Türkiye’nin 9 Ekim’de “teröre” karşı başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’yla gerek Ankara diplomasisi gerekse dünya gündemi oldukça yoğun ve hareketli günlerden geçiyor. Birkaç istisna haricinde neredeyse tüm dünya Ankara’nın karşısında yer aldı. Kuşkusuz her birinin farklı gerekçeleri, daha doğrusu, farklı “çıkar kaygıları” var. Ayrıca bir de enteresan denebilecek bir gelişme olarak, uzak coğrafyadan bir aktörün tepkisi de var: Hindistan.

Evet, Yeni Delhi de harekâta tepkisini koyan ülkelerden. Ancak burada sözü edilen enteresanlık şaşırtıcı olduğundan değil, alışılmadık olduğundan kaynaklanıyor. Başka bir anlatımla, Modi hükümetinin Ankara’ya karşıt bir yaklaşımı benimsemesi öngörülemez bir gelişme olmamakla beraber, Hindistan aslında çok da alışık olmadığı bir biçimde kendisinden uzak bir meseleye tepkisini ortaya koymak için hiç vakit kaybetmemiştir. Nitekim Delhi’nin tutumunun çok net bir okuması vardır: “kısasa kısas fırsatının değerlendirilmesi.”

Hindistan’ın Batı Asya meseleleriyle, kendisinden uzak coğrafyalardaki konularla çok nadir ilgilendiği görülür. Yeni Delhi için bu durum çok istisnadır. Peki, genel itibarıyla başka bölgelerdeki işlere karışmayan Delhi’nin, Türkiye’nin başlattığı harekâta tepkisini ne tetikliyor olabilir? Cevabı çok açık; Ankara’nın Keşmir tutumu.

Bilindiği üzere Narendra Modi hükümeti 5-6 Ağustos’ta Cammu-Keşmir’in özerk statüsünün yasal dayanağı olan 370. Anayasa maddesinin iptalini Parlamento’dan geçirmişti. Ardından, 72 yıldır Hindistan kontrolündeki özerk statülü bir eyalet konumunda olan Cammu-Keşmir kalıcı olarak Hint topraklarına dâhil edilerek, Cammu-Keşmir ve Ladakh olmak üzere iki Birlik Toprağı’na ayrılmış ve alınan bu radikal kararın akabinde bölgenin dünyayla olan iletişimi, güvenliği ve istikrarı sağlama gerekçesiyle tamamen kesilmişti. Bunun üzerine, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler ’in 24 Eylül tarihli 74. Genel Kurulu Genel Görüşmeleri açılışında gerçekleştirdiği ve dünya genelindeki sorunlara değindiği konuşmasında, Keşmir meselesini de gündeme getirmesi, Hindistan’ın hiç hoşuna gitmedi.

“Uluslararası toplumun hala yeterince ilgi göstermediği sorunlardan biri de 72 yıldır çözülemeyen Keşmir ihtilafıdır. Güney Asya’nın istikrarı ve refahı Keşmir meselesinden ayrı düşünülemez. Şu anda BM Güvenlik Konseyi’nin BM’nin almış olduğu karara rağmen Keşmir adeta abluka altında ve 8 milyon insan Keşmir’den ne yazık ki dışarı çıkamıyor. Keşmirlilerin Pakistanlı ve Hint komşularıyla birlikte güvenli bir geleceğe bakabilmeleri için buradaki sorunun çatışma değil, adalet ve hakkaniyet temelinde diyalogla çözümü şarttır.”

Zira Erdoğan’ın BMGK görüşmeleri sırasında Keşmir’e ilişkin yukarıdaki ifadeleri, Keşmir konusunu kendi iç işleri meselesi olarak gören ve meselenin uluslararasılaşmasına şiddetle karşı çıkan Hindistan için hoş karşılanacak bir gelişme değildi. Zaten BMGK görüşmeleri için New York’ta bulunan Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin de Yunanistan, Ermenistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) liderleriyle gerçekleştirdiği temaslar, Hint basınında “Türkiye’ye mesaj” olarak nitelendirilmişti. Nitekim Hindistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Raveesh Kumar, 4 Ekim tarihli haftalık basın bilgilendirme toplantısında ise şu ifadelere yer vermiştir: “Biz dost ülkeleriz ve bu nedenle, 6 Ağustos’tan bu yana Hindistan’ın tamamen iç meselesi olan bir konuda Türk hükümeti tarafından tekrarlanan açıklamalara çok üzüldük. Bu açıklamalar aslında yanlış, taraflı ve haksızdır. Türk hükümetinin bu konuda daha fazla açıklama yapmadan önce sahadaki durumu doğru bir şekilde anlamalarını istiyoruz.”

Bunun yanı sıra, Hindistan Dışişleri Bakanlığı’nın, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı için, “Türkiye tarafından tek taraflı askeri saldırı” başlığıyla yayımladığı 10 Ekim tarihli bildiride ise şu ifadeler yer almıştır: “Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’deki tek taraflı askeri saldırılarından derinden endişe duyuyoruz. Türkiye’nin eylemleri bölgedeki istikrarı ve terörle mücadeleyi baltalayabilir. Türkiye’nin eylemi aynı zamanda insani ve sivil sıkıntıya neden olma potansiyeline sahiptir. Türkiye’ye harekâtı sonlandırma ve Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterme çağrısında bulunuyoruz.  Tüm meselelerin diyalog ve müzakere yoluyla barışçı çözümünü istiyoruz.”

