“Hindistan’ın Türkiye Politikası” Panel Yapıldı

Paylaş

Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM)’nin düzenlediği “Hindistan’ın Türkiye Politikası” konulu video konferansın bu haftaki konuğu Hindistan Büyükelçisi Sanjay Panda oldu. Konferansın açılışını yapan GASAM Başkanı Cemal Demir İki ülkenin ilişkilerinin kadim tarihten bugüne değin devam ettiğin belirterek, “İki ülkenin siyasi ilişkileri M.Ö. III. Yüzyıldan başladığı tarihçiler tarafından ifade edilmektedir. Türkiye ve Hindistan emperyalist saldırılardan en çok etkilenen iki ülkedir. Bu nedenle iki ülkenin ortak yanları oldukça çoktur” dedi. “İki ülkenin ilişkilerinin gelişmesinin merkez çemberi; demokratik hukuk devleti kuralları çerçevesinde bağlantısız ve bağımsız bir politika geliştirmelerinden geçmektedir” ifadelerini kullanan Demir, “Herhangi iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyen temel faktörler; Tarihsel Nedenler, Karşılıklı Algılamalar, İç ve Politika Kaygılarından kaynaklanmaktadır. Eğer Türkiye ve Hindistan karşılıklı milli ve uluslararası çıkarlar çerçevesinde ilişkileri geliştirmeleri durumunda kazançlı çıkacaklardır” ifadelerini kullandı. Hindistan Büyükelçisi Sanjay Panda ise iki ülke arasında yaşana sıkıntılar ile çözüm önerilerini anlattı. Türkiye ile Hindistan’ın uygarlık ve kültürel tarih noktasında derin bağları olduğunu belirten Panda, sorunların çözülmesi halinde önümüzdeki 20 yıl içinde Hindistan olarak Türkiye’ye 1 trilyon dolar yatırım yapmayı öngördüklerini belirtti. Başta Keşmir olmak üzere siyasi ve savunma konularında ancak karşılıklı anlayış ve iş birliği ile temel sorunların çözülebileceğini belirten Panda konuşmalarında birçok konuya açıklık getirmeye çalıştı.

Hindistan Büyükelçisi Sanjay Panda konuşmasında şunları söyledi;

“Öncelikle, ikili ilişkilerimizin durumuyla ilgili değerlendirmemde samimi olacağımı belirtmek isterim. Yıllar içerisinde inişli çıkışlı bir gidişat sergileyen ikili ilişkilerimizle ilgili kendi bakış açımı paylaşırken, sizlere bu noktaya nasıl geldiğimizi de açıklamaya çalışacağım. Bir diplomat olarak değil de, bir uluslararası ilişkiler öğrencisi olarak birkaç sorunun üzerinde durmayı öneriyorum; “Türkiye, Hindistan için ne ifade ediyor?”, “İkili zorluklar ve fırsatlar nelerdir?” ve son olarak; “İlişkilerimizi daha ileriye taşımanın yolu nedir? Sunumumun ardından sorularınızı almaktan mutluluk duyacağım.

Ankara’ya gelince ilk önce Konya’da Mevlana’yı ziyaret ettim

“Mevlana Celaleddin Rumi’nin büyük bir hayranı olarak Türkiye’ye gelir gelmez ilk Ankara dışı seyahatimi Mevlana’ya olan saygımdan ötürü Konya’ya gerçekleştirdim. Tüm dinlerden ve her kesimden insanın bir arada barış ve uyum içinde yaşayabileceğinin en büyük kanıtı olan Mevlana’nın hayat felsefesi beni derinden etkilemektedir. Mevlana’nın vizyonları, sözleri ve hayatı bize iç huzura ve mutluluğa nasıl ulaşacağımızı öğretir, böylece sürekli düşmanlık ve nefret akışını durdurabilir ve gerçek bir küresel barış ve uyuma ulaşabiliriz. İlginç bir şekilde, bu mesajın, “dünya tek bir ailedir” anlamına gelen ve Sanskritçesi “Vasudhaiva Kutumbakam” olan Hint anlayışından hiçbir farkı yoktur.

