Sistemik güç dağılımının değiştiği ve uluslararası sistemin çok kutupluluğa doğru yol aldığı çok açık. Bugün güç dağılımının statükosu bozuluyor dediğimizde kuşkusuz Çin akla geliyor ise çok kutupluluk dediğimizde de Hindistan. Çünkü günümüzde sistemdeki mevcut dengeyi yerinden edecek en büyük potansiyel Çin ise oluşmakta olan yeni dengenin çok kutuplu olduğunu/olması gerektiğini en güçlü savunan aktörlerden birisi ise Hindistan.
Neden odak noktası Çin ve Hindistan? Bilhassa onların bulunduğu coğrafya küresel ağırlık merkezinin rotası olmaya başladı. Bugün “Asya Çağı” tartışmalarına tanık olunuyorsa bundandır. Asya’nın yükselen “iki devi”, iki önemli aktör; aynı zamanda birbiri açısından iki problemli aktör. Gerçekten de ikili ilişkilerde ciddi sorunları bulunuyor. Ki Hindistan 1962 savaşının etkisini hâlâ üzerinden atamadı ve kolay kolay da bu etkiden kurtulamayacak. Pekin’in Delhi’den çok daha hızlı geliştiği de açık. Delhi’nin Pekin’den ciddi anlamda tehdit algıladığı da bir gerçek.
Öte yandan, “Çin tehdidi” algısında olan Amerika Birleşik Devletleri ise Hindistan’la sıkı ilişkiler geliştiriyor ve bu yolda güçlü adımlar atıyor. Yeni Delhi’nin Amerikan desteğini sıcak karşılaması çok doğal. Zira Hint politikası ciddi anlamda pragmatizm temeli üzerine kurgulanıyor. Bu nedenledir ki ABD’yle çok yakın bağlar geliştiren Hindistan aynı zamanda Çin’i de göz ardı etmiyor. Pekin’in duyarlılıklarını da oldukça dikkate alıyor. Başka anlatımla, bugün Delhi’nin terazisinde bir kefede Çin’i dengelemek için ABD var iken diğer kefede de yine Çin’i dengelemek için Çin vardır. Biz buna “karakteristik Hint denge anlayışı” diyoruz. Nitekim Hindistan Pekin’i dengelerken Pekin’i karşısına almak istemiyor; zaten bunu göze almaz, alamaz.
Asya’nın yükselen iki devi sorun ve güvensizlik temelinde inşa edilmiş ikili ilişkilerine rağmen, “barış içinde birarada olmanın” çarelerini ararken şimdilik bir çıkar yol buldular ve bu da yeni bir diplomasi örneğini ortaya koydu. Buradasöz konusu iki komşu ülkenin liderleri büyük önem taşıyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi Hindistan’ı, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ise Çin’i bambaşka bir noktaya taşıyan iki önemli lider. Aslında konunun özü şu ki her iki lider de güç maksimizasyonuna bu denli odaklanmışken birbirlerinin huzurunu kaçırmak istemiyor. Burada coğrafi yakınlık çok önemli bir parametre. İki ülke 3.500 km sınırı paylaşıyor. Yükselişlerinin hız kaybetmemesi için güvenli, istikrarlı ve barışçı bir bölge her iki ülkenin de en çok istediği şey. Bu nedenle, en azından şimdilik barış içinde bir arada olmak zorundalar. İki lider de bunun çok iyi farkında ve bu farkındalığın çıktısını ise “Modi-Xi Gayriresmi Zirveleri” olarak okumaktayız.
Bahse konu zirveler henüz iki kez vücuda gelmiş ve üçüncüsünün gerçekleştirilmesi içinse karar kılınmıştır. İlki, Çin’in Wuhan kentinde 27-28 Nisan 2018’de yapılan zirve “Wuhan Ruhu” (Wuhan Spirit) olarak adlandırılmış ve söz konusu iki lider iki gün boyunca “gayriresmi” görüşme sağlayarak, ilişkilerini geliştirmek, daha doğrusu önce onarmak sonra geliştirmek için neler yapılabilir sorusuna yanıt aramışlardır. Onarma noktasında iki liderin de ilişkilerdeki sorunlu alanları askıya aldığı görülüyor. Dolayısıyla Modi ve Xi, ilişkilerdeki problemli konuları göz ardı ederek,pragmatist bir anlayışla iki ülke arasındaki gelişim potansiyeline odaklanmaya çalışıyor. Geliştirmenin cevabı olaraksa ticaret ve ekonomi odağında ilişkileri olgunlaştırma çabası ortaya çıkmış ve ikili ilişkilerde pragmatik bir strateji izlemenin iki ülkeye de daha çok kazanım getireceği liderler tarafından onanmıştır. Gerçekte bugün Hindistan Çin’in Kuşak-Yol projesine hâlâ onay vermese de eskiden olduğu gibi şiddetle karşı çıkmıyor ya da karşı çıktığını şiddetle dile getirmiyor ise bunun en temel nedeni Wuhan’ın olumlu atmosferidir. Bunun yanı sıra, daha önce üç kez BM’de Çin’in vetosuna takılan Mesud Azhar’ın kara listeye alınması yönündeki Hindistan diplomatik girişimlerinin bu yılki dördüncü talebi üzerine Pekin’in de onay vermesiyle Azhar’ın küresel terör listesine eklenmesi Delhi’nin on yıllık diplomatik uğraşının kazanımı olmakla beraber, yine burada Wuhan Ruhu da hissedilmekte.
