Jeopolitik şiddet bağlamında Arakan

Paylaş

Myanmar’ın bundan sonraki süreçte de büyük güçlerin mücadele alanı olmaya devam edeceği tahmin dilebilmektedir. Bu mücadelenin kurbanları maalesef şuana kadar Arakanlı Müslümanlar ve ortaya çıkan mülteci krizi nedeniyle Bangladeş ve Hindistan’ın doğu bölgesi sakinleri oldu. Konjonktür ise Müslümanlar için yine büyük bir tehlikenin kapıda olduğunu işaret ediyor.

Arakan bugünlerde Müslümanlara karşı yükseltilen şiddet olayları ve yaşanılan sel felaketi nedeniyle yeniden dünya gündeminin ilk sıralarına oturmuş durumda. 2019 yılının başından bu yana Myanmar Ordusu ve Arakan Ordusu arasında yükselen çatışmalar, bir yandan Arakanlı Müslümanlara yönelik ikinci büyük soykırım dalgası korkusunu arttırmış, diğer yandan başta Bangladeş ve Hindistan’a olmak üzere katliamlardan kaçan bölge insanı nedeniyle yeni bir mülteci krizi ihtimalini ortaya çıkarmıştır. Bunların üzerine bir de Muson yağmurlarının etkisiyle bölgede yaşanan sel felaketi, 10 bine yakın insanın hayatını olumsuz etkileyerek yeni bir insani krize aracılık etmiştir.

Çatışmaların yükselmeye devam etmesi ve yaşanılan sel felaketinden olumsuz etkilenen Arakanlıların geleceği, ülke siyasetinin içerisinden geçmekte olduğu kritik demokratikleşme süreci ve ülkenin uluslararası siyasette artan stratejik değeri tartışmalarıyla da yakından ilgili görünmektedir. Bu bağlamda ülke siyasetinin merkezinde yer alan Myanmar barış süreci ve yeni Anayasa tartışmalarının yanında, ülkenin stratejik kapasitesini arttıran ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin politikaları Arakanlıları ayrıca yakından ilgilendirmektedir. Nitekim yazıda da Arakan siyaseti “bir kurum olarak jeopolitik” bağlamında ele alınacak ve jeopolitiğin üzerinde bulunan aktör davranışlarının, siyasetin kuralları ve sonuçlarının şiddetle ilişkisinin altı çizilecektir.

Bilanço ağır 

Uzun süredir etnik temizlik politikalarıyla karşı karşıya kalan Arakanlıların yaşam mücadelesi geçtiğimiz günlerde Muson yağmurlarının etkisiyle ortaya çıkan sel felaketi nedeniyle daha da zorlaştı. Sel felaketi sonrası Kaladan ve Lemyo gibi nehirlerin taşması selin etkisini ikiye katlamış oldu. Afet Yönetimi yetkililerinin açıklamaları, selin ilk etapta 10 bine yakın bölge sakininin yer değiştirmesine neden olduğunu ortaya koymaktayken; sel sonrası koşullar gerek sınır ticareti gerek insani yardım gibi faaliyetleri olumsuz etkilediğinden bölge ekonomik olarak da ağır bir darbe yemiş oldu. Tüm bunların üzerine Myanmar yönetiminin Arakan’da internet hizmetini geçici olarak askıya alması ise insani krizi daha da farklı bir boyuta taşımış oldu. İnternetin kesilmesi ekonomik faaliyetlerin aksamasına neden olmasının ötesinde, selden etkilenip mahsur kalmış bölge sakinlerine ulaşabilmeyi de oldukça zorlaştırdı. Ancak sel felaketi, Myanmar Ordusu’nun bölge üzerindeki şiddet kampanyasını maksimum seviyeye çıkardığı öyle bir zamanda ortaya çıktı ki, şer olarak görülmesine rağmen, belki de Arakan Müslümanlarının ikinci bir soykırım dalgasına maruz kalmasının şimdilik önüne geçmiş oldu.