Hiç bir zaman başkalarının iç işlerine karışmadık

Hindistan bağımsızlığına kavuştuğundan beri, dış politikamızın ana unsurlarından biri, diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesine dayanan barış içinde bir arada yaşama idi. Bu, siyasetçilerin, yeni keşfedilen egemen bir varlığın kolonyal prangalardan kurtularak, kendini tamamen halkının gelişimi ve refahına odaklanabilmesi için aldığı bilinçli bir karardı. İlk Başbakanımız Cevahirhal Nehru’nun enternasyonalizm vizyonu ile Hindistan, iki kutuplu bir dünyada bağımsız bir dış politika izleyerek ‘bağlantısızlık’ politikasını benimsedi. Zaman içerisinde, bağlantısızlığa olan bağlılığımız stratejik bir özerklik politikasına dönüştü. Hindistan, dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara karşı dengeli bir yaklaşım benimsedi ve hiçbir zaman hiçbir ülkeye karşı saldırgan bir tavır sergilemedi.

İki ülke tarihi ve kültürel bağlara sahiptir

Bağımsız Hindistan, kalkınma önceliklerini karşılamak amacıyla yola çıkarken, uluslararası camia da yardım eli uzatmak için oradaydı. Ve bugün, bunun karşılığını verme sırası Hindistan’da. Hindistan bugün büyüme ve kalkınma hedeflerini karşılamaya devam ederken, aynı zamanda kalkınma ortaklığı programları aracılığıyla bir dizi gelişmekte olan ülkeye de yardım sağlamaya devam ediyor. Hindistan’ın dış politika yaklaşımına bu genel bağlamdan bakıldığında, Türkiye politikasında da bir fark göremeyeceksiniz. İki ülke derin bir tarihi uygarlık ve kültürel bağlara sahiptir. 15. ve 16. Yüzyıllarda, Müslüman hükümdarlar ve Osmanlı Sultanları arasında diplomatik görev değişimi çok iyi bir şekilde belgelenmiştir. Dönem boyunca Hint sanatı ve mimarisindeki Türk etkisi açıkça görülmektedir. Herkesçe tanınan Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Osmanlı mimarı Mimar Yusuf, Babür İmparatoru Ekber’in sarayını süslemiş, Delhi ve Agra’da birçok ikonik bina tasarlamıştır. Hindistan’daki Tasavvuf geleneğinin ve Bhakti Hareketinin, Mevlana’nın Tasavvuf felsefesinin bir yansıması olduğundan bahsetmiyorum bile. Son olarak, Türkçe ile -Hintçe ve Urduca- arasındaki 9000’den fazla ortak kelime kültürel bağların örtüştüğüne işaret etmektedir.

Kurtuluş savaşında Türkiye’nin yanına olduk

Daha yakın tarihli bağlantılar arasında ise, 1912’de Dr. Ensari’nin Balkan Savaşları sırasında Türkiye’de yerine getirdiği tıbbi misyon, 1919-1924 yılları arasında Mahatma Gandhi’nin başını çektiği Hilafet Hareketi ve 1920’lerde Hindistan’ın, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na verdiği destek yer almaktadır. Bizzat Gandi, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye’ye yapılan adaletsizliklere karşı güçlü bir tavır sergilemiş ve tüm ülkeyi etrafına toplamayı başarmıştır. Hindistan, Türkiye’yi her zaman, demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğü niteliklerini paylaştığı bir dost ülke olarak görmüştür. Atatürk’ün adı ve mirası her Hintli için özel bir öneme sahiptir. Her iki ülke arasındaki çoğulculuk ve çok etnikli sosyal yapı gibi benzerlikler, Hindistan’da bilhassa devlette ve akademik camiada güçlü bir yankı uyandırmaktadır.

