Osmanlı’yı ortadan kaldırarak Orta Doğu’da derin bir otorite boşluğu yaratan emperyalist güçler, Müslüman coğrafya için hayati önem arzeden bu boşluğu Orta Doğu’nun kalbine adeta bir saatli bomba gibi yerleştirdikleri İsrail ile doldurdular. İsrail bir anlamda Batının Yahudilerden kurtulma ve Müslümanların başına iş açma projesidir. Bununla da yetinmeyen Batılı güçler, bölgede İsrail’i dengeleyebilme potansiyeli bulunan ülkeleri birer birer tesirsiz hale getirerek dengeleri sarstılar ve bölgeyi dünyanın en sorunlu coğrafyası haline getirdiler. Bugün, Orta Doğu’da yaşanan huzursuzluk ve çatışmaların kaynağı bu şekilde İsrail lehine yaratılan derin güç dengesizliğidir.
Orta Doğu da kronikleşen kaosun nedenlerini iyi analiz etmek ve doğru teşhis koymak için Osmanlı sonrası süreci analiz ettiğimizde şu önemli tespitlerle karşılaşıyoruz:
1- Osmanlı sonrası Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleri ile olan tüm bağları kopartılmış, milliyetçi ve İslamcı akımlar çökertilerek Mısır, Batının ve İsrail’in yörüngesine çekilmiş, etnik ve mezhep farklılığından dolayı Orta Doğu ile doku uyumsuzluğu yaşayan İran, Orta Doğu kuşağı dışına itilmiş ve son olarak İsrail için ciddi bir tehdit oluşturan Saddam Rejimi çökertilerek Irak, devre dışı bırakılmıştır. Bu operasyonlarla potansiyel tehditler etkisiz hale getirilerek Orta Doğu’da İsrail için oldukça geniş bir güvenlik kuşağı yaratılmıştır.
2- Bir yandan bölge ülkelerinden Libya ve Irak’ın nükleer altyapıları ortadan kaldırılıp İran’ının nükleer çalışmalarına savaş açılırken, diğer yandan İsrail, bölgenin ve dünyanın adeta dokunulmaz nükleer gücü haline getirilmiştir.
3- Devlet geleneği ve tecrübesinden yoksun Batı güdümlü Arap Ülkeleri’nin monarşik yapısı, sinirleri alınmış, tepkisiz ve pasif bir Arap Dünyası yaratmıştır. Bu yapı zamanla Arap yönetimlerle halkları arasında olaylara karşı tepki ve görüş farklılığı yaratmıştır.
4- Tüm bunlara ilaveten ABD, BM ve AB’nin İsrail’i kayıtsız şartsız himayeleri, Orta Doğu’nun tüm dengelerini alt üst etmiş ve bugünkü kaos coğrafyasını yaratmıştır.
Orta Doğu’nun Temel Sorunu Güç Dengesizliği
Uluslararası ilişkiler kuramında barış ve istikrarın temel kaidesi “Balance of Power” yani “Güç Dengesi”dir. Güç dengesinin taraflardan birinin lehine değişmesi ve kayması istikrarsızlık ve savaş yaratır. Buna verilecek en güzel örnek Pakistan ve Hindistan örneğidir. Her iki ülke 1980 yılına kadar Keşmir meselesi yüzünden 3 kez konvansiyonel savaşa giderken, bu tarihten sonra her iki ülkenin de nükleer yeteneğe kavuşmasıyla birlikte kapsamlı bir savaş yaşanmamıştır. Diğer bir deyişle nükleer yetenek, iki ülkenin de savaş kapasitesi ve gücünü bir anda dengelemiş ve eşitlemiştir. Yine 2. Dünya Savaşı sonrası tüm gerilimlere rağmen, ABD ve SSCB arasında konvansiyonel bir savaşın yaşanmamış olmasının en önemli nedeni, oluşmuş nükleer güç dengesidir.
Osmanlı sonrası Orta Doğu’da yürütülen planlı doku çalışmaları neticesinde bölgede İsrail’i dengeleyecek tüm güçler nerdeyse felç edilip etkisiz hale getirilmiştir. Bu sayede, oluşturulan otorite boşluğu tek başına İsrail tarafından doldurulmuş ve ortaya çıkan güç dengesizliği Orta Doğu’yu dünyanın kriz merkezi haline getirirken, İsrail’i bölgedeki tüm hedeflerini gerçekleştirme noktasında cüretkar, rahat ve korkusuz kılmıştır.
