bir yazı ile duyurmuştu. Ondan sonraki toplantılar da öncekilerden farksızdı. İslam Aleminin maruz kaldığı onlarca saldırı, işgal ve tecavüzlere rağmen İKÖ’den göğsümüzü kabartacak gür bir ses asla yankılanmadı kulaklarımızda. Türkiye’nin doğuya bakan soğuk yüzü ile izlediği alternatifsiz tek eksenli batı politikalarının gölgesinde ve Batının yoğun nüfuzu altındaki Arap rejimlerinden oluşmuş bir topluluktan ancak detone bir ses duyulabilirdi.
Ta ki, son İSEDAK toplantısına kadar. Bundan önceki toplantıların hiçbirinde 5-9 Kasım tarihleri arasında yapılan toplantıda olduğu kadar zengin katılım ve heyecan yoktu. Konjonktürel değişim, Türk Dış Politikasında yaşanan eksen zenginliği ve buna bağlı gelişen doğu politikalarımızdaki açılımın bir sonucu olarak son İSEDAK toplantısındaki dinamizm, heyecan ve sergilenen kararlılık, bundan önceki toplantılardan farklı olarak ilerisi için pozitif yansımalardı. Toplantıya ilişkin olumsuz tek nokta, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in Batılı devletlerin baskısından dolayı Sudan’daki iç meseleleri bahane ederek toplantıya iştirak edemeyişiydi. Buna rağmen 25. İSEDAK toplantısı belki de İslam Alemi’nin ekonomik ve siyasi bütünleşmesi yolunda bir dönüm noktası olarak geçecek tarihe.
Konjonktürün Sunduğu Fırsatlar İyi Değerlendirilmeli
Kurulduğu 1969 yılı ve sonrasında batılı ülkeler tarafından derin bir endişe ile karşılanan İKÖ’nün kendisini batı alemine kabul ettirmesi kolay olmadı. Siyasi bir birlikten öte, ekonomik ve ticari hedefler güden bir birlik imajı batılılar tarafından hep şüpheyle karşılandı. Kurulduğu günden bu zamana kadar geçen süre, bir yandan İKÖ’nün batı cenahında kanıksanmasını sağlarken diğer yandan dünyanın değişen ekonomik ve siyasi yapısı ve mevcut konjonktür, İKÖ’nün içinin doldurulması için fırsatlar sunmaya başladı.
Bir yandan uluslararası politika ve ekonomik sistem üzerinde zayıflamaya yüz tutan Amerikan hegemonyası ve bölgeselleşmenin öne çıkması, diğer yandan Türkiye başta olmak üzere, Suriye, İran, Katar gibi Ortadoğu’nun başaktörlerinde güçlü ve dış politikada açılımcı iktidarların hüküm sürüyor olması, İKÖ, dolayısıyla İSEDAK’ın gerçek rollerini üstlenebilmeleri için uygun zaman ve zemini oluşturmuş durumda.
Ancak oluşan bu konjonktür ve doğan fırsatların çok iyi okunarak, güçlü bir stratejik plan ve yol haritasının hazırlanması gerekmektedir.
Burada şu önemli noktayı da unutmamak gerekiyor. Türkiye, Doğu ve İslam Alemi için çok önemli bir ülke. Türkiye’nin bırakın etkin doğu politikaları geliştirmesini, başını kaldırıp Doğuya doğru şöyle bir bakması bile bu denli bir heyecan ve dinamizm yaratabiliyor.
Şuur Altı Temizliği Önemli
İslam Aleminin Osmanlı sonrası bütünleşmesinin önüne geçmek için emperyal güçler çizdikleri suni sınırlarla yetinmeyip, sınırları döşedikleri mayınlarla muhkemleştirdiler. Ancak bu yönde hayata geçirdikleri en tehlikeli strateji, İslam toplumlarının şuur altlarına ektikleri nifak tohumları oldu. Ürdün’de siyah köpeğe “Türk”, Türkiye’de ise “Arap” lakabı takılması bu stratejinin bir ürünüdür. Özellikle Ortadoğu’da söz konusu fitne tohumlarının sökülüp atılabilmesi için mutlak surette bir şuur altı temizliğine ihtiyaç vardır. Söz konusu şuur altı temizliği İslam Aleminin ekonomik, siyasi, kültürel anlamda bütünleşmesini büyük ölçüde hızlandıracaktır. Kökleri toplumlara inmeyen bir bütünleşmenin sağlıklı ve uzun ömürlü olmayacağı hepimizin malumudur.
Ekonominin temel unsuru insandır. İSEDAK bünyesinde ne denli güçlü ekonomik karar ve tedbirler alınırsa alınsın, toplumları bir araya getiremediğiniz, toplumlararası kaynaşma ve bütünleşme ortamı oluşturamadığınız sürece alınan kararlar işlerlik kazanmayacaktır. Toplumlararası yakınlaşma aktif sermayeyi de yine kendi coğrafyası içinde tutacaktır ki, bu durum örgüt sınırları içinde ekonominin canlanması açısından önemli rol oynayacaktır. Bu anlamda son İSEDAK toplantısında üye ülkeler arasında işadamlarına yönelik vizelerin tamamen kaldırılması gerekirdi diye düşünüyorum.
STK’lar Sınır Ötesi Misyonlar Üstlenmeli
İslam Alemindeki şuur altı temizliği ve toplumlararası yakınlaşmada en önemli rolü STK’lar üstlenmelidir. Üye ülkelerdeki STK’ların güçlendirilmesi ve sınır ötesi misyonlar üstlenmeleri, gerek İslam Aleminin kendi toplumları arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde, gerekse Batı alemi ile yürütülecek ilişkilerin gerilimlerden uzak tutulması bakımından önemlidir.
İKÖ ve İSEDAK için artık yeni bir dönemin başladığını görüyoruz. Bundan sonraki her toplantının çok daha önemli adımların atılacağı ve çok daha stratejik projelerin hayata geçirileceği toplantılar şeklinde gerçekleşeceğini söyleyebiliriz. Güç ve zenginliğin Batıdan Doğuya büyük göçü başlamış durumda. The New York Times Dış Politika yazarı Thomas L. Friedman: “Küçükken Annem bizi; Hindistan’daki aç çocuğu düşün ve yemeğini bitir diyerek yetiştirdi… Şimdi ise ben çocuğumu eğer Hindistanlı çocukların seni aç ve işsiz bırakmasını istemiyorsan derslerine çok çalışmalısın diyerek yetiştiriyorum” ifadeleriyle Doğu’nun ilerleyişine dikkat çekiyor. Gelecek doğudan yükseliyor…
Ali Şahin