Delhi; Türkiye’nin startejik öneminin farkında

Delhi, Asya ve Avrupa’nın kesişme noktasında bulunan Türkiye’nin stratejik öneminin farkındadır; jeopolitik anlamda; son derece değişken bir bölgede önemli bir oyuncu -ekonomik anlamda ise; üçüncü ülke ihracatı için özellikle de AB pazarına bir sıçrama taşı olarak önemli bir merkez kabul edilmektedir. Ticaret ve yatırımdan, savunma ve yüksek teknolojiye kadar geniş bir yelpazede çok yönlü işbirliği potansiyelini iyileştirmek için çaba gösterilmektedir. Yıllar geçtikçe, stratejik yakınlaşma alanları arama ve siyasi sinerjileri derinleştirme yönündeki karşılıklı istek, iki ülke arasındaki düzenli üst düzey değişimlerde ortaya çıkmıştır. 1960 yılında Başbakan Nehru’nun Türkiye ziyareti ile başlayan ve son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’de Hindistan’a gerçekleştirdiği ziyaret olmak üzere, her iki taraftan da Cumhurbaşkanı ve Başbakan seviyesinde düzenli ziyaretler gerçekleştirilmiştir. Tüm bu üst düzey temaslar, iki ülkenin de ilişkilerini geliştirmek ve derinleştirmek için çabaladığının işaretidir.

BM’de Türkiye ile Hindistan beraber çalışıyor

Çok taraflı forumlarda işbirliğimiz mevcuttur, küresel meselelerde görüş birliğimiz bulunmakta ve genel olarak ortak çıkarlarımızı ilgilendiren konularda birbirimizi destekliyoruz. Geçen hafta Türkiye’nin, Hindistan’ın kurduğu Afete Dirençli Altyapı Koalisyonu’na (CDRI) katılması, ortak bir amaç için geliştirdiğimiz işbirliğimizin güzel bir örneğidir. Hindistan, kurucu üyesi olduğu Birleşmiş Milletlere inandığı kadar, çok taraflılığa da güçlü bir şekilde inanmaktadır. Şimdilerde, çok taraflılık büyük bir krizden geçmekte ve küresel yönetişim kurumlarının güvenilirliği ve etkinliği konusunda ciddi sorular bulunmaktadır. Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerin, başta Güvenlik Konseyi olmak üzere BM’nin gerekli reformlarını çağdaş gerçeklerle uyumlu hale getirmek için birlikte çalışması önemlidir.

Her iki ülke terörizm kurbanı

Hem Hindistan hem de Türkiye, sınır ötesi terörizm de dâhil olmak üzere terörizmin kurbanı olmuştur. Her iki tarafın da operasyonlarını ve terörizmle mücadele deneyimlerini birbiriyle paylaştığı bir işbirliği mekanizması bulunmaktadır. Ancak, bu küresel tehdide karşı koymak için daha yapılması gereken çok şey vardır ve benzer düşünen tüm ülkeler bu amaçta bir araya gelmelidir. Terörizm, hiçbir biçimde ve hiçbir bahaneyle haklı gösterilemez. Küresel toplumun, karşı karşıya olduğu bu en büyük küresel soruna karşı bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu mücadele, terörizm taraftarlarını da sorumlu tutmayı gerektirir.