Orta Doğu’da oluşmuş bu güç dengesizliğini ortadan kaldırmak ve dengeyi yeniden tesis etmek için radikal karalar alınması ve bu kararların cesur adımlarla büyük bir kararlık içinde uygulanması gerekmektedir. Bu yönde izlenecek stratejilerin, aktörlerin ve rollerin doğru belirlenmesi, hareketlerin ve adımların iyi ölçülmesi önemlidir. İvme ve güç kazanmış Orta Doğu çarkını önce durdurmak, sonra geriye doğru çevirmek anlamına gelen bu dönüşümü gerçekleştirmek zor olsa da, “imkansız” değildir ve buna inanmak gerekmektedir.
“Orta Doğu Savunma Kalkanı Projesi”
Peki, böyle bir dönüşüm projesi Orta Doğu’da, hangi aktörler ve rollerle, ne tür bir stratejiyle gerçekleştirilebilir? Bu yönde tüm zorluklarına rağmen hayata geçirilebilecek etkin projelerden birisi, “Orta Doğu Denge Projesi” de diyebileceğimiz; Türkiye, Pakistan ve Mısır üçgeninde oluşturulacak “Orta Doğu Savunma Kalkanı Projesi”dir.
Türkiye, Pakistan ve Mısır, bölgenin her bakımdan güçlü üç ülkesidir. Türkiye gerek askeri, jeopolitik ve stratejik konumu, gerekse Orta Doğu’da geçmişte oynadığı rol bakımından bölgenin en önemli ve etkin güçlerinden biridir. Gazze Savaşı’nda izlediği etkin ve sıra dışı politika ile Arap ve diğer Müslüman halkların teveccühünü kazanan Erdoğan ve Türkiye, Orta Doğu’da varlığını hissettirmiş ve etkinliğini artırmıştır. Türkiye, Osmanlı sonrası bölgede ilk kez bu derece etkin ve kararlı duruş sergilemiş ve Müslüman toplumlar için umut olmuştur.
Pakistan, 157 milyonluk dinamik nüfusu ve muhafazakâr güçlü ordusuyla sadece Güney Asya’nın değil, Orta Doğu’nun da en önemli güçlerinden biridir. Pakistan Silahlı Kuvvetleri bugün itibariyle de Katar gibi kimi Orta Doğu ülkelerinin güvenliğini sağlamaktadır. Pakistan’ı bu projede kilit noktaya oturtan en önemli nokta ise nükleer yetenek ve silahlara sahip tek Müslüman ülke olmasıdır.
Projenin üçüncü ve en kritik baş aktörü ise Mısır’dır. Strateji uzmanları “Orta Doğu’da Mısırsız savaş, Suriyesiz barış” olmaz diyerek Mısır’ın bölgedeki önemine dikkat çekerler. Mısır jeopolitik ve stratejik konumu ile “Orta Doğu Savunma Kalkanı Proje”sinin temel aktörlerinden biri olmak durumundadır. Bununla birlikte, mevcut rejim ve Batıyla olan stratejik bağlantıları nedeniyle Mısır’ın projenin görünürde en zayıf halkasını oluşturduğunu da görmek gerekiyor. İsrail’in Gazze’de işlediği benzersiz savaş suçu ve bölgenin karanlık geleceği, Arap Ülkelerini ve özellikle Mısır’ı önümüzdeki dönemlerde derinden etkileyecektir. Mübarek rejimi ya bulunduğu tarafı yeniden tayin etmek zorunda kalacak, ya da bir rejim değişikliğine hazır olacaktır.
Pakistan’ın Nükleer Yeteneği Önemli Bir Denge Unsuru
Projenin ilk adımını İKÖ desteğinde Türkiye, Pakistan ve Mısır’ın kuracağı Orta Doğu Savunma Paktı oluşturmaktadır. Barışçıl ve savunma amaçlı kurulacak Pakt, Orta Doğu’da savaşları önlemeyi ve barışı getirmeyi hedefleyecektir. Bu hedefler doğrultusunda Pakt tarafından atılacak ilk adım ise Orta Doğu’da oluşmuş güç dengesizliğini gidermek ve nükleer eşitliği ve dengeyi sağlamak adına Pakistan’ın nükleer başlık taşıma kapasiteli kimi füzelerinin Pakistan’la birlikte Türkiye ve Mısır’a da yerleştirilmesi yönünde olacaktır. Proje’nin hayata geçirilme süreci, İsrail lehine olan dengeyi eşitlemek adına önemli bir adım olacaktır. İsrail’in nükleer silahlarının ve çalışmalarının da denetim altına alınması ve Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılması karşılığında Pakt, bu nükleer adımı öteleyebilir.