İkinci soykırım ihtimali 

Sel felaketi geçici olarak Myanmar Ordusu’nu yavaşlatmış olsa da Arakanlılar üzerine sistematik bir şekilde devam eden şiddet kampanyası bölgenin en önemli sorunu olmaya devam ediyor. Nitekim uzun bir süredir bölgeye hava saldırısı düzenlemeyen Myanmar Ordusu, Perşembe günü itibariyle ilk defa jetlerini Arakanlıların üzerine sürerek strateji değişikliğine gittiği mesajını vermiş oldu. Aslında Arakan Ordusu ve Myanmar Ordusu arasındaki çatışmaların Ocak 2019 itibariyle yeniden yoğunlaştığını hatırlamak gerekiyor. O tarihten bugüne eyalette çatışmalar öylesine yükseldi ki, Myanmar Ordusu sadece Arakan Ordusu’na karşı değil, çok sayıda masum Arakanlı Müslüman’ın katliamına da sebebiyet verdi. Bu katliamlar, Uluslararası Af Örgütü’nün Mayıs sonunda yayınlamış olduğu rapora savaş suçu olarak yansıdığı gibi, Arakan Ordusu yetkilileri de Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne insanlığa karşı suç işlendiğine dair deliller sunacaklarını açıkladı. Arakan’daki çatışmalar, Singapur yönetiminin ülkelerinde altı Arakanlı kişiyi tutuklayıp Myanmar hükümetine teslim etme girişimleriyle birlikte bölge ülkeleri arası ilişkilerde yeniden gündeme gelmesi sonucunu doğurdu. Tutuklananlar arasında Arakan Ordusu liderinin kardeşinin de olduğu iddiası olaya meşruiyet katma girişimi olarak değerlendirilmişken; Singapur yönetiminin Myanmar’dan tutuklamalar karşılığında 5 milyon dolar aldığı iddiaları ise meselenin karanlık yüzünü gözler önüne seriyordu.

Arakan’da şu an en fazla üzerinde durulması gereken konu ise, Myanmar Ordusu’nun Arakanlı Müslümanlara yönelik başlatmayı planladığı ikinci soykırım girişimiyle ilgilidir. Myanmar Ordusu’nun Temmuz’un başından bu yana büyük harekat hazırlığı yaptığı biliniyorken; bu harekatın sadece Arakan Ordusu’nu hedef almayacağı ve Arakanlı sivillere yönelik de büyük bir soykırım kampanyasını içereceği iddia ediliyor. Sel felaketi karadan yapılması muhtemel bir harekatı geciktirmişken; Perşembe günü itibariyle başlatılan hava saldırısı harekatın ilk adımına karşılık geliyor olabilir. Ülkedeki radikal Budist milliyetçisi hareket olan “MaBaTha”nın desteğinin yanı sıra, Sri Lanka bombalamaları sonrası yükselen İslam karşıtı dalga sonrası en fazla meşruiyete sahip olabilecek Arakan soykırımı için konjonktür oldukça ‘uygun’ görünüyor.

Myanmar barış süreci 

Arakan’daki çatışmayı yakından ilgilendiren ülke gündemiyle ilgili diğer bir mesele de devam etmekte olan barış sürecidir. Her ne kadar Myanmar yönetiminin vermiş olduğu tüm garantilere rağmen, Arakan Ordusu yetkilileri çözüm süreci toplantılarına katılmayı reddetmiş olsa da Myanmar yönetiminin Kuzey İttifakı silahlı gruplarıyla müzakereleri devam ediyor. İçerisinde Arakan Ordusu, Ta’ang Ulusal Kurtuluş Ordusu, Myanmar Ulusal Demokratik İttifakı Ordusu ve Kaçin Bağımsızlık Ordusu gibi farklı bölgelerdeki silahlı grupları bulunduran Kuzey İttifakı, daha önce Myanmar Ordusu ve Birlik Hükümeti’yle Muse ve Çin’de karşılıklı barış görüşmelerinde bulunmuşlardı. 2019 yılı içerisinde Kuzey İttifakı karşılıklı barış anlaşması taslağını sunmuşken; Temmuz ayında Myanmar Ordusu da şartlarını açıklamıştı. Dolayısıyla şimdilik barış ihtimali mevcut silah ve birliklerin kontrolü üzerindeki anlaşmazlık nedeniyle yakın görünmüyor. Ancak Myanmar Ordusu’nun söz konusu Arakan harekatının tüm planları değiştirebileceği tartışılıyor. Harekat, yüksek seviye kaba kuvveti devreye sokmasıyla Myanmar Ordusu’nun masada elini güçlendirebilecekken; tüm silahlı grupların tepkisini de körükleme ihtimali taşımaktadır.

