Hindutva: Hindistan’da İslam Karşıtlığının İdeolojik Temelleri

Paylaş

Hindistan’da İslam karşıtlığı, bugünlerde ana akım siyasetin merkezinde yer alan en öncelikli tartışmalardan birine karşılık geliyor. Öyle ki küresel düzlemde olduğu gibi, ülkede de gündem tamamen Corona Virüs tartışmalarına kanalize olmuş olsa da, yine de İslam karşıtlığı üzerinden siyaset yapılmaya devam ediliyor. Bu açıdan ülkedeki İslam karşıtı geleneğin Pakistan karşıtlığı, Babürlülerin mirası gibi birkaç farklı damardan beslendiği iddia edilebilecekken, bu çalışmada ise 20. yüzyılın başlarından bu yana filizlenen ve gelinen noktada büyük bir sosyo-politik dalgaya karşılık gelen meselenin ideolojik boyutu ele alınmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda Hindutva olarak anılan, ülke siyasetinde tüm oyunun kurallarını yeniden yazdıran Hindu milliyetçiliği analiz edilmeye çalışılacaktır. Hindutva’nın sadece ülke siyasetini değil, küresel siyasete de etki eden bir kapasitesinin bulunması ve ilhamını Siyonizm’den aldığı yönündeki tartışmalar ise konuyu daha da derinleştirmekte ve meselenin önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Hindutva’nın diğer yandan küresel siyasette İslami hareketlerin yükselişe geçtiği aynı dönemde yeniden ivme kazanması ise özellikle Güney Asya siyasetinde daima şüpheyle karşılanmıştır. Ortadoğu’da İhvan-ı Müslümin, Güney Asya’da ise Cemaat-i İslami gibi İslami hareketler yükselirken, Hindu milliyetçiliğinin yeniden mobilize edilmesi yükselen İslami dalgaya karşı bir ters dalganın inşa edilmiş olabileceği şeklinde yorumlanmıştır. Bunun aksine bir ters dalgadan ziyade, kültürel milliyetçilik temelinde birçok ülkede yükselen muhafazakar milliyetçiliğin bir varyantı şeklinde de değerlendirmeler yapılmışken; gelinen noktada Hindutva’nın en önde gelen ötekisinin Müslümanlar olduğu ve gerek sözde küresel İslami terörizm, gerek Pakistan karşıtlığı gerekse de ülkedeki Babürlülerin mirası üzerinden İslam korkusunu sürekli dinamik tuttuğu önemli bir realitedir. Hindutva olmasaydı küresel düzenin nasıl bir yapıya sahip olacağı ve de İslam dünyasının bu yapı içerisinde nasıl bir pozisyonda yer alacağı ayrı bir tartışma konusuyken; Hindutva’nın bugün itibariyle Hindistan’da ve bölgede sahip olduğu etki kapasitesini analiz etmek gerekiyor. Bu açıdan çalışmada öncelikle Hindutva’nın bir fikir olarak ortaya çıkışı, ardından kitleselleşerek Hindu kitleleri nasıl mobilize ettiği ve kurumsallaşarak parti siyasetinde nasıl ana akıma oturduğu tartışılmaya çalışılacaktır. Siyonizm ağları ile olan ideolojik ilişkiler ise dış politika bağlamında değerlendirilecektir.

