Pakistan-Hindistan-Çin Üçgeninde Bitmeyen Trajedi: Keşmir

Paylaş

Uluslararası kamuoyunun gündemine Hindistan tarafının attığı adımlarla yaklaşık 5 ay sonra yeniden taşınan Keşmir sorunu, iki tarafın karşılıklı açıklama ve hamleleriyle kritik bir noktaya taşındı. 

Bu süreçte Trump’ın ‘arabuluculuk’ açıklaması dengeleri ne yönde etkiler, iki taraf için en adil çözüm nasıl sağlanır?Hindistan’ın Cammu Keşmir’in özel statüsünü kaldırması ne anlama geliyor? 

Keşmir sorununun dünü ve bugününe dair her şeyi GASAM(Güney Asya Stratejik Araştırmaları Merkezi) Güney Asya Uzmanı Hayati ÜNLÜ ile konuştuk…
Esra BARIK – Önce Vatan Gazetesi

Keşmir sorununun evveliyatına değinecek olursak neler söylersiniz?

Keşmir meselesi, içerisinde sınır, toprak, nüfus, kimlik, yönetim ve su sorunlarını barındıran uzun bir çatışma tarihine karşılık geliyor. Bölgeyi kontrol etmek isteyenlerin istikrarsızlık arzusunda olduklarında başvurdukları en hassas fay hattına karşılık geliyor. Ancak meseleyi devlet-toplum ilişkileri bağlamında değerlendirecek olursak, ben Keşmir’in modern tarihinin belli aşamalar üzerinden okunması gerektiğine inanıyorum. İlk olarak 1947’de Hindistan’ın bağımsızlık ilanından sonra ülkeyi ikiye bölen ideolojik farklılık Keşmir siyasetine de yansımış, Mihrace Hari Singh Hindistan’a katılmak istemişken, Keşmirli Müslümanlar bunu reddetmiştir. Çıkan çatışmalarda 200 bin Keşmirli hayatını kaybetmiş, lakin neticede Keşmir, BM destekli anlaşmalarla ikiye bölünmüştür. Bu dönem tam da ulus-devletler çağına uygun bir şekilde devletlerin kontrolü elinde bulundurduğu, Keşmirlilerin tercihlerinin hiçbir önem arz etmediği bir sürece karşılık geliyor. Çatışmanın da barışın da tek muhatabı devletlerdir.

İkinci dönem ise yavaş yavaş küreselleşmenin, postmodern siyasetin ve sosyal hareketlerin güçlendiği 1989 sonrası sürece denk gelmektedir. Bu dönemde Keşmirli protesto hareketleri özellikle Hindistan kontrolündeki bölgede ortaya çıkmış ve self-determinasyon haklarını dile getirmeye başlamışlardır. Özellikle 2010 sonrası Keşmir gençliği ve Hindistan Güvenlik güçleri arası şiddetli çatışmalar ortaya çıkmış, ancak Hindistan devleti geleneksel politikaların ötesine geçmeyip, daha ziyade soruna “Keşmirlilik” üzerinden yaklaşarak ötekileştirme yolunu tercih etmemiştir. Üçüncü dönemin sembolü 2014 Hindistan Seçimleriyken, bu seçimlerde büyüyen orta sınıfların ve yükselen orta sınıf ideolojisi olan milliyetçiliğin Hindistan’daki yansıması Modi liderliğindeki BJP iktidara oturmuştur. İlk etapta neo-liberal bir söylemle gelişme adına Keşmir’de açılıma gidilerek ana akım partilerinden Müfti ailesinin kontrolündeki Halkların Demokratik Partisi ile ittifaka girerek eyalet yönetiminde yer alınsa da, Keşmir gençliği için büyük önem arz eden Burhan Wani’nin Hindistan güçleri tarafından öldürülmesi büyük bir kopuşa neden olmuştur. Keşmir’de artık bir tarafta Keşmirlileri ötekileştiren ve sert güvenlik politikaları takip eden Hindu milliyetçisi bir siyaset varken, diğer tarafta ise her geçen gün Hindistan ile olan duygusal bağını yitiren ve kendi yolunu çizmek isteyen bir halk direnişi vardır denebilir. Ancak Himalayalar bölgesini yönetmek, Keşmir’i kontrol etmekten geçtiği için soruna müdahil olan aktör sayısı oldukça fazladır. Bu da sorunu ulusal sınırların ötesine taşıyıp çok boyutlu bir hale getiriyor.

Keşmir sorununun 5 ay sonra yeniden gündeme gelmesine ne etken oldu sizce? Anayasa’nın 370. Maddesini iptal etmek zaten Modi’nin seçim manifestosunun bir parçasıydı. Neden şimdi? Trump’ın arabuluculuk yapabileceğini açıklaması dengeleri nasıl değiştirdi?

