Pakistan’ın en sancılı seçimi

Paylaş

Pakistan, kuruluşun 66. yılında yeni hükümeti belirlemek üzere 11 Mayıs tarihinde sandığa gidecek. Ülkedeki seçim atmosferi önceki seçimlerde de olduğu gibi, yine şiddet tonu yüksek seyrediyor.
Ülkede, demokrasinin olağanlaştığı ülkelerin aksine seçimi ‘normal’ saymak, seçmek ve seçilmek hayli zor. Önceki seçim süreçlerinde yaşandığı gibi, 11 Mayıs’ta yapılan seçimlerin arefesinde de ülkedeki seçim büroları tehdit altındaydı, bazı seçim büroları bombalandı ve çok sayıda can kaybı yaşandı. Elimize ulaşan resmi rakamlara göre, seçim sürecinde 4 milletvekili adayı ve 80 seçmen öldürüldü.
Özel Savcı Zülfikar Ali Suikastı 
Bu ölümlerin yanı sıra, ülkede daha büyük ses getiren bir başka suikast daha gerçekleşti. Pakistan’ın en önemli davalarını inceleyen özel savcı Zülfikar Ali, arabasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Suikastın sis perdesi halen aralanabilmiş olmasa da, özel savcının öldürülmeden hemen önce yaptığı açıklama, cinayeti kimlerin işlemiş olabileceğine yönelik çeşitli ipuçlarını barındırıyor. Ali yaptığı açıklamada, “2007 yılındaki seçim kampanyası sırasında düzenlenen bombalı ve silahlı saldırı sonucu öldürülen Pakistan’ın eski başbakanlarından Benazir Butto cinayetinde eski devlet başkanlarından Pervez Müşerref’in payı olduğuna dair ‘kesin bulgulara’ ulaşıldığını” belirtmişti. Ali ayrıca, 2008’de Mumbai’deki bir otele yapılan ve 166 kişinin hayatını kaybettiği saldırının davasını da soruşturuyordu.
Zülfikar Ali’nin, soruşturduğu davanın önemi nedeniyle ölüm tehditleri aldığı bu yüzden İçişleri Bakanlığı’na başvurarak ek güvenlik önlemi talep ettiği, ancak kendisine ekstra bir güvenlik verilmediği ve sadece bir korumasının olması, Pakistan hükümetinin ihmalkârlığı ve bir skandal olarak değerlendirilebilir.
Her ne kadar özel savcının kimler tarafından hedef çekilmiş olduğu şimdilik ortaya çıkarılamasa da, ülkede güvenlik kuvvetleri ve yargının suikastı tüm ayrıntılarıyla aydınlattığı gün, Pakistan’da yeni bir sayfanın açılacağını belirtebiliriz.
Seçme ve Seçilme Zorluğu
Her ülkede seçimler yüksek tansiyonlu ve heyecanlı geçer. Bu durum, rekabetin doğasından kaynaklanır. Seçim süreçlerinde siyasi partiler ülke için projelerini ve yapacaklarını seçmene anlatırlar, vaatlerde bulunurlar; seçmen ise seçim sürecinde verdiği kararı sandığa yansıtır. Demokrasilerde normal olan budur. Ancak Pakistan’da seçimler, bu doğal seyrin aksine sürekli şiddet tonu oldukça yüksek seyrediyor. Bunda en temel faktör olarak, Pakistan siyasal hayatında henüz partilerle seçimlere gidilip seçmenlerin kararına göre siyasal hükümetlerin kurulması ve demokrasinin sağlıklı işlemesine yönelik sabotajların ardı arkasının kesilmemesini gösterebiliriz. Söz konusu sabotajların başında ülkedeki siyasal sistemi inkıtaa uğratan askeri darbeler geliyor. Darbeler sebebiyle sıklıkla yara alan siyasal sistemin olgunlaşması ise sürekli gecikiyor. Bunu fırsat bilen ülkedeki hegemonik güçler ise, ellerindeki iktidar imkânları ülkenin siyasal sistemini güçlendirmek için değil, kendi etki alanlarını korumakta kullanıyorlar.
Askerin yanı sıra, devletin gücünü halktan alan meşru sivil bürokratik kurumlarının, halk adına demokrasi ve siyasal sistemin gelişmesine destek vermeleri gerekirken, tam tersine zaman zaman askerler gibi görev ve yetkilerini kötüye kullanarak, kendi iktidar alanlarını genişletme yoluna gidiyorlar. Dolayısıyla ülke demokrasisi ve siyasal sistem, iyileşme emareleri göstermek yerine her geçen gün daha da yıpranıyor.
Seçime Yönelik Tehditler 
Pakistan’da yaklaşan genel seçimler ülkedeki Taliban, aşiretler ve rakip siyasi oluşumlar tarafından tehdit ediliyor. Taliban’ın seçimleri hedef almasının nedenini “Demokrasinin İslam dışı bir sistem olduğunu iddia eden, milliyetçilik ve laikliği savunan partileri düşman olarak kodlayarak, hedefleri arasında gösteren” bildirisi oluşturuyor. Ve Taliban, seçimlere karşıtlığını ülkedeki seçim bürolarını bombalayarak gösteriyor. Normal bir demokraside Taliban’ın mevcut sistemi kabul edilemez bulduğunu belirtmesi anlaşılabilir ancak şiddet içerikli eylemleriyle masum insanların ölümüne neden olmasının kabul edilebilir bir yanı olmadığının altını net bir şekilde çizmek gerekiyor. Taliban’ın, seçimleri bir şiddet sarmalına dönüştüren bu tavrı kadar, seçimin güvenliğini sağlayamayan devletin güvenlik birimlerinin mevcut şiddet ortamındaki sorumluluğunu da ayrıca belirtmek gerekiyor.
