Pakistan ‘İkbal’ini arıyor

Paylaş

Bu yazıya başlamadan birkaç saat önce uluslararası TV kanalları aracılığıyla maalesef ki Pakistan’ın ilk başkenti olan Karaçi’deki dehşet görüntülerine tanıklık ettik. 8 yıllık bir sürgün hayatından sonra 1 milyon Sindli tarafından Quaid-i Azam Havaalanı’nda karşılanan Benazir Butto’nun konvoyuna düzenlenen intihar saldırılarında şu saat itibariyle 108 kişi yaşamını yitirmiş durumda. İlk anda 20 olarak açıklanan can kaybı, 136’yı bulmuş durumda.

Müslüman ülkelerde esen terör iklimi bir süredir Güney Asya’nın 2. büyük ülkesi kardeş ülke Pakistan’da istikrarlı bir tırmanış trendi yakalamış durumda. Üzülerek belirtmek gerekir ki, General Müşerref yönetiminde Pakistan, karanlık bir geleceğe doğru raydan çıkmış tren misali sürüklenmekte. Bu yıl 50. doğum yılını kutlayan genç Pakistan, devlet olabilme yolunda hâlâ sendeleyerek yürüyor. 160 milyon nüfusuyla hiçbir Pakistanlı geleceğe dair umut besleyemiyor. Siyasi yaşamına 33 yaşında start veren Benazir Butto’nun 1988 yılında “Roti, Kapra, Mekan” (Ekmek, Elbise, Ev) sloganıyla başlattığı yoksul siyaseti aradan geçen yıllara rağmen Pakistan’a hiçbir şey katmamış görünüyor. Çünkü Karaçi’deki konuşmasının bir kısmını dinlediğim Bayan Bhutto, Pakistan halkına yine ekmek, elbise ve ev sözü veriyordu. Karaçi’ye iner inmez kendisini karşılayan 1 milyon partilisine yaptığı konuşmada aşırıcılık ile mücadele edeceğini haykıran Bhutto, dakikalar sonra kendisi ve kendisi gibi politikacıların, askeri yönetimlerin uygulamaya koydukları gayri hukuki, demokrasi dışı politikalar ve kurdukları sömürü düzeniyle yarattıkları aşırıcılık canavarının kurbanı olayazıyordu.

BURAYA NASIL GELİNDİ?

1999 Ekimi’nde darbe istihbaratı aldığı için Sri Lanka dönüşü üst düzey komutanlarla birlikte kendini taşıyan uçağa iniş izni verdirmeyen Başbakan Nevaz Şerif’i henüz uçağı yere inmeden devirme başarısı gösteren General Müşerref, kısa bir süre içinde Nevaz’ı Şerif’i sınır dışı etti. Askeri darbe geleneklerine yabancı olmayan Pakistan halkı bu durumu yadırgamadı.

Her cunta yönetiminin yaptığı gibi General Müşerref de ülkede kaybolan istikrar ortamını yeniden tesis etmek için yönetimi devraldıklarını ve en kısa sürede, sivil yönetimlere görevi devredeceklerini açıkladı. Pakistan halkı 1999 yılından bu yana Müşerrefin bu sözünü tutmasını bekledi. Müşerref ise bırakın görevi sivillere devretmeyi ne üzerinde ki askeri üniformadan vazgeçti ne de o üniforma ile ülkeyi yönetmekten.

Muhalefet partilerinin tüm itirazlarına karşın Müşerref hem askeri gücü hem de sivil otoriteyi elinde tutmaya çalıştı.

İktidarı boyunca Pakistan halkının anti-Amerikan hislerine rağmen Amerika ile tehlikeli yakınlaşmalar içinde bulundu. Afganistan savaşı süresince üslerini Amerikan güçlerine açtı ve terörizmle mücadele adı altında Afganistan’ın işgaline zemin hazırladı.

İşgalin ardından Amerika ile ilişkilerini daha da ilerleten Pervez Müşerref, medreselerde okuyan yüzlerce Pakistanlı ve yabancı öğrenciyi Taliban ya da El Kaide üyesi oldukları gerekçesiyle CIA ajanlarına teslim etti. Bu öğrencilerin çoğundan daha sonra haber bile alınamadı. Ülke genelinde başlatılan cadı avıyla Taliban ya da El Kaide üyesi oldukları gerekçesiyle insanlar 3-5 yüz dolar karşılığında Amerikan güçlerine satıldılar. Bu sürek avını sürdürürken Pakistan içerisinde sayıları binlerle ifade edilen ve birçok sosyal rolü de üstlenmiş olan iyi niyetli medreseleri diğerlerinden ayırma gereği bile duymayarak ciddi hatalar yaptı. Lal Mescid olayı ise bardağı taşıran son damla oldu. Taliban ve El Kaide üyeleri oldukları gerekçesiyle aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu 100’ü aşkın sivil mescidi kuşatan ordu birlikleri tarafından katledildi.

Halen devam etmekte olan General Müşerref döneminde ne % 40’larda seyreden okur yazarlık oranı, ne ülke nüfusunun % 40’nın yoksulluk sınırı altında yaşıyor olması, ne işsizlik, ne de insan hakları konusu asla ülke gündeminde yer almadı.