Ticari ve ekonomik ilişkiler artıyor

Hindistan ve Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari işbirliği, ikili ilişkilerin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Hızlı büyüyen iki büyük ekonomi ve G-20 ülkesi olarak, ortaklıklarını geliştirmek için büyük bir potansiyele sahiptirler. 1973 Ticaret Anlaşması ve 1983’te imzalanan Ekonomik ve Teknik İşbirliği Ortak Komitesi (JCETC) gibi iki taraflı kurumsal mekanizmalar mevcuttur. İki ülke arasında, hükümet ve sanayi düzeyinde düzenli etkileşimler de mevcuttur. Hindistan’ın Türkiye’yle ekonomik ilişkileri son yıllarda yeni bir ivme kazanmıştır. İkili ticaret 2018’de 8,6 milyar Doları aşarak % 22 artış göstermiştir. Hindistan, 2018’de Türkiye’nin toplam ithalatında 6. sırada yer almıştır. Ertesi yıl bir düşüş sağlandı ve COVID, 2020’de durumu daha da kötüye götürmüştür. Her ki ülke de ikili ticaretin açıklanamayacak kadar düşük seviyede olduğunun farkındadır ve 2025 yılına kadar bu seviyenin 20 milyar dolara tutturması hedeflenmektedir. Hindistan, ayrıca, Türkiye’nin yakın zamanda uygulamaya koyduğu İhracat Master Planında 17 hedef ülke arasında yerini almış ve bu durum, COVID ortaya çıkana dek iş dünyasına epey hareketlilik getirmiştir. Benzer şekilde, yatırım akışları son yıllarda istikrarlı bir büyüme göstermiş, ancak iki ülke ekonomisinin boyutları dikkate alındığında, şu an için oldukça düşük seyirde izlemektedir. Hindistan kurumsal sektörü, Türkiye’nin uzun vadeli beklentileri konusunda son derece iyimserdir ve Hindistan’ın büyük ticarethaneleri, iki ülke arasındaki elverişli bir siyasi ortamı bekleyerek Türkiye’ye yatırım yapmaya can atmaktadır.

Halklar arası etkileşim artıyor

Son zamanlarda da devam eden ve gelişme gösteren iki ülke arasındaki halklar arası etkileşim ikili ilişkilerimizin bir başka önemli boyutunu oluşturmaktadır. Son birkaç yılda, Büyükelçilik tarafından düzenlenen kültürel etkinlikler, film gösterimleri, sergiler, seminerler, üniversitelere erişim, Türkiye’de düzenlenen Boğaz’da Hindistan adlı Hint Festivali, Hint dans gösterileri, müzik konserleri, yemek festivalleri tüm bunlara ivme kazandırmıştır. Turizm, gelir getirisinin yanı sıra karşılıklı anlayışı ve kültürel ilişkileri de desteklemekte önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’yi ziyaret eden Hintli turist sayısı, 2018’de 160.000’ken 2019’da bu sayı 316.000’e yükseldi, tabii bunda artırılan uçuş sayısının çok payı vardır. Hint turizmi, özellikle de düğün turizmi Türkiye için önemli bir gelir kaynağı teşkil etmektedir. Nitekim 2019 yılında Türkiye’de gerçekleştirilen “Görkemli Hint Düğünlerin ”de tam 31 milyon dolar harcanmıştır.

Keşmir bizim iç meselemizdir

Ne yazık ki, ilişkilerimizi geliştirmekten ve gerçek potansiyelini gerçekleştirmekten alıkoyan bazı zorluklarla karşı karşıyayız. Hindistan-Türkiye ilişkileri, çıkar grupları tarafından hazırlanan bir propagandaya alet edilmiş bir hikâyeye dayanan tarihle ilgili yanılgının esiri olmuştur. Benzer hikâye, tamamen Hindistan’ın iç meselesi olan Cammu & Keşmir meselesini bile din kisvesi altında incelemeye çalışmaktadır. 5 Ağustos 2019’da 370. Maddenin geçici hükümlerinin lağvedilmesi ve Eyaleti Jammu & Keşmir ve Ladakh Birlik Bölgeleri olarak ikiye ayırma girişimi, Anayasamıza göre tamamen Hindistan’ın iç idari kararıdır. Buna saygı duyulmalıdır. Anlatılan hikâyelerin doğruluğunu varsaymak ise belki de cehaletle ilişkilendirilebilir. Ancak, sorunun kökenini teşkil eden 1947’deki Jammu ve Keşmir’e yönelik silahlı saldırı nasıl örtbas edilebilir, Jammu & Keşmir’in Hindistan’a yasal katılımını, BM Güvenlik Konseyi’nin, saldırganın zorla işgal ettiği bölgeden derhal geri çekilmesini zorunlu kılan bazı kararlarının uygulanmamasını ve 42.000’den fazla masum Keşmirlinin hayatına mal olan ve devam etmekte olan sınır ötesi terörist faaliyetleri kim göz ardı edebilir?