Arakan meselesi ya da barış sürecinin tamamı aslında 2015 yılında demokratikleşme yoluna giren Myanmar açısından geçiş döneminin sancılarına karşılık geliyor. 2015 yılında ilk demokratik seçimler organize edilip başında Aung San Suu Kyi’nin olduğu Birlik Hükümeti kurulmuş olsa da, ülkeyi hala askerin yönettiği gerçeğini değiştirememiştir. Kurulan yeni düzende tüm siyasal kurumlarda askerin güç ve yetkisinin ağır basması şu an ülkede dönüştürülmesi gereken en önemli mesele olarak gündemde yerini alıyor. Bu açıdan ülkedeki anayasa reformu tartışmaları büyük önem arz ediyor. Mecliste birleşen etnik partiler başta olmak üzere muhalefet ve hatta iktidar partisi bile, bir an önce anayasa değişikliğine gidilmesi gerektiğini savunuyor. Ülke meclisindeki askerin kanuni temsil kapasitesi, olağanüstü hal yetkileri, savunma ve güvenlik konularındaki egemenliğiyle ilgili maddelerin değiştirilmesi isteniyor. Anayasa reformu talepleri şu ana kadar, meclis içerisinde orduya ayrılmış garanti vekil sayısı nedeniyle kimi zaman yasal yollarla geri çevrilebilmişken; kimi zaman da Aung San Suu Kyi’nin danışmanı olan ve Anayasa reformunu savunan U Ko Ni’nin öldürülmesinde olduğu gibi gayri meşru yöntemlerle bastırılabilmiştir. Ancak geçtiğimiz hafta içerisinde ülkenin en büyük şehri Yangon’da halkın sokaklara dökülerek askerin siyasetten elini çekmesi gerektiği yönünde protestolara başvurması, ordunun bundan sonraki süreçte işinin zor olduğunu ortaya koyuyor.

Tek Kuşak Tek Yol 

Ülke içerisinde oldukça türbülanslı bir dönem geçiren Myanmar’ın jeopolitik konumu ve Büyük Güçler’in ülkeyi yakından ilgilendiren bölgesel politikaları ülkenin stratejik değerini her geçen gün arttırmaktadır. Öyle ki ABD ile büyük ticaret savaşlarına giren Çin’in Kuşak-Yol Projesi’nin en önemli ayaklarından biri artık Myanmar olmuş gibi görünüyor. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’ndan sonra jeopolitik açıdan Çin için büyük önem arz eden projelerden birisi de bu bağlamda Çin-Myanmar Ekonomik Koridoru. Geçtiğimiz hafta Myanmar’da geniş bir toplantıyla konuyu ele alan Çin ve Myanmarlı yetkililerin açıklamaları sonrası, Çin-Myanmar sınırında yeni ekonomik sınır bölgesi oluşturulması kararlaştırıldı. Myanmar’ın Bengal Körfezi’ndeki konumuyla ilgili olarak da, Çin’in Arakan eyaleti içerisindeki Kyaukphyu’daki 1.3 milyar dolarlık liman projesi oldukça stratejik bir önem taşıyor. Daha önce 7.5 milyar dolar bütçeye sahip olan liman projesinin, ülkenin Sri Lankalaşması korkusuyla bütçesinin 1.3 milyar dolara düşürülmesi Çin karşıtı güçlerin baskısının mahiyetini ortaya koyuyor.

Çin’in karşısında ülkede etkin bir politika geliştiren ülke ise Hindistan gibi görünüyor. Her ne kadar S-400 ve ticari vergiler konusunda bugünlerde ABD ile büyük sorunlar yaşıyor olsa da, Hindistan’ın Myanmar’daki politikaları ABD ile çelişmiyor. Hatta Çin’in liman projesine karşı Hindistan, Haziran ayı içerisinde yine Arakan ve Sittwe bölgelerindeki liman inşalarını tamamlamayı başardı. Söz konusu limanlar artık Arakan ve Kalküta’yı birbirine bağlayan temel üslere karşılık gelecekler. Hindistan ayrıca ulaşım ve sınır geçişkenliği açısından büyük yatırımlar planlamaktayken, tüm projelerin merkezinde ise görüldüğü üzere Arakan coğrafyası bulunmaktadır. Arakan önümüzdeki süreçte Büyük Güçler’in en önemli mücadele alanı olacakken, bu doğrultuda son hamle ABD’den geldi. Öyle ki Trump yönetimi, Myanmar Ordusu Genel Kurmay Başkanı Min Aung Hlaing başta olmak üzere dört üst düzey askeri yaptırım listesine koyduğunu açıkladı. Sebep olarak da Arakan’daki insan hakları ihlallerini gösterdi. İsrail bile Myanmar askeri yetkililerinin artık ülkedeki uluslararası silah fuarlarına alınmayacağını açıkladı. İsrail’in Arakanlı Müslümanları koruma gibi bir refleksi olmayacağına göre, Arakan’ın ağırlık merkezinde bulunan Myanmar’ın bundan sonraki süreçte de büyük güçlerin mücadele alanı olmaya devam edeceği tahmin edilebilmektedir. Bu mücadelenin kurbanları maalesef şuana kadar Arakanlı Müslümanlar ve ortaya çıkan mülteci krizi nedeniyle Bangladeş ve Hindistan’ın doğu bölgesi sakinleri oldu. Konjonktür ise Müslümanlar için yine büyük bir tehlikenin kapıda olduğunu işaret ediyor.

İlgili İçerikler

Son Yazılar