Aslında Modi-Xi zirvelerinin en can alıcı noktası ticari boyuttur. Pekin, ABD’yle uzun süredir ticaret savaşı verirken Hindistan’ın en büyük ticaret açığı verdiği ülke de Çin’dir. İki ülkenin ticaret açığı çok fazla. Ve bu açık Hindistan aleyhindedir. Ancak Wuhan Ruhu’nun burada da etkin olduğu gözlemlenmekte ve Hindistan’ın lehine bir ilerleme ortaya çıkmakta. 2018-19 döneminde Pekin’le Delhi arasındaki ikili ticaret yaklaşık 96 milyar dolara ulaştı. Ancak bu hâlâ Çin lehine 53 milyar dolarlık ticaret açığı anlamına gelse de en azından bu açık önceki yıldan 10 milyar dolar daha azdır. Bununla birlikte, iki liderin geliştirmekte olduğu yeni diplomasi örneğinde ticaret üzerine çabaların daha da somutlaştığına geçtiğimiz ay yapılan ikinci zirvede tanık olunuyor. İki lider ikinci kez geçtiğimiz 11-12 Ekim günlerinde bu defa Hindistan’ın Chennai kentinde bir araya geldiler ve bu zirvenin ismi ise “Chennai Bağlantısı” (Chennai Connect) olarak kavramsallaştı. Narendra Modi için “Hint-Çin ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatan” Chennai Zirvesi’nde “Keşmir” konusunun “hiç” gündeme gelmemiş olması oldukça dikkat çekici, hatta zirvenin en dikkat çekici kısmıydı. Chennai şehrinin 50 km uzağında bulunan tarihi-turistik bir sahil kasabasında, “kültürel bağlar” üzerine hoş bir sohbet eşliğinde, ev sahibi Modi, konuğu Xi’ye bölgedeki önemli tapınak kompleksini gezdirmiş; ardından açık havada muhteşem bir akşam yemeği eşliğinde yine güzel ve samimi sohbet devam etmiştir. İki liderin sohbetlerinin temel çıktıklarını ise şu şekilde sıralayabiliriz:
– Üst düzey ticaret ve yatırım mekanizması kurulacak,
– Diplomatik ilişkilerinin 70. yılı olan 2020 yılı “Hint-Çin Kültürel Yılı” olarak dizayn edilecek ve kutlama programları planlanacak,
– Kurallara dayalı uluslararası düzen için birlikte çalışılacak,
– Savunma, güvenlik, terörizm, radikalleşme, DTÖ, iklim değişikliği gibi bir dizi kulvarda iş birliği daha da yoğunlaştırılacak,
– Keşmir hiçbir şekilde iki liderin de gündemine alınmadı.
İlk zirvenin iki ülke ilişkilerine etkisi oldukça kısıtlı olsa da gerçekleştirilen zirve çok önemli. İkinci zirvenin prensipte daha somut çıktıları olduğunu görmekle beraber, bunlar ne düzeyde hayata geçecek ve ikili ilişkilere nasıl yansıyacak zamanla göreceğiz. Ancak bu yıl ikincisiyle birlikte, iki liderin ülkeleri adına kendi aralarında geçen yıl başlattığı gayriresmi zirvelerin hem Modi ve Xi (lider düzeyinde) hem de Hindistan ve Çin (ülke düzeyinde) arasında “gelenekselleşme” yolunda emin adımlarla ilerlediği anlaşılıyor. Bu aynı zamanda uluslararası ilişkiler sözlüğünde yeni bir toplantılar serisine işaret ediyor. Son olarak, Modi-Xi zirveler dizisinin üçüncüsünün gelecek yıl Çin’de yapılması tasarlanıyor diyerek, şimdilik nokta koyalım.