190 milyonluk Müslüman nüfusumuz var

Hindistan gibi laik bir ülkenin bağlamında, dini bir unsur hiçbir şekilde yer tutamaz. Eskiye dayanan hoşgörü ve birbirinin dini inancına saygı gelenekleri sayesinde, tüm dinler Buddha ve Mahatma Gandhi’nin topraklarında kendine yer bulmuştur. Ve bu bağlamda, ‘din özgürlüğü’ Hindistan Anayasası’nın Temel Haklar bölümünde yer almaktadır. Birkaç istisnai durum dışında, tüm dini mezheplerden insanlar Hindistan’da barış ve refah içinde yaşamaktadır. İslam dinine gelirsek; sadece medeniyetimizin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaz, aynı zamanda Hindistan’ın zengin ve çeşitli kültürel mirasını da temsil eder. 190 milyonluk Müslüman nüfusuyla dünyada bu dine ev sahipliği yapan ikinci büyük ülke olarak Hindistan, belki de azınlık topluluklarından 4 Cumhurbaşkanı ya da Devlet Başkanı çıkaran dünya üzerindeki tek ülkedir ki bunlardan 3’ü Müslümandır. Şayet tüm bu gerçekleri göz ardı edip, Hindistan düşmanları tarafından sistematik olarak piyasaya sürülen uydurma hikâyelere inanmayı tercih ederseniz, son derece geniş kapsamlı ikili çıkarımlar olabilir ve bunu da hiçbirimiz istemeyiz. Konuyla alakalı yine şunu da belirtmek isterim; çeşitli yollarla size bahsettiğim bu uydurma hikâyeyi desteklemek adına her yola başvuruldu; akla gelebilecek her çok taraflı forumda konuyu gündeme getirmek, alakasız seminerlerde ve konferanslarda konuyu gündeme taşımak, halkı kışkırtmak, üçüncü ülkelerde bile toplum düzenini bozan, kanunlara aykırı gösteriler düzenlemek ve hatta terörizme sponsorluk yapmak. Ve belki de en acısı; Türk medyasının Hindistan’la ilgili yaptığı haberlerde tarafsızlıktan uzaklaşıp bu uydurma hikâyenin kurbanı olmasıdır.

İkili ilişkilerin düzelmesi için nasıl bir yol haritası izlenmeli

Öyleyse, nasıl bir yol izlemeliyiz? İflah olmaz bir iyimser olarak, durumun göründüğü kadar kötü olmadığını düşünüyorum. İşler, bir gecede olmasa bile yavaş yavaş rayına oturacaktır. Genişletilmiş ve çeşitlendirilmiş bir ortaklık sayesinde ülkelerimizin ve halklarımızın yararına çok şey başarabiliriz ve Hindistan bu amaçla elinden geleni yapmaya hazırdır. Ancak bu tür bir ilerleme, yalnızca, her iki ülkenin herhangi bir üçüncü ülke ile olan ilişkisinden bağımsız, hareket etmesiyle elde edilebilir. Diğer bir deyişle, ikili ilişkilerimiz kendi ayakları üzerinde durmalı ve birbirimize herhangi bir üçüncü ülkenin gözüyle bakmaktan kaçınmalıyız. İkincisi, her ülkenin olduğu gibi Hindistan’ın da kendi iç işlerini yönetme hakkı vardır ve bu konuda herhangi bir müdahale kesinlikle hoş karşılanmaz ve doğal olarak bu durum yanlış karşılanır. İki kişinin ya da iki ulusun, her konuda aynı fikirde olmasının her zaman mümkün olmadığını biliyoruz, ancak yine de birbirlerinin hassasiyetlerine saygı duyarak, bir orta yol bulunabileceğinin de farkındayız. Bağımsız bir hedef olarak ikili ekonomik ilişkilerimizi geliştirmek ve diğer sorunların arka planda kalmasına izin verilmesine yönelik öneriler geldi. Bu yaklaşımın ilişkiye tarafsızlık katacağı düşünülse de, söz konusu konuların yapısı gereği bir ülke için önem arz ettiği ve karar verme sürecinin doğasını etkilediği durumlarda pratikte çok da mümkün olmayabilir.