Ayrıca Hindistan Tersanesinin (Hindustan Shipyard Limited/HSL), geçtiğimiz Mayıs ayında TAIS sanayi grubuna mensup Anadolu Tersanesince kazanılan ihale ile teknik iş birliği metninin imza edilmesinin akabinde vücuda gelen ve Hindistan Donanması’nın gelişimine katkıda bulunacak olan projeye, Türkiye’nin katılımını durdurmayı planladığı yönündeki iddialar da Hint basınında yer almaktadır. Söz konusu proje için teknik iş birliğine varılmış ancak henüz sözleşme imzalanmamıştır. Türk tersanesinin Hindistan’daki ilk savunma sözleşmesi niteliğindeki söz konusu projede henüz müzakere süreci tamamlanmamıştır. Ancak sözleşmenin ertelenebileceğine yönelik söylemler gündeme gelmektedir. Her ne kadar henüz resmi bir açıklama bulunmasa da bunun nedeni olarak Hint basınında yine Türkiye’nin Keşmir meselesini uluslararası platformda gündeme getirmiş olması öne sürülüyor. Bunun beraberinde, Pakistan’la askeri iş birliğini artırmasını gerekçe göstererek Türkiye’ye savunma ürünleri ihracatı da durdurulmuştur. Ayrıca her ne kadar Delhi tarafından karar kesin olarak verilmemişti denilse de aynı sıralarda Suudi Arabistan ziyaretinde bulunmuş olan Başbakan Narendra Modi’nin Ekim sonu için planlanan Ankara ziyareti iptal edilmiştir.

Bunu yaparak, Hindistan Türkiye’ye, onun Keşmir konusunda söz hakkının olmadığına yönelik bir sinyal vermeye çalışıyor ve eğer ki Ankara Delhi’nin iç meselelerine müdahale ederse, Yeni Delhi’nin de uluslararası platformda Ankara’ya karşı avantajının artacağı inancı dile getiriliyor. Bunun yanı sıra, gerek Delhi hükümeti gerekse Hint kamuoyu tarafından Türkiye’nin Keşmir ile Suriye tutumları karşılaştırılıyor ve bu konuda çifte standart uyguladığı iddia ediliyor. Şimdi her şeyden önce Keşmir meselesi ile Suriye konusunun karşılaştırılması yanlış bir bakış açısıdır. Gerçekte her ikisi de farklı dinamiklerce beslenen sorunlardır. Keşmir ihtilafında en doğru çözüm yolu iki ülkenin (Hindistan-Pakistan) uzlaşmasıdır. Anlaşma zeminin sağlanamıyor olması noktasında ise BM çatısı altında ve yine söze konu iki ülkenin inisiyatifiyle uzlaşma şartları olgunlaştırılabilir. Bu arada, kuşkusuz Hindistan’ın terör tehdidine yönelik güvenlik kaygıları ile ülkenin sınır güvenliğini sağlama hakkı göz ardı edilemez. Ancak Keşmir’in bir bütün olarak dikkate alınıp, gerek Hindistan gerek Pakistan gerekse Keşmir için, ayrıca Güney Asya’nın güvenliği ve istikrarı için başvurulacak en doğru çözüm yolu, Keşmir’in geleceğinin Keşmir halkı tarafınca belirlenebilmesine fırsat verilmesi olacaktı. Bunun aksine, Hindistan’ın gerçekleştirmiş olduğu Cammu-Keşmir hamlesi, her ne kadar kendisi için bir çözüm ifade etse de, bölge genelinde ve aslında Hindistan açısından da sınır komşusuyla yaşamakta olduğu söze konu Keşmir sorununu daha büyük bir kısır döngüye dönüştürmüştür.

Öte yandan, Türkiye’nin Suriye meselesinde bölgenin toprak bütünlüğünü bölme yahut kendi topraklarına katma gibi bir durum söz konusu değildir. Aksine Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün bölünmemesi için ve Suriye halkı için mücadele etmektedir. “Tıpkı Keşmir meselesinde olduğu gibi”, Suriye meselesinde de “bölge barışından ve bölge insanının huzurundan” yanadır. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin omuzlarında ağır bir Suriyeli mülteci yükü olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu noktada, Hindistan’ın tarihte, 1970’li yıllarda, kendisi açısından mülteci sorununun şiddetlenmesinden ötürü, yanı başında olan Doğu Pakistan meselesine müdahalede bulunduğu ve anılan bölgenin Pakistan’dan ayrılıp, bağımsız bir Bangladeş devleti olarak uluslararası sistemde yer almasına katkıda bulunduğu da hatırlanmalıdır.

Hindistan, çok kutupluluğa evrilmekte olan uluslararası sistemde, yükselen profiliyle, “bir büyük güç olarak ben de varım ve dünya meselelerinde, dünya düzeninin tesisinde ben de söz hakkına sahibim” demek istiyor. Batı Asya’daki ilişkiler için nadiren yorum yapan Hindistan’ın, Yeni Delhi için hassas olan Keşmir konusuna kendisinin hoşnut kalmayacağı bir duruşu sergilemiş olan Türkiye’ye yönelik, Ankara’nın Barış Pınarı Harekâtı dolayısıyla karşıt bir yorum geliştirmesi, Modi yönetiminin hem devinim içinde olan dünya perspektifiyle “ben de varım” demesi hem de Türkiye’nin Keşmir tavrına karşın “hoşnutsuzluğunu” ifade etmesi minvalinde okunabilir. Türkiye’nin Suriye harekâtı Hindistan için belki de beklenen fırsatı altın tepside sunmuş oldu. Ancak Güney Asya’da güçlü konumda olan Hindistan’ın, Batı Asya’da güçlü konumda olan Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmesi, Narendra Modi yönetiminin dış politikada ve uluslararası ilişkilerdeki baskın “pragmatik” anlayışıyla daha çok örtüşür. Nitekim ikili ilişkilerin ilerlemesi demek, iki ülke için de kazanım demektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz