Pakistan’da 1,5 aylık dramatik güven oylaması sürecinin ardından Başbakan İmran Han liderliğindeki Pakistan Adalet Hareketi (PTI) hükümeti 9 Nisan gecesi düştü. İmran Han muhalefete çekilirken, muhalefetin aday gösterdiği Pakistan Müslüman Ligi-Navaz (PML-N) partisinin lideri, 2017’de yolsuzluk suçlamasıyla iktidardan düşen Navaz Şerif’in kardeşi Şehbaz Şerif 2023 yılında yapılması planlanan seçimlere kadar geçici hükümetin Başbakanı seçildi.
İmran Han, 1990’lardan bu yana Pakistan Halk Partisi (PPP) ile Pakistan Müslüman Ligi-Navaz (PML-N) arasında devam eden iktidar rotasyonunu kırmak için ‘üçüncü yol’ olarak 2018 seçimlerinde iktidara ge(tiri)ldi. İmran Han hakkında şu ana dek yazılan en nitelikli portre yazısından, Haiti’de Aristide, Venezuela’da Chavez, Ekvador’da Correa, Hindistan’da Modi, Tayland’da Shinawatra, ABD’de Trump örneklerinde olduğu gibi, kendisini bir nevi ‘Pakistan’ın kurtarıcısı’ olarak gördüğünü anlıyoruz. İmran Han, iktidarda kaldığı 3,5 senede bu güç vehmine aşırı kapıldı; bir anda ordunun da desteğiyle mevcut siyasi liderlerin tamamını yargılayarak tarihten silebileceğini, sil baştan bir Pakistan yaratacağını, uygun gördüğü ‘ulvi’ politikaları Cumhurbaşkanı kararnameleriyle Meclis’e uğramadan hayata geçirebileceğini, dış politikada istediği şekilde davranabileceğini düşündü. Bu uğurda muhalif gazetecilerin sindirildiği ve muhalif haberlerin ‘yalan haber’ başlığı altında sansüre uğradığı bir siyasal ortama izin verdi. Bu nedenle, güven oylaması senaryosuna maruz kalmak ve iktidardan bu şekilde hızla düşmek; kendini kurtarıcı, seçilmiş gören bir popülist siyasetçi için idrak ve kabul etmesi zor bir durum olmalı.
Ordu ile karizmatik popülist siyasetçi
Ordular ile popülist siyasetçiler arasında hep ‘huzursuz’ bir ilişki vardır. Ordular çoğu yerde milli kurumlar olarak görüldüklerinden, popülist siyasetin öfkesine maruz kalmazlar. Orduların siyaseten güçlü aktör oldukları ülkelerde, popülizm, ordunun siyasi rolünü daha da meşrulaştırabilir, orduya ek alan açabilir. Ancak popülist siyasetçiler ister istemez orduları siyaseten kendi taraflarına çekmek ister, hiçbir alanda hiçbir şekilde kısıtlanmayı kabul etmezler ve böylece orduyla çekişmeler başlar.
Pakistan’da İmran Han iktidarında bu dinamik işledi. İmran Han, ordunun oluruyla seçimlerle iktidara geldikten sonra, ordunun iç ve dış siyasette rolünü artırdığı bir hibrit rejim kurulmasına ön ayak oldu. Ancak gücünün sınırsız olduğu, ordunun da onun gücüne teslim olacağı vehmine kapılınca, ilişkiler giderek kötüleşti. İmran Han’ın bir konuşmasında, İslam tarihine atıfta bulunarak Hz. Ömer’in bile en güvendiği komutanı Halid Bin Velid’i değiştirmekten imtina etmediğini hatırlatması, rutin şekilde kolordu komutanlığına atanan Pakistan İstihbarat Başkanı’nı yerinde tutmak için ayak diremesi orduyu ve profesyonel atamaları ucuz popülist siyasete konu etmekten kaçınmayacağını gösterdi.
İkincisi, Başbakan’ın Pakistan’ın Güney Asya’ya inmekte olan Çin-ABD arasındaki yeni soğuk savaşta taraf seçmeme politikasını bir kenara atıp, ABD ile iş birliği konusunu sürekli popülist siyasetin konusu haline getirirken Ukrayna işgalinin ilk günlerinde Rusya ziyaretini ertelememesi bardağı taşıran son damla oldu. İmran Han, güven oylaması sürecinde yaptığı bir konuşmasında, Rusya ziyaretinin ilgili güvenlik kurumlarının da onayı alınarak yapıldığını iddia ederken, Genelkurmay Başkanı Bacva, İkinci İslamabad Güvenlik Diyaloğu’nda yaptığı konuşmada Başbakan’ı neredeyse tekzip etti.
İmran Han, muhalefetin ordunun güven oylaması talebine karşı ‘tarafsız’ kaldığı söylemine önce karşı çıksa da, durumun gerçekten böyle olduğunun farkına varınca, “İslam’ın iyiliği emredip kötülüğü men etmeyi zorunlu kıldığını, ‘iyi’ ile ‘kötü’nün savaşında ancak hayvanların tarafsız kalabileceğini” söyleyerek orduyu doğrudan kendi yanında pozisyon almaya itti. 3 Nisan’da yapılması beklenen güven oylamasından bir gün önceki ulusa sesleniş konuşmasında, “Pakistan’da gerçekten ulusa ait, ulusu bir arada tutan iki kuruluş var; biri ordu, diğeri Pakistan Adalet Hareketi” diyerek partisini aynı ordu gibi siyaset-üstü konuma taşımaya çalıştı.
Dış müdahale iddiaları
İmran Han bu süreçte her popülist siyasetçi gibi hükümetinin dış güçlerin komplosuna maruz kaldığını iddia etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Güney ve Merkez Asya Dairesinden sorumlu Bakan Yardımcısı Donald Lu’nun, Pakistan’ın Washington Büyükelçisi’ne ilettiği, PTI hükümeti ve ABD-Pakistan ilişkilerindeki görüş ayrılıkları ve ilişkilerin geleceğine dair PTI hükümetine rutin diplomatik kanaldan ulaşan yorumlarını, muhalefetin güven oylaması talebine bağladı. Diğer tarafta ise MGK’nın, İmran Han’ın iddialarının aksine, hükümetin dış komplo iddiasına katılmadığı, yani ordunun dış müdahale iddiasına inanmadığı basına sızdırıldı.
Pakistanlı siyasetçilerin güç kavgalarında bir gözlerinin daima ABD Büyükelçiliği’nde olduğunu görüyoruz. Bugün İmran Han’a karşı muhalif olan ve ‘demokrasi’ için mücadele eder gözüken, İslam Uleması Cemiyeti-Fazlurrrahman Partisi lideri Mevlana Fazlurrahman ve PML-Navaz da dahil olmak üzere tüm siyasi aktörlerin, siyasi kaos ve değişiklik anlarında ABD tepkisini ölçmeye, pozisyonlarına karşı ABD tavrını anlamaya, olumlu sinyal almaya çalıştıklarını görüyoruz. Yirmi yıldan fazladır siyaset yapan İmran Han, Pakistan siyasetinin dış müdahalelere oldukça açık olduğunu bilmeliydi.
Dolayısıyla, İmran Han karşıtlığında bir araya gelebilen Pakistan Demokratik Hareketi koalisyonunu, en az ordu ile İmran Han’ın arasının açılmış olması kadar ABD’nin İmran Han’ın politikalarından memnuniyetsizliği de iştahlandırmış olmalı. Ancak süreç, ABD’nin hükümete yönelik memnuniyetsizliğine rağmen bu şekilde işlemeyebilirdi. İmran Han, kendine elinde olmayan bir güç atfetmeseydi, daha pragmatik davranıp rakiplerine yönelik daha müzakereci bir yaklaşım sergileseydi, önce Navaz Şerif’e, sonra Asıf Ali Zerdari’ye yönelik yolsuzluk soruşturmalarının teker teker akamete uğratıldığını görüp karşısında biriken enerjiyi fark etseydi, Meclis’teki çoğunluğunun pamuk ipliğine bağlı olduğunu görerek en azından kendi koalisyon ortaklarını yanında tutmak için gayret gösterip daha temkinli hareket etseydi, iş bu noktaya varmayabilirdi.
İç politika sonuçları
İmran Han’ın güven oylaması sürecinde kurum ve kuralları tanımadığını gösterecek biçimde popülist stratejinin tüm tuşlarına basmasının iç politika açısından üç sonucu olacağını söyleyebiliriz. İlk olarak, önce güven oylaması talebi, ardından İmran Han’ın süreci yönetim şekli, Pakistan’ı daha bölünmüş bir halde bıraktı. İkincisi, ordunun güven oylaması sürecinde ‘tarafsız’ kalma kararından başlayarak, bu süreçte İmran Han’ın yasalara karşı gelen ve Meclis işleyişini yok sayan her adımı, Anayasa Mahkemesi kararını tanımamakta ısrar etmesi karşısında ordu sürekli devrede oldu. Böylece, ordunun siyasi taraflar arasında ‘nihai belirleyici efendi’ rolü bir kez daha anlaşıldı. Yeni geçici hükümetin seçilmesinden hemen sonra ordudan yapılan bir açıklamada ordunun güven oylaması sürecinde takındığı ‘tarafsız’ ve ‘Anayasa-yanlısı’ tutumun tüm kolordu komutanları tarafından benimsendiği medya ile paylaşılarak, ordunun İmran Han’ın suçlamaları karşısında bir bütün olarak durduğu söylenmek istendi. Son olarak, her ne kadar 9 Nisan sonrası ortaya çıkan İmran Han yanlısı gösterilen büyüklüğü İmran Han’ın önümüzdeki süreçte sokak siyasetini de kullanacağı ciddi bir muhalefetin var olacağına işaret etse de, İmran Han’ın devlet kurumları ile yaşadığı gerilim, İmran Han’ın 2018’deki başarıyı yakalamasını zorlaştırabilir.