5 ay önce yaşadığımız Hindistan-Pakistan gerilimi daha taktiksel bir repertuara sahipti, şimdi ise daha stratejik bir mahiyete sahip. 5 ay önceki konjonktür farklıydı. Hindistan’da Genel Seçimler vardı ve Modi kesinlikle kazanmak zorundaydı. Hindistan, Pulvama’da Hint askerlerine karşı gerçekleştirilen saldırıdan Pakistan’ı sorumlu tuttu ve Balakot Hava Saldırıları ile misilleme yapmaya kalktı. Ben o zaman da Pakistan’ın böyle bir saldırı içerisinde bulunmasının rasyonel olmayacağını düşünüyordum, şimdi de. Yani yeni Başbakan seçilmiş İmran Han’ın en büyük sorunu ekonomik kriz iken ve de bu doğrultuda Hindistan ile ilişkilerin yumuşaması büyük önem arz ediyorken, Pakistan böyle bir saldırıyı organize edemezdi. Nitekim o dönem çok az tartışılsa da, saldırının gerçekte hem yeni İmran Han yönetimini hem de Ordu’nun başındaki General Cavid Bajva’yı hedef aldığı üzerine düşünülmelidir. Mesela aynı dönemde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pakistan için de yapmış olduğu “paralel devlet” uyarıları burada gözden kaçırılmamalıdır.

Şimdi ise Modi yönetiminin Keşmir hamlesi daha stratejiktir. Çünkü İmran Han’ın ABD ziyareti kapsamında Trump yönetimiyle özellikle Afganistan konusunda varılan uzlaşmaların bölgesel dengeleri tamamen sarsma potansiyeli bulunuyordu. Eğer Pakistan desteğiyle ABD ve Taliban arası bir anlaşmaya varılırsa, seçimlere Taliban da girebilecek ve iktidarı ele geçirebilecektir. Hindistan için Afganistan’da bir Taliban iktidarı demek, Pakistan’ın iktidarı demek. Bu sebeple Hindistan, Keşmir üzerinden her şeyden önce Afgan Barışı’nı hedef almak istedi. Şuan Taliban, Afganistan’ın önemli bir bölümünde kontrolü elinde bulundursa da, ABD’nin askeri varlığı Hindistan çıkarları adına daha tercih edilebilir görünmekte. Çünkü Hindistan için Afganistan, Modi yönetiminin Avrasya politikasında Orta Asya’ya açılan kapıya karşılık geliyor. Buradaki kontrol kaybının tek alternatifi ise İran opsiyonu. Ancak Hindistan’ın İran kartı da ABD ambargoları nedeniyle oldukça sınırlanıyor.

Trump’ın Keşmir konusunda arabuluculuk yapma teklifini ise ilk etapta Trump’ın her zamanki gaflarından biri olarak değerlendirmişken, sürecin devamında konuyla ilgili düşüncelerim değişti. Öyle ki Trump, Keşmir konusundaki arabuluculuk teklifinin ilk olarak Modi tarafından kendisinden istendiğini dile getirerek hem Pakistan’ın istediğini vermiş oldu hem de Hindistan iç siyasetinde büyük bir krizin önünü açtı. Hindistan’da seçim kampanyası boyunca ötekileştirilen Pakistan ile barışın imkânsızlığı üzerinden Modi’den açıklama beklendi. Modi yönetimi böyle bir talebin olmadığını dile getirmenin ötesinde, uygulamaya koyduğu Keşmir’in statü değişikliği hamlesiyle hem Keşmir’de aynı görüşte olduklarını gösterdi hem de Pakistan’ın Afgan Barışı’yla hedeflediği oyunu bozmuş oldu. Bugün ise ABD, Keşmir konusunda Pakistan’ın arzu ettiği girişimde bulunmadığı gibi, İmran Han’ın ABD ziyaretinde verdiği sözleri yerine getirmesi konusunda baskı yapıyor. Dolayısıyla artık Hindistan’ın ABD’nin haberi olmadan Keşmir hamlesini uygulamaya koyduğu görüşüne katılmıyorum ve bir danışıklı dövüşün varlığından şüphe ediyorum.

ABD-Pakistan yakınlaşması, Trump’ın Afgan siyaseti için kritik önem arz eden “sonsuz savaşa son vermek” sloganıyla barış imajının sağlanması şeklinde okunabilir mi? Hindistan için ise Afganistan üzerinde etkisi artan bir Pakistan büyük bir sorun teşkil ederken?