KİRLİ ANTLAŞMA

8 yıldan bu yana demokrasiye bir türlü geçilemediği gibi, General Müşerref’le, Bayan Bhutto arasında 50 senelik Pakistan tarihinin en kirli ve gayri ahlaki siyasi anlaşması yapıldı. Dünya kamuoyu bu anlaşmayı hayretler içersinde izledi. Yaklaşan seçimler için sürgünde olmasına rağmen ülkesine dönen Nevaz-ı Şerif indiği havaalanından Pakistan topraklarına ayak bile basmadan apar topar tekrar sınır dışı edilirken, eşi Asıf Ali Zerdari ile birlikte adı her türlü yolsuzluğa karışmış, halkının %90’nı geçim sıkıntısı yaşarken kendisi İngiltere’de içi altın kaplama ve özel havaalanına sahip malikaneler satın alan Benazir Bhutto, Müşerref yönetimi tarafından akıllara durgunluk veren bir anlaşmayla ülkeye davet edildi.

Günlerdir Pakistan ve dünya kamuoyunu meşgul eden bu anlaşmaya göre, halk desteğini kaybetmiş olan General Müşerref, Genelkurmay Başkanı kimliğini ve yetkilerini de üzerinde taşıyarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini desteklemesi karşılığında;

1- Benazir Bhutto’nun 8 yıllık sürgün hayatından sonra Pakistan’a dönmesine izin verme,

2- Benazir Bhutto’nun tüm yolsuzluk dosyalarını rafa kaldırma,

3- Siyasi yasağını kaldırarak Bhutto’ya Ocak 2008 tarihinde yapılacak genel seçimlere katılma,

4- Nevaz-ı Şerif ve diğer muhalefet liderlerinin siyaset alanlarını daraltarak Bhutto’nun önünü açma, sözü verdi.

Muhalefetin tüm baskılarına ve itirazlarına rağmen, Pakistan Yüksek Mahkemesi Müşerref’in Genelkurmay Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı seçimlerine katılmasına göz yumarak kararsız bir tutum sergiledi.

Tüm bu tuhaf sürece yeni bir tuhaflık daha eklendi ve Pakistan Yüksek Mahkemesi, General Müşerref’in Cumhurbaşkanı adaylığının geçerliliği konusunda nihai kararı vereceği güne kadar 6 Ekim’de yapılan seçim sonuçlarının açıklamasını yasakladı.

Gayri resmi bilgilere göre General Müşerref, Federal Meclis’te elde ettiği % 98 ve 4 eyalet meclisinde elde ettiği % 57 gayri resmi oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçilmiş durumda. Bu sonuca göre Pervez Müşerref ülkeyi hem Genelkurmay Başkanı hem de Cumhurbaşkanı sıfatıyla yönetecek. Ocak seçimlerinde Benazir Bhutto’yu Başbakan yapacak her türlü siyasi düzenleme de yapılmış durumda. Böyle bir gayri ahlaki güç paylaşımıyla, Pakistan’ı önümüzdeki yıllarda nelerin beklediğini görmek hiç de zor değil.

ÜLKEYİ KAOS BEKLİYOR

Bunun ilk sinyali Bayan Bhutto’ya karşı düzenlenen suikast girişimiydi. Bundan sonra olabilecekleri tahmin etmek ise çok basit. Gerek Müşerref’e, gerekse Benazir Bhutto’ya karşı sıkça girişilecek suikast girişimleri, askeri noktalara ve Bhutto’nun liderliğini yaptığı Pakistan Halk Partisi noktalarına karşı yürütülecek intihar saldırılarının olma ihtimalleri hayli yüksek. Kısacası kaos… Ve Ocak ayında yapılacak genel seçimlerin Pakistan siyasi tarihinin en kanlı seçimleri olacağı görülüyor.

Benazir Bhutto’ya karşı girişilen intihar saldırısı ve suikast girişiminin arkasında kimileri Taliban ve El Kaide’yi, kimileri Hindistan Gizli Servisi ve Sindilere karşı Sindh Eyaleti’nde güç savaşı veren Muhacir Hareketi’ni (MQM) arayacak. Hiç kimse bu tür arayışlara girmemeli. Tablo doğru okunmalı. Bu girişimin arkasındaki tek fail, Pakistan halkının iradesini hiçe sayarak feodal çıkarlarını en ağır şekilde uygulayan, yolsuzluğa gömülü siyasetçiler ve bugün bumerang etkisiyle kendilerini vuran kirli politikalarıdır.

Pakistan halkı bu feodal düzenden ve etnik duygulardan sıyrılmadığı ve yıllardır kendilerini etnik duygularla, “Roti, Kapra, Mekan” vaatleriyle aldatan ucuz siyasetçilerden kurtulmadığı sürece, ekmek, elbise ve başlarını sokacak bir yuva arayışı devam edecektir.

Pakistan, tüm milliyetçi duygularından sıyrılmış, kirlilikten uzak, Pakistan’daki farklılıkları bir mozaik haline dönüştürebilecek, vizyon sahibi genç vatanperverler çıkarmalı kendi içinden. Ve kendi külünden yeniden doğmalı İkbal’in ülkesi…

Pakistan Zindabad…

* Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı

24.10.2007

İlgili İçerikler

Son Yazılar