Dış politika sonuçları
İlk olarak, IMF’nin siyasal sürecin sona ermesini beklediği için beklettiği yeni yardımlar, yeni hükümetin tavrına göre serbest bırakılabilir. Ayrıca, ABD ile ilişkilerde Afganistan odaklı bir iyileşme bekleyebiliriz. Taliban’ın iktidara gelmesinin ardından ABD’nin Pakistan’dan Afganistan’a yönelik ‘ufuk ötesi’ hareket kabiliyeti için üs talebinde bulunduğu, ancak Başbakan İmran Han’ın buna ‘kesinlikle hayır’ yanıtı verdiği yazılmıştı. Yeni hükümetin görev süresi ilk planda ister istemez 2023 seçimlerine kadar olacağı için böyle bir cesur adım atabilir mi şüpheli. Ancak en azından ABD ile diyaloğun çok daha istikrarlı ve iyi olacağına şüphe yok. Yine de, ABD’nin Pakistan’da askeri üsleri kullanması ileride gündeme gelirse, bunun Afganistan-Pakistan ilişkilerinde mevcut sıkıntılara ek bir gerilime neden olması, Pakistan Talibanı’nın Pakistan içerisinde yeni terör eylemlerine yol açması mümkün.
Hem Çin hem de Rusya, Pakistan’da yaşanan son süreci ABD’nin yeni bir siyasi operasyonu olarak gördü; ancak Pakistan’ın yeni bir soğuk savaşta taraf seçmeye gönüllü olmayacağı da aşikâr. Pakistan’da en başta ordu olmak üzere tüm siyasetin uzlaşısı, Pakistan’ın Batı ve Çin arasında tercih yapmaması gerektiği. Pakistan’ı bekleyen en önemli dış politika sınavı, Güney Asya’ya iyice sinen bu soğuk savaş havasını dengelemek olacak.
Pakistan’da yaşanan son 1,5 aylık süreç, Türkiye’de yine kasıtlı olarak yanlış okundu. İktidardan resmi bir tepki neredeyse gelmezken, sosyal medya trolleri güven oylaması sürecini önce ‘darbe’ ve ‘dış komplo’ olarak nitelediler ve 15 Temmuz’a benzettiler. Bir başka medya grubu ise İmran Han’ın inatçılığı ve kural tanımazlığı ile nükleer bir ülkede kaos yarattığını iddia etti. Garip olan, aynı medya gruplarının ve trollerin, Navaz Şerif’in yolsuzlukla suçlanıp 2017’de iktidardan düştüğü ve İmran Han’ın iktidara geldiği süreci de bir ‘yargısal darbe’ olarak yansıtmalarıydı.
Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkiler devletlerarası nitelikte olduğu için iki ülkeden birinde yaşanacak hükümet değişiminin ülkelerarası ilişkide büyük bir değişim yaratması beklenmez. Türkiye ile Pakistan arasındaki askeri ilişkiler kaldığı yerden devam ederken, serbest ticaret anlaşması konusundaki sorun da devam edecektir. Yalnızca, PML-N’nin iktidara ortak olduğu, özellikle de ülkenin hem nüfus hem de iktisadi olarak en büyük eyaleti Pencab’da yeniden güç kazandığı (özellikle Şehbaz Şerif’in oğlu Hamza Şehbaz’ın Eyalet Başbakanı olması durumunda) bir senaryoda, Pakistan ile Türkiye’de iktidarın daha yakın ilişki içinde olması beklenir. Nitekim, Türkiye’de 1,5 aylık güven oylaması sürecinde İmran Han’a yönelik resmi bir destek gelmemişken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni Başbakan Şehbaz Şerif’i ilk arayan liderlerden olması da buna işaret ediyor. 14.04.2022 Karar
Not: Bu makalede yer alan görüş ve düşünceler yazarın kendisine ait olup GASAM için hiç bir bağlayıcılık ve sorumluluk içermez.