Evet. ABD’de Başkanlık Seçimi yaklaşırken, Trump için Afganistan Barışı’nın sağlanması büyük önem arz ediyor. Özellikle de Amerikan askerlerinin ülkelerine geri dönüşleriyle sonsuz savaşın bittiği dile getirilecek. Ancak ABD’nin Afganistan politikası kapsamında Hindistan’ın çıkarlarını önemseyeceğini zannetmiyorum. Öyle olsaydı bunu İran politikasından görürdük. Belli esnekliklere rağmen, İran’a ambargo uygulamasında kurallara uyulması sağlandı. Diğer yandan ABD’nin Hindistan’ı göz ardı edemeyeceği nokta Hint-Pasifik stratejisiyle ilgili. ABD, Hindistan olmadan Çin ile mücadele etmenin maliyetinin ağır olacağının farkında. Bunun için ABD, Hindistan-Japonya-Avustralya’yı (Quad) bir araya getirdi ve müttefiklerinden fire vermek istemiyor. Hindistan’ın ABD’yi ikna edip edemeyeceğini ise önümüzdeki ay gerçekleşecek Modi’nin ABD ziyaretinde göreceğiz. Modi yönetimi bu ziyarete çok güveniyor ve dengeleri yeniden tamamen kendi lehlerine döndüreceklerine inanıyor.

Modi hükümetinin attığı adım ne anlama geliyor? Bölgede meydana gelebilecek olası senaryolar için neler söylersiniz?

Modi yönetimi literatürde “patika-kırımı” olarak ifade ettiğimiz Keşmir çatışmasında bugüne kadar öngörülmemiş bir adım attı. Keşmir’in sadece statüsü değişmedi, bölgenin demografik yapısının değiştirilmesinin de önü açıldı. Bu durum orta ve uzun vadede Hindistan’ın sorunu kendi lehine çözebilme adına pozitif bir durum. Ancak ben kısa vadede daha büyük krizler bekliyorum. Pakistan istihbaratının Hindistan’ın Pakistan kontrolündeki Keşmir’e operasyon düzenleyeceği bilgisini aldığı yönündeki haberlerin önemsiz olmadığını düşünüyorum. Hindistan için böyle bir hamle, Pakistan’ın aradan çıkarılarak Afganistan’a doğrudan geçiş anlamına geleceği gibi, ABD’nin de Pakistan’a olan ihtiyacını azaltacaktır. Ancak Pakistan’ın da söz konusu istihbarata karşı, gerekirse Afganistan ve Keşmir sınırlarına asker yayma girişiminden bahsetmesi, bundan sonraki süreçte “nokta operasyonları” gibi sıcak temasların fazlasıyla olacağı sinyalini vermektedir.

Diğer yandan iki ülkenin karşılıklı birbirlerinin iç meselelerine daha fazla müdahale ettiğini de bu süreçte görebiliriz. Hindistan uzun süreden beri Pakistan içerisindeki Bağımsız Belucistan, Sindh ve Pencap projelerine destek veriyor. Özellikle Beluç milliyetçiliği üzerinden Çin’in girişimleri bile hedef alınabiliyor. Pakistan ise Hindistan’da Keşmir meselesinin dışında, başta Halistan sorunu olmak üzere birçok sorunun kaşınmasına yardımcı oluyor. Nitekim Keşmir’de yaşanan son hadiselerden  sonra Hindistan Bağımsızlık Günü’nde Sihlerin Halistan ve Nagaların Nagaland bayrakları açması, Modi’nin ülkeyi getirdiği parçalanma aşamasını işaret etmek için oldukça vurgulandı. Bunun yanında Güney Hindistan yükselen Diravidi kimliği ve Batı Bengal’de yükselen Bengal kimliği de gözden kaçırılmamalıdır. Güney Asya ülkelerinin sahip oldukları çeşitlilik her an aleyhleri yönüne dönebilir.

Bir makalenizde Pakistan için eksen kaymasından söz etmenin henüz erken olduğuna değinmiştiniz. Dengeleme merkezi olarak Keşmir, küresel ölçekte Güney Asya siyasetinin neresinde?

