Tarihin derinliklerine doğru indikçe Hint alt kıtası ile bağlarımızın derinliğini daha fazla hissetmeye başlarız. Kimi araştırmacılara göre bu etkileşim ve ilişkiler milattan öncesine kadar götürülebilir.[1] Fakat burada şimdi konuşacağımız Hindistan için önemli bir karakter olan Emir Hüsrev Dehlevi (1253-1325) olacaktır. Hint alt kıtasında Hazret Amir Khosro diye anılan şaire Hindistan coğrafyasında, Ortaçağ döneminde rastlıyoruz. Peki, bir Türk olan Emir Hüsrev Hindistan için neden önemli olabilir?
1253 yılında Delhi’de doğan Emir Hüsrev Dehlevi’nin babası Lâçin adlı bir Türk boyuna mensuptur.[2] Türkistan’da siyasi yapılanmadaki değişiklikler Türk boylarını farklı yerlere göçe zorlarken bu dönemde tercih edilen yerlerden biri de bereketli Hindistan toprakları olmuştur. Hüsrev’in babası Seyfeddin de Hindistan’a göç etmiş ve Timur Han İmad’ül Mülk’ün kızı ile evlenmiştir.[3] Emir Hüsrev de Hindistan’da doğmuş, buranın çok farklı milletleri, dilleri ve kültürleri arasında büyümüştür. Fakat o Türk olduğunun bilincindedir. Farsça yazdığı birçok şiirinde “Hindistan Türk’ü” olduğunu da belirtmiştir.[4]
Hint alt kıtasında konuşulan Urduca buradaki Müslüman kesimin dilidir. “Urdu dilinin babası” sıfatının sahibi olan Hüsrev, Urduca[5] ya da Hintçe’nin yanı sıra Farsça ve Arapça’ya da oldukça hâkimdir.[6] Kendisine “Hindistan’ın en iyi Farsça şiir yazan şairi” denilmektedir. O dönemin baskın dili olan Farsça, Emir Hüsrev’i de etkilemiştir. Dil öğrenmede çok yetenekli olan Emir Hüsrev bir saray şairidir. Hindistan’da hüküm sürmüş olan Türk sultanlıklarının saraylarında görev yapmış ve Hindistan’daki çeşitli bölgelerde yaşayıp buralarda kullanılan dilleri de öğrenmiştir. Özellikle I. Delhi Türk Sultanlığı hükümdarlarından Balaban Uluğ Han tarafından teveccüh görmüştür. Bununla beraber bir tarihçidir. Kendi döneminde yaşanan olayları aktardığı eserleri de mevcuttur.
Emir Hüsrev Türk dünyasını etkilemeyi başarmıştır. Divan şairleri onu üstatları olarak kabul etmişlerdir.[7] Bugün ülkemizde çok tanınmayan bu Türk büyüğü için 1975 yılında Hindistan, Pakistan ve dönemin Sovyet Rusya’sında ulusal ve uluslararası kongreler düzenlenmiştir.[8]
Emir Hüsrev çok yönlü bir kişiliktir. Bugün de Hindistan’da yaşayan ve hatta tüm dünyada tanınan “Kavvali” müzik tarzının da yaratıcısıdır. Klasik Hint müziğine sufi tarzını üfleyen Emir Hüsrev, kıtada yeni bir geleneği başlatmıştır. Hint alt kıtasında ‘Hangah’ yani bizim bildiğimiz anlamda ‘Dergah’ ya da ‘Mevlevihane’ gibi kullanılan mekanlarda çeşitli anma törenleri yapılır. Ölen şeyhin ölümü vesilesiyle yapılan anma törenleri bir arınmayı andırır. Bununla birlikte kavvali bu arınmaya eklenir. Bu toplantılar Allah ve Peygamber ya da başka bir şeyhi anmaya yönelik de olabilir. Bir sufi olan Emir Hüsrev, sufizme farklı bir renk katarak Hint alt kıtasını etkilemiştir.
Bugün dahi Hint alt kıtasında hem Müslümanlar hem de Hindular tarafından saygı gösterilen tarihi bir şahsiyettir. Ayrıca kavvali müzik tarzı da Müslüman ve Hinduların kendini ifade ediş biçimi olarak birçok grup tarafından icra edilmektedir. Emir Hüsrev’in yazdığı gazeller Hint alt kıtası filmlerinde dahi yaşamakta ve hala bu coğrafyayı etkilemektedir. Birçoklarımızın adını dahi duymadığı Emir Hüsrev’in böylesine kalıcı olmasının büyük sırrı neydi acaba? Belki de başka kültürleri anlama çabasıydı. Emir Hüsrev, Fahr-üd-Din Mübarek Şah’ın, Delhi Türk Sultanı Aybey’e sunduğu eserinin giriş kısmında, Türk’ün cevherini tarifinde aktardığı bilginin bir yansımasıdır. Ona göre Türk, denizde bir istiridyenin içindeki inci gibidir. Yerinde kaldığı müddetçe değersizdir. Fakat dışarı çıktığında padişahların tacına süs olur.[9]
Hüsrev’in mürşidi olan Nizamüddin Evliya’nın ölümü Emir Hüsrevi çok etkilemiş fazla zaman geçmeden o da bu dünyadan göçüp gitmiştir. Kabri Çişti tarikatı şeyhi Nizamüddin Evliya ile yakın bir mesafededir. Kendisi gibi bir Türk olan Nizamuddin Evliya da Hüsrev gibi hem Müslüman hem de Hindular tarafından saygı duyulan bir tarikat şeyhidir. Bu anlamda Anadolu’da görülen şeyh-mürit ilişkisi ve tarikat geleneği alt kıtayla aramızdaki bağları göstermesi açısından son derece önemlidir. İkisinin de çıkış noktası Türklerin ata yurdu olan günümüzü dahi etkileyen Türkistan geleneğidir.
[1] Bota Bokuleva, Rauşangül Avakova, Jenisbek Abeldayev, “Türk Kültürünün Hindistan Uygarlığına Etkisi”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII. Cilt, Sayı 1, İzmir, 2012, s. 442
[2] Rıza Kurtuluş, “Emir Hüsrev Dehlev-i”, DİA, XI. Cilt, Ankara, 1995, s. 135
[3] Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, I. Cilt, TTK, Ankara, 1987, s. 360
[4] Töre Sivrioğlu, Ahmad Jawid Türkoğlu, Başlangıçtan Günümüze Afganistan Tarihi, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2017, s. 12; Bayur, a.g.e., s. 370
[5] Urduca ve Hintçe aslında aynı dildir fakat alfabe olarak farklıdırlar.
[6]Ayrıntılı bilgi için bkz. Erkan Türkmen, Emir Hüsrev-i Dehlevi’nin Urduca’nın Doğuşundaki Rolü, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 1983
[7] Kurtuluş, a.g.mad., s. 135
[8] Kurtuluş, a.g.mad., s. 135
[9] Bayur, a.g.e., s. 369