Hindutva Fikrinin Ortaya Çıkışı

Hindistan’da milliyetçiliğin temelleri modern anlamda 19. yüzyılın sonlarına denk düşüyorken, sömürgeciliğe karşı bir reaksiyon olarak geliştiği ifade edilebilir. İngilizlere karşı devasa bir kitle hareketine dönüşen Hindistan Ulusal Kongresi bu bağlamda farklı çıkar gruplarını bünyesinde barındırdığı gibi, farklı ideolojilere aynı çatı altında ev sahipliği yapmıştır. Bu açıdan Kongre çatısı altında Hindu Muhasabha gibi Hindu milliyetçisi hizipler de gelişebilmişken; merkeze ise dönemin ihtiyacına daha fazla hitap eden ve farklı kesimleri bir araya getirmede işlevsel bir rol üstlenen seküler-liberal milliyetçilik oturmuştur. Nitekim sekülerizm bu bağlamda ülkede sosyo-politik hayatı şekillendiren en önde gelen gayri resmi bir kurum konumunu almıştır. Söz konusu resmi ideolojinin Kongre Partisi ile kurumsallaşması ve uzun yıllar ülkenin kendine has sosyo-politik sisteminden dolayı ülkeyi yönetebilmesi, Hindu milliyetçileri gibi hiziplerin merkeze yakınlaşmasına engel olmuştur.

Kongre Partisi’nin hegemonik konumuna rağmen, yine de Hindu milliyetçiliği bir fikir ve ideoloji olarak kendini var edecek koşulları yakalayabilmiştir. Bu açıdan ülkede dönem itibariyle birçok Hindu milliyetçisi figür sayılabilecekken, Hindutva kavramının isim babası olan Savarkar, bu isimlerin başında gelmektedir. Bir dönem Kongre içerisindeki Hindu Muhasabha’nın liderliğini de yapmış olan Savarkar, “Hindutva’nın Esasları” isimli çalışmasında kavramın içeriğini açıklamış ve Hindu milliyetçilerinin takip etmeleri gereken yol haritasını ortaya koymuştur. Bu bağlamda çalışmanın en temel iddiası, Hindistan’ın Hindulara ait olduğudur. Burada Hinduluk, inançtan ziyade kültürel olarak tanımlanmış ve Sihler, Budistler topluma dâhil edilmişken; fikrin ötekisi olarak başta Müslümanlar ve Hıristiyanlar işaret edilmiştir. Hindutva’nın nihai hedefi ise Hinduları birleştirmek, Hindu toplumunu canlandırmak ve Hindistan’ı bir “Hindu Rashtra” (Hindu Ulusu) haline getirmek olmuştur. Savarkar’ın başka eserleri de masaya yatırılabilecekken; temelde Hindu milliyetçilerinin kolektif bir bilince sahip olabilmeleri adına sembolik bir isme karşılık geldiği ve kendisinden sonraki Golwalkar gibi isimlere zihinsel bir yol açtığı söylenebilir.

RSS ve Hindutva’nın Kitleselleşmesi

 Bugün Hindutva fikrinin sosyo-politik alanda taşıyıcılığını yapan organizasyonların tamamı Sangh Parivar ailesi olarak bilinir. Bu ailenin siyasal kanadını Modi’nin partisi BJP oluşturuyorken; ailenin sosyal hayatın her bir alanını dolduran kolları bulunmaktadır. Bu açıdan inanç ve diaspora konularına yoğunlaşan Dünya Hindu Konseyi (Vishva Hindu Parishad -VHP), öğrenci örgütlenmesine karşılık gelen Hindistan Öğrenci Birliği (Akhil Bharatiya Vidyarthi Parishad -ABVP), köylü nüfusa odaklanan Hindistan Çiftçiler Birliği (Bharatiya Kisan Sangh -BKS) örnek olarak gösterilebilir. Ancak bu aileye adını veren ve tüm örgütlerin lokomotifi konumunda bulunan oluşum RSS olarak bilinen Ulusal Gönüllüler Organizasyonu (Rashtriya Swayamsevak Sangh-RSS)’dur. 1925’te Hindu milliyetçisi Hedgewar tarafından kurulan RSS, bugün hem Hindu kitlelerin davranışlarını belirlemede hem de BJP’nin siyasal başarısında kilit role sahipken; ideolojik ilhamını da yine Hindutva fikrinden almıştır. Nitekim RSS’nin kurucusu Hedgewar da Savarkar’dan oldukça etkilenerek RSS’yi bu yönde inşa etmiştir. Ancak RSS’nin Hindutva fikrine katkı yaparak Hindistan siyasetini baştan dizayn edecek bir organizasyon haline gelmesi Golwalkar döneminde gerçekleşmiştir.

Golwalkar, Hinduların tek bir ırka (Aryan) ait olduğunu iddia etmiştir. Ona göre, Aryanlar Hindistan’ın Kuzey’inden bu topraklara gelmişti ve bu toprakların temel sahipleriydi. Bilimsel açıdan ispatı imkânsız bu iddialarının yanında, Golwalkar’ın vermiş olduğu en önemli katkı ise Hindu toplumunun çerçevesini çizmiş olmasıyla ilgilidir. Güçlü bir sosyal mühendislik ile homojen bir Hindu toplumu inşa etmeye girişmiştir. Tabi bu çerçeveyi pratikte RSS ile hayata geçirmeye çalışmıştır. Her ne kadar Hedgewar ve Golwalkar da dahil olmak üzere RSS liderleri hep üst kastlardan çıkmış olsa da, örgüt binlerce Hindu çocuk ve genci küçük yaştan itibaren alıp Hindu disiplini yoluyla karakter eğitimine tabi tutmuştur. Nitekim bugün ülkeyi yöneten Başbakan Modi ve BJP’nin iki numarası Amit Şah gibi isimler, hep RSS bünyesindeki teşkilatlardan yetişmiştir. Bu açıdan Savarkar gibi isimlerin zihinsel katkılarıyla ortaya çıkan Hindutva’nın, RSS gibi organizasyonlar aracılığıyla kitleselleştiği ve Hindu kalabalıkların davranışlarına yön vererek sosyal mühendislik yoluyla yeni bir toplum inşa etmede bir kaldıraç görevi üstlendiği söylenebilir.

BJP ve Hareketin Kurumsallaşması

 RSS ile birlikte artık kuru bir fikir olmaktan çıkan ve hareketleşen Hindutva’nın özellikle siyasal düzlemde kurumsallaşması ise BJP sayesinde olmuştur. BJP ile birlikte Savarkar’dan bu yana vaat edilen politikaların hayata geçirilmesi adım adım mümkün olabilmiştir. RSS her ne kadar BJP’den önce de Janata Parti gibi farklı siyasal partileri kurdurmuş olsa da, hiçbiri BJP’nin uygulamaya koyduğu politikaları gerçekleştirememiştir. Bu açıdan BJP’nin Hindu kalabalıkların motivasyonunu sürekli dinç tutabilmek için Hindutva gündemi diye bir uygulama programı bile sunulmuştur. Ancak BJP’nin takip ettiği Hindu milliyetçisi pratikler, iktidara geldiği birinci dönem ve iktidarını sağlamlaştırdığı ikinci döneme göre farklılık arz etmektedir. Bunun sebebi birinci döneme karşılık gelen 2014 yılında BJP’nin daha kalkınmacı bir gündeme sahip olması ve ekonomik büyüme aracılığıyla da kitlesel desteği devam ettirebilmek için milliyetçi gündeme çok fazla ihtiyaç duymamasıdır. Ancak yine de RSS baskısıyla birinci dönemde de Sığır Eti Yasağı, Taç Mahal’de Namaz Yasağı ve Müslümanların evlilik normlarına ters düşen Üçlü Talak Yasası’nı uygulamaya koyabilmiştir. Bu tarz yasal düzenlemeler, bir taraftan Hindu seçmenlerin desteğini konsolide etmek, diğer taraftan da İslam karşıtı gündemi destekleme amacıyla yapılmışken; BJP’nin sosyal tabanını güçlendirme adına da oldukça rasyonel görülmüştür.