Evet. Hindistan’ın ABD ve Pakistan yakınlaşmasına karşı Keşmir’i bir dengeleme aracı olarak kullandığını düşünüyorum. Burada şimdilik başarılı olmuş görünüyor, ancak ABD ve Pakistan’ın Afgan Barışı’nı sağlamadaki kararlılıkları Hindistan’ın içeride daha şiddetli bir Keşmir kriziyle baş başa kalması sonucunu doğurabilir. Nitekim ABD ile Taliban arasında görüşmelerde neticeye çok yaklaşıldığına dair haberler yoğun bir şekilde geliyor. Hatta barış görüşmeleri nedeniyle ertelenen Afganistan Devlet Başkanlığı seçimlerinde aday olan bazı isimlerin, Kabil yönetiminin Talian’a karşı elini güçlendirmek için seçimin bir an önce tertip edilmesi gerektiğini vurgulamaları barış sürecinde sona yaklaşıldığını gösteriyor. Afganistan’daki askeri kapasitesini azaltan Pakistan’ın yoğunlaşacağı ilk yer ise Keşmir olacaktır. Bu açıdan Keşmir, önümüzdeki süreçte Hindistan’ın süreci baltalamak adına şiddeti arttıracağı bir dengeleme unsuru olmaya devam edeceği gibi, Pakistan’ın tüm gücünü vererek Hindistan’ı büyük bir güvenlik krizi içerisine düşüren gelişmelere de sahne olabilir.

Hindistan-Pakistan arası krizin büyümesi ise yeni dengeleyicilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. ABD şuan için Trump’ın dile getirdiği gibi bir arabuluculuk rolüne soyunmadığı gibi, Güney Asya politikasının merkezine Afganistan’ı yerleştirdi. Afganistan sonrası Taliban üyelerinin DEAŞ gibi örgütlere katılma ihtimalini bile umursamadığı gözlemleniyor. Sürpriz bir gelişme ise Keşmir’in Çin ve Rusya arasında bir gerilime neden olabileceği üzerine yaşandı. Öyle ki Çin, Modi yönetiminin Keşmir’deki politikalarından endişe duyduğunu açıklayarak Pakistan’ın yanında yer almışken; Rusya ise meselenin Hindistan’ın iç işleriyle ilgili olduğunu açıklayarak Hindistan tarafında durmuştur. BM Güvenlik Konseyi’nde anlaşmazlığa düştüklerine çok az şahit olunan bu iki büyük gücün, Keşmir’de karşı karşıya gelmesi krizin belki de Asya dinamikleri içerisinde çözülmesini sağlayabilecektir. Böyle bir durum da ABD’nin küresel sorun çözücü rolüne önemli bir darbe olacaktır.

Son olarak bölgede adil bir çözüm için ne tür adımlar atılabilir?

Bir süredir Pakistan’ın uluslararası hukuk açısından atabileceği adımlar tartışılıyor, lakin uluslararası norm ve kuralları Hindistan üzerinde uygulayacak otoritenin yokluğu uluslararası ilişkilerin en önemli sorunlarından birini karşımıza getiriyor. Nitekim Hindistan’ın Keşmir hamlesindeki temel motivasyonlarından birinin BM’nin yönetme kapasitesindeki düşüş ve dış politikada artan tek taraflı politikalarla ilgili olduğu tartışılıyor. Dolayısıyla burada çözümün uluslararası ilişkilerin temel kurallarından olan gücü dengeleme yoluyla sağlanabileceği söylenebilir. Bu açıdan Pakistan’ın Çin aracılığıyla konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıması sonrası burada alınacak kararlar konsey üyelerinin duruşlarıyla ilgili bizlere ipuçları verecektir.

Burada hatırlatılabilecek ekstra bir opsiyon Körfez ülkelerinin kapasiteleriyle ilgilidir. Öyle ki Hindistan sınırları içerisinde 100 milyar dolardan fazla yatırımı bulunan Körfez ülkelerinin yatırımlarına son verme sinyali bile Modi yönetimine geri adım attırabilir. Bu durumun aksine Körfez ülkeleri ise Keşmir konusunda sessiz kalmayı tercih etmekteler. Büyük eleştirilerin akabinde bir tek Suudi Arabistan endişelerini dile getirmişken; Kuveyt’ten Katar’a ve Bahreyn’den Umman’a hiçbir devlet açıklamada bile bulunmamıştır. Birleşik Arap Emirlikleri ise biraz daha şaşırtarak meselenin Hindistan’ın iç işlerini ilgilendirdiğini açıklayarak Hindistan’ın yanında yerini almıştır. Halbuki Hindistan’a yapılan yatırımların dışında, Arap coğrafyasın istihdam edilen Hintlilerin geri gönderilmesi bile Hindistan’da büyük bir istihdam sorunu ortaya çıkarabilecek ve ekonomik krizi derinleştirecektir. Arap ülkelerinin herhangi bir adım atmamalarının nedeni olarak ise insan hakları ve demokrasiyle bağlantılı olarak Keşmir halk hareketinin kendi kaderini tayin etme talebiyle ilgili olduğu bilinmektedir. Esra BARIK – Önce Vatan Gazetesi

İlgili İçerikler

Son Yazılar