Seçimler için tehdit oluşturan bir diğer yapı olan aşiretlerin söz konusu tavırlarının sorumluluğu ise ABD ve Pakistan merkezi hükümetinin aşiretler üzerindeki yanlış politikalarından kaynaklanıyor. ABD’nin aşiretleri potansiyel suçlu olarak görerek, insansız hava araçlarıyla aşiret mensuplarını haksız yere öldüren saldırılara imza atması ve Pakistan merkezi hükümetinin de bu duruma sessiz kalması, aşiretlerin Pakistan hükümetini cezalandırmak adına seçimleri sabote etmesi sonucunu doğuruyor. Diğer yandan Pakistan hükümetinin, aşiretlerle ilgili birikmiş sorunların çözümü için yasal altyapıyı hazırlamak yerine, yalnızca askeri yöntemlerle aşiretleri baskılayıp sorunları çözmeye kalkışması, mevcut sorunları her geçen gün daha kronikleştirdiği gibi, aşiretleri seçimleri tehdit eden bir pozisyona itiyor. Aşiretlerin sorunlarının çözümüne yönelik bir değerlendirmede bulunan Amerikan Üniversitesi’nden Ekber Ahmet: “Sorun aşiret kültüründen, törelerden ve geleneklerden geliyorsa, çözümü de onun içinde yatıyor. Dinde ya da Kuran ayetlerinin içinde değil” diyor. Pakistan devleti aşiretler sorununu çözmek için aşiretleri muhatap alıp sorunların çözümü için artık masaya oturmak durumunda. Aşiretler Pakistan’ın toplumsal yapısının bir gerçeği. Devlet, bu sorunu çözmek için İngiltere’den kurumsal olarak yardım da alabilir. Nasıl ki İngilizler asıl zadeleri için Lordlar Kamarası kurdularsa, Pakistan devleti de aşiretler sorununu çözmek için bu türden bir ara formül geliştirebilir. Diğer yandan, Türkiye’ye bölgede olan saygınlık ve sevgi gözlemlendiğinde, Türkiye, kardeş ülke Pakistan’daki bu sorunun çözümünde arabulucu rol üstlenebilir.
Müşerref’in Açıklaması
Pakistan’da geçen haftanın bir diğer önemli gündem maddesi, yerel mahkeme tarafından ömür boyu siyasetten men cezasına çarptırılan Pervez Müşerref’in ‘Tüm Pakistan İslam Birliği Partisi’nin 11 Mayıs’ta yapılacak seçimleri protesto edeceğini bildirmiş olması. Ülkede seçimlerin sabotajı ve meşruiyetine gölge düşürmeye yönelik çabalara katkı sunacak bu açıklamayı talihsiz bir açıklama olarak değerlendirebiliriz. Müşerref, her ne pahasına olursa olsun, partisinin seçimlere katılmasını sağlamalı ve siyasal sistemin içinde olduğunu göstermeliydi.
Artık Geri Dönüş Yok!
Ülkede seçimler arefesinde gerçekleşen bunca olumsuzluğa rağmen, Pakistan seçmeni her ne pahasına olursa olsun seçimlere katılmaktan geri dönmeyeceğini çeşitli platformlarda dillendirdiler. Ülkedeki politikacılar ve seçmenler sadece demokratik süreçlerle meşgul olacaklarını ve sürece destekçi olacaklarını beyan ettiler. Seçim kampanyalarında birçok güvenlik sorunuyla karşılaşsalar da, “Allah’a olan inançlarıyla korkuyu yenmeye çalıştıklarını” ifade ettiler. Hatta, Laşkari Rasani seçim ofisinde ayağından yaralanan bir Pakistanlının, “11 Mayıs’ta ayağımı alabilirsiniz. Ama oyumu kullanacağım!” sözleri, Pakistan seçmeninin kararlılığını göstermesi açısından önemli bir örnek.
Sandığa gitmesine sayılı günler kalan Pakistan’da 230 parti bulunuyor. Bu partiler arasında ise Bilavel Butto önderliğindeki Pakistan Halk Partisi (PPP) ile Navaz ŞERİF liderliğindeki Pakistan Müslüman Birliği (PML-N) seçimin iki önemli favorisi. İmran HAN’ın Pakistan Tahriki İnsaf partisinin ise bir sürpriz yaparak üçüncü olması bekleniyor. PPP’nin iktidar döneminde yıpranması ve partinin eş başkanı Bilavel Butto’nun 11 Mayıs’ta güvenlik nedeniyle Pakistan’da olmayacağını açıklaması seçmen üzerinde olumsuz etki yapmış durumda. Muhtemelen bu sebeplerden dolayı PML-N’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkması bekleniyor.

İlgili İçerikler

Son Yazılar