BJP’nin ikinci dönemini getiren 2019 seçimleri öncesi yaşanan büyük ekonomik kriz ve bu bağlamda ortaya çıkan çiftçi protestoları, kalkınmacı gündemi rafa kaldırdığı gibi BJP’yi de tamamen Hindutva gündemine yöneltmiştir. Bu kapsamda seçim öncesi BJP’nin sert vaatlerini bir hayal ürünü olarak değerlendirenler bile olmuştur. Ancak seçimlerde büyük bir zafer kazanan Modi yönetimi, sonuçların hemen akabinde Keşmir’in statüsünü değiştirerek sadece Pakistan ile ilişkileri değil, tüm bölgesel dinamikleri temelden sarsmıştır. Keşmir kararının hemen ardından ise önce Müslümanlar için sembolik önemi olan Babri Camii Davası Hindu milliyetçilerinin lehine neticelenmiş ve sonra da Vatandaşlık Yasası Değişikliği ile yeni dönemde ülkede Müslümanların vatandaştan sayılmadığı algısı güçlendirilmiştir. Lakin Vatandaşlık Yasası Değişikliği ülkede o kadar büyük bir protesto dalgası doğurmuştur ki, Hindutva gündeminde sırada bekleyen Tek Tip Medeni Kanun ve Ulusal Vatandaşlık Kaydı’nın ülke geneli uygulanması gibi konular şimdilik askıya alınmıştır. Ancak içerisinden geçtiğimiz Corona Virüs döneminde bile, Modi yönetiminin gündemlerinden birinin hala daha Müslüman göçmenlerin ülkeden atılması olduğu düşünüldüğünde, Hindutva’nın ülke siyasetinde ne kadar belirleyici olduğu bir kez daha anlaşılabilir.

Hindutva-Siyonizm Bağlantısı

Hindistan iç siyasetinde bu kadar belirleyici olan Hindutva’nın ülkenin dış siyasetinde de benzer şekilde etkin olduğu iddia edilebilir. Bunun en açık örneği, ülkenin “Act East” olarak bilinen yeni Doğu stratejisi çerçevesinde kültürel diplomasiyi kullanarak kendilerine yakın gruplara yönelik açılımların yapılmasıdır. Yani kültür yeniden Hindistan dış politika aracı haline getirip yumuşak güç unsuru olarak kullanılmıştır. Hindutva’nın dış politikaya etki eden yumuşak tarafının yanında, sertlik gerektiren ve komşularını rahatsız eden politikaları da teşvik ettiği söylenebilir. Bu açıdan Modi dönemi Hindu milliyetçileri tarafından yeniden hatırlanan ve jeopolitik tahayyüllerini ortaya koyan “Akhand Bharat” (Bölünmemiş Hindistan) referansı örnek olarak gösterilebilir. Hindistan’ın başta Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerin kendisinden kopmadan önceki jeopolitiğe denk gelen bu coğrafya, Hindistan’ın yeniden kendi sınırlarına dahil etmesi gereken araziye karşılık geldiği üzerinden dış politik konularda hedef olarak gösterilmiştir. Bu durum Güney Asya’daki ülkeleri doğal olarak rahatsız etmişken; ülke içerisinde ise Hindutva taraftarları tarafından ideolojinin doğal hedeflerinden biri olarak değerlendirilmiştir.