Sorunlar çözülürse 20 yılda 1 trilyon dolar yatırım öngörüyoruz

Özetlemek gerekirse, siyasi-güvenlik konularında karşılıklı anlayış, özellikle de her iki taraf için önemli olan konularda hassasiyet göstermek ilişkilerin gelişmesinin temel unsurudur. İlerledikçe, ekonomik ilişkilerimizi geliştirebilir, yüksek teknoloji konularında birlikte çalışabilir, bölgesel ve küresel önceliklerde işbirliği yapabilir ve yeni bir küresel düzenin yaratılmasında ortak olabiliriz. Ayrıntılara inecek olursak; doğru siyasi ortamı oluşturduğumuzda, ortaklığımızı yeniden tasarlayarak ve yeniden yapılandırarak COVID sonrası fırsatlardan en iyi şekilde faydalanabiliriz. Küresel sağlık hizmetlerinden teknolojiye, inovasyondan küresel tedarik zincirlerini çeşitlendirerek iyi şekilde kullanmaya kadar çeşitli sektörlerde yakınlaşma alanları belirlemeli ve sinerji oluşturmalıyız. Karşılıklı güven ve anlayış yeniden oluşturulduğunda, savunma ve güvenlik konularında işbirliği geliştirilebilir, ticarette patlama yaşayabilir, yatırımlar engellenmeden akışını sürdürür ve ulaşım, konut, akıllı kentler gibi devasa Hindistan altyapı projelerinin kapısı Türk şirketlerine sonuna kadar açılır ki bu alanda önümüzdeki 20 yıl içinde 1 trilyon Doları aşan bir harcama yapılması öngörülmüştür. Bilim ve Teknoloji alanındaki işbirliğimiz özellikle uzay, bilgi teknolojileri, biyoteknoloji ve diğer pek çok yüksek teknoloji alanlarında gelecekteki büyümeyi ve ekonomik işbirliğini teşvik edecektir. Sonuç olarak, burada kelimenin tam anlamıyla eski uygarlıkları temsil eden iki toplumdan söz ettiğimizi söyleyebilir miyim? Halklarımız binlerce yıldır hem entelektüel hem de maddi olarak birbirlerini tanımakta ve etkileşimde bulunmaktadır. Dönüşen bir dünyanın içerisinden geçmekteyiz. Son yüzyıllarda zor ve talihsiz zamanların üstesinden geliyoruz. Bugün, hızla yeniden ortaya çıkan dinamik güçlü ekonomilere ve canlı, dinamik ve hevesli bir genç nüfusa sahip iki genç ulusuz. Günümüzün birbiriyle bağlantılı dünyasında, iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, terörizm veya pandemi gibi ortak sorunlarla mücadele ediyoruz. Bu zorlukların üstesinden gelirken, el ele vermeli ve dayanışma ve direncimizi göstermeliyiz. BM’de veya G20’de çok taraflılığa bağlı büyük uluslararası oyuncular olarak, halklarımıza fayda sağlayacak çözümler bulmak için etkin bir şekilde işbirliği yollarını keşfetmek ortak çıkarımızadır. Bizi daha büyük hedeflerimizden uzaklaştıran harici sorunları bir kenara bırakmanın tam zamanıdır. Dostlarım, gelin hep birlikte ikili ilişkilerimizdeki bu büyük resmi görelim ve acilen yeni bir rota belirleyelim. Ancak o zaman Hindistan ve Türkiye 21. Yüzyılın doğal ortakları olarak tam potansiyellerini gerçekleştirebilirler. Sözlerimi Mevlana’dan bir alıntıyla bitirmek isterim; “Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.”

Not: Hindistan Büyükelçisi Sanjay Panda’ın 16.12.2020 tarihinde GASAM’ın  “Hindistan’ın Türkiye Politikası” konulu video konferansa katılım konuşma metinin çözümüdür.

 

 

GASAM
GASAM
GÜNEY ASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ & SOUTH ASIA STRATEGIC RESEARCH CENTER

İlgili İçerikler

Son Yazılar