Paktın bölgede barışı tesis ve savaşları önlemeye yönelik İKÖ desteğinde devreye sokacağı 2. önemli strateji ise “Profesyonel Müslüman Gücü”nü oluşturmak ve Orta Doğu’nun İKÖ tarafından “Dokunulmaz Bölge” ilan edilecek Gazze ve benzeri hassas noktalara bu gücü yerleştirmek olacaktır. Profesyonel Müslüman Gücü’nde görev yapacak olan askeri personel tamamen seçkin profesyonel birliklerden oluşacak ve her türlü askeri manevra kabiliyetine sahip olacaktır. Türkiye, Pakistan ve Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin oluşturacağı bir özel birim tarafından eğitilecek olan bu “Müslüman Lejyonerler”in maaş ve askeri teçhizatları, üye ülkelerin oluşturduğu bir güvenlik fonuyla, İKÖ tarafından finanse edilecektir. Eğitimleri tamamlanan “Profesyonel Müslüman Gücü” birlikleri, İKÖ tarafından belirlenen Orta Doğu’daki stratejik nokta ve kentlerde konuşlanacaktır.
Orta Doğu Savunma Kalkanı Projesi’nin İKÖ desteğiyle Türkiye, Pakistan ve Mısır tarafından masaya yatırılması ve bu yönde atılacak kararlı adımlar, İsrail ve ABD başta olmak üzere Batı yakasından çok ciddi tepki ve reaksiyonlar görecektir. Bu sayede doğacak pazarlık ve diplomasi ortamı, projenin işlemeye başladığının ilk göstergesi olacaktır. Projenin doğuracağı bu pazarlık ve diplomasi ortamı, Müslüman Ülkelere psikolojik anlamda özgüven kazandıracak ve diğer bir çok psikolojik kazanımları beraberinde getirecektir. Söz konusu tepki ve gelecek yoğun baskıların izolasyonu için de ayrıca stratejiler geliştirilmeli ve oluşturulan gücün, barış ve savunma amaçlı olduğu noktası iyi propaganda edilmelidir.
Projenin Muhtemel Sonuçları:
1- Proje ile Orta Doğu’daki İsrail lehine olan güç dengesinde dönüşüm yaşanacak ve dengeler eşitlenecektir. İsrail’e karşı nükleer alanda sağlanacak denge, Orta Doğu’da ve dünyada uzun vadeli bir istikrar ve barış ortamı yaratacaktır.
2- Müslüman Ülkeler, Orta Doğu’da gündemi belirlenen değil, gündemi belirleyen taraf olacaktır.
3- Elde edilecek bu stratejik kazanım, İKÖ’nün yeniden yapılanmasının önünde yatan dış etkenleri ortadan kaldıracak ve dünya siyasetinde söz sahibi ve yaptırım gücü olan uluslararası bir örgüt konumuna getirecektir.
4- Pakistan’ın İsrail, ABD ve Hindistan kıskacında olan nükleer yeteneği İslam Ülkelerinin ve İKÖ’nün güvencesi altına girecektir. Bu şekilde Pakistan, Hindistan’la olan ilişkilerine de denge getirerek özellikle Keşmir konusunda önemli bir kazanım elde edecektir.
5- İslam Ülkeleri’nin ekonomik ve politik anlamda Batıya olan bağımlılıkları azalacak ve dünya politikasında etkinlikleri artacaktır.
6- Filistin başta olmak üzere, Keşmir, Çeçenistan, Kıbrıs vb. konularında İslam Ülkelerinin eli daha da güçlenmiş olacaktır.
7- Sovyetler Birliği sonrası ABD lehine oluşmuş tek kutuplu dünya düzeni dengelenmiş olacaktır.
Camilerde toplanan sadaka ve yardımların, meydan gösterilerin, uluslararası organizasyonların bırakın caydırıcı, inandırıcı bile olmayan kınama mesajlarının, Orta Doğu’ya kalıcı bir barış ve çözüm getirmeyeceği artık anlaşılmalıdır. Gerçekçi ve kalıcı çözüm, Orta Doğu’nun kefelerini dengede tutmaktan geçmektedir. Müslüman ülkelerin, İKÖ çatısı altında kalıcı bir çözüm ve barışa yönelik “Denge” adımları konusunda ortak bir strateji belirleyip, büyük bir kararlıkla uygulamaya koymaları gerekmektedir. Ergenekon gibi ciddi marazlardan kurtularak, “Narkozdan” uyanmaya başlayan Türkiye, Orta Doğu Denge Projesi için lider ülke konumundadır.
Ali ŞAHİN
Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) Başkanı
15.01.2009