Hindutva’nın dış politikaya etkisi bağlamında tartışılan diğer bir mesele de, İsrail’in küresel siyaseti ilgilendiren kritik meselelerde Hindistan dış politikasına yapmış olduğu müdahalelerle ilgilidir. Öyle ki Keşmir’de bir senedir devam eden insanlık dışı kapatma politikasının uygulamaya konmadan önce Netanyahu’nun yapmış olduğu Hindistan ziyaretine dikkat çekilmektedir. Yani Keşmir’in içerisinde bulunduğu şuan ki durumun altında İsrail’in teşvik ve desteği olduğu iddia edilmektedir. Hindistan-İsrail ilişkilerinin Modi döneminde yaşadığı dönüşüm sadece Keşmir meselesiyle sınırlı kalmamış, savunma anlaşmalarından İsrail’in çatışma bölgelerinde Hindistan askerlerini kullanmasına kadar oldukça derinleşmiştir. Buradaki merak edilen nokta ise, Kongre döneminde tamamen Filistin tarafında duran, bu sebeple de İsrail’le masaya bile oturmayan Hindistan’ın kısa bir süre zarfında hangi motivasyonla böyle bir değişikliğe gittiğidir. Bu bağlamda işaret edilen dinamik ise Modi yönetimi ve İsrail arasında mevcut olan ideolojik yakınlık olmuştur. Yani Hindutva ile Siyonizm arasında bir bağ bulunduğu iddia edilmiştir. Bu bağ da Hindutva’nın fikir babası olan Savarkar’ın “Hindutva-Siyonizm Kardeşliği” başlığıyla kaleme aldığı çalışmasında bile bulunabilmektedir. Özetle nasıl Ortadoğu’da Müslüman ülkeler arasında sıkışan İsrail’in hayatta kalma politikası takip ederek şiddet uygulamaktan başka çaresi yoksa, aynı şekilde Müslümanlara karşı Hindular da benzer strateji takip etmeliydi ve Müslümanları fiziksel alandan atmak zorundaydılar. Bu açıdan Hindutva’nın fikir babasının eserlerinde bile yer almış olan Hindutva-Siyonizm ideolojilerinin yakınlığının, iç ve dış politik meselelerde de iki ülke arasındaki dayanışmaya aracılık ettiği söylenebilir.

Sonuç

Bölünmemiş Hindistan’ın belki de dünyanın en güçlü İslam ülkelerinden birine karşılık gelebileceği ihtimali İslam dünyasında hep tartışılmıştır. İngilizlerin biraz da bu yüzden Müslümanların kolektif bir eylem kapasitesinin önüne geçebilme amacıyla Hindistan’ın önce Pakistan, sonra da Bangladeş üzerinden bölündüğü düşünülmüştür. Benzer bir tartışma “Hindu milliyetçiliğinin ülkede yükselmeseydi” düşüncesi üzerinden de yürütülebilir. Böyle bir durumda belki Hindu milliyetçilerinin iddia ettiği gibi, Müslümanlar azınlıkta olmalarına rağmen, ülkeyi yönetiyor olabilirlerdi. Ancak ülkede şuan Müslümanları fiziksel alandan bile atmayı hedefleyen, sosyal Darwinist bir politika güden Hindutva iktidarı mevcut durumdadır. Ülkenin sahip olduğu seçim sistemi ise 200 milyondan fazla Müslüman’ın bir elin sayısını geçmeyecek kadar vekil çıkarabilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu açıdan Müslümanlar için tek çıkış yolu olarak sosyal hareket siyaseti tercih edilmiştir. Aslında son Vatandaşlık Yasası Protestoları, Müslümanlarla birlikte birçok farklı sosyal kimliği de Hindutva karşıtı siyasete eklemlemişti. Ancak Corona Virüs sürecinin ortaya çıkması hem sosyal mobilizasyonun durmasına hem de Modi yönetiminin Hindutva gündemi için yeniden motivasyonunu arttırmasına yol açmıştır. Şuan Müslümanların Hindutva siyasetine karşı takip edebilecekleri en rasyonel yöntem, başta Dalitler ve seküler kesimlerle birlikte ittifak siyaseti içerisinde yer almaktır. Ancak bu konuda bile önemli derecede bir kolektif eylem problemi yaşanmaktadır. Hindu milliyetçileri ise Hindutva siyasetiyle bu kolektif bilinci oluşturabilmektedir.

Uyarı: Bu makalede yer alan görüş ve düşünceler yazarın kendisine ait olup GASAM için hiç bir bağlayıcılık ve sorumluluk içermez.

İlgili İçerikler

Son Yazılar