Tarihimiz… Hindistan Türk Devleti: Babürlüler

Paylaş

* Doç. Dr. H. Hilal Şahin, Öğretim Üyesi

Türkler tarihin en eski dönemlerinden beri ana yurtlarından zaman zaman farklı sahalara göç etmiş ve buralarda yine kendi teşkilatlarını kurarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu sahaların başında gelen yerlerden biri Anadolu diğeri de Hindistan’dır. Anadolu’daki Türk varlığı ile Hindistan’daki Türk varlığı hemen hemen birbirine paralel yürüyen dönemler arz etmektedir.

IX. asırda Anadolu, Osmanlı’ya sahne olurken yine bu Türk devletine koşut olarak kısa bir süre sonra Hindistan’da Babürlüler (1526-1858) tarih sahnesine çıkmışlardır. Osmanlı, Anadolu’da kuvvetli bir Türk mirası üzerine otururken Babürlüler de Hindistan’da ana hatları ile Türklüğün kadim tarihinin dinamikleri ile işlerlik kazanacak ve varlıklarını asırlarca devam ettireceklerdir. Asya’dan Avrupa’ya, Anadolu’dan Afrika’ya geniş bir coğrafyada yüzyıllarca hükmetmiş olan atalarımız, hem İslam’ın yayılmasında hem de Türk kimliğinin kalıcı olmasında büyük roller üstlenmişlerdir. Bir hükümdar için en zor şeylerden biri de birçok farklı etnik kökenden insanın yaşadığı bölgeyi yönetmek olmuştur. Buna en büyük örnek de Hindistan bölgesidir. Tarih boyunca kalabalık nüfusuyla ön plana çıkan Hindistan, yüzyıllarca Türk idaresinde kalmıştır. Özellikle Babürlü Devleti’nin kurucusu Babür Şah zamanında Hindistan tekrar tam olarak Türk yönetimine girmiştir. XVI. asırda kurulan Babürlüler Devleti bir müddet sonra Hindistan’ın tamamına sahip olmuştur.

Babürlüler 1526’da Delhi’ye girdikten sonra Hindistan’da devam edecek olan devleti kurmuş ve bu devlet XIX. asrın ortalarına kadar devam etmiştir. Osmanlı Hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın Macaristan seferlerine denk gelen dönemde Babür Şah’ın Hindistan’daki Panipat Savaşı (1526) Türk tarihinin kayda değer savaşlarından biri olarak hep hatıralarda kalmıştır.

Çağdaş iki ayrı Türk devleti olan Osmanlılar ve Babürlüler birbirlerinden haberdardırlar. Bu iki Türk devletinin uzak coğrafyalarda dahi olsa varlıklarından haberdar olmamaları zaten mümkün değildi. Panipat Savaşında Osmanlı rüzgârının Hindistan’da esmesi buna bir örnektir. Bu topraklarda ilk defa Babür Şah’ın, Osmanlı topları ile topçu ustaları Üstad Ali Kulı ve Mustafa Rumi’den bu savaşta faydalandığı ve ilerleyen tarihlerde Şah Cihan’ın eşinin anısına yaptıracağı Taç Mahal için de Osmanlı’dan mimarlar çağırıldığı bilinmektedir.

İngiliz gezgin Roe, önce her iki Türk ülkesini ziyaret etmiş ve seyahatnamesinde izlenimlerini paylaşmıştır. Babürlü yönetimini daha demokratik bulduğunu söyleyen İngiliz gezgin, Osmanlı ile ilgili de çeşitli düşünceler öne sürmüştür.

Tarihin bir cilvesi olarak Türkiye’de Babürlülerin az bilinmesi ise oldukça ilginçtir. Evet Türkiye’de Türk tarih yazıcılığında neden Babürlüler hak ettiği kadar bilinmez, yazılıp çizilmez? Bu tarihi dinamiklerle ilgilidir. Türkiye’de Babürlülere bakış açısının tarihi dinamikleri Osmanlı ile belirlenmiş ve öylece sürmüştür. Kardeş iki devletin farklı coğrafyalarda dahi olsa birbirlerine biraz mesafeli olması kuşkusuz Timur’un Ankara Savaşı’nda Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid’i mağlup etmesinden neşet etmekteydi. Babürlüler ise Timur soylu oldukları için bu tarihi miras, kültürel ve diplomatik kodlarla işlerlik kazanmıştı. Daha sonra birbirlerinden haberdar olsalar da diplomatik olarak mesafeli durmuşlardır. İki mesafeli duran kardeş gibi davranmış olan Osmanlı-Babürlü yönetimi zaman zaman birbirlerine hediyeler hatta misafirlerini koruma fermanları da yollamışlardır. Mimari, sanat gibi hususlarda yer yer iletişim halinde olsalar da yine bu soğukluğun geçmediği görülmektedir.

Öte yandan birçok kişi tarafından Türk-Hint tarihinin başlangıcı olarak Gazneli Devleti bilinmekte hatta ilk ve tek olarak akla, genel olarak Gazneli Mahmud’un Hindistan seferleri gelmektedir. Tarihin tozlu sayfalarında bırakılan Babürlüler tarihi unutularak Hindistan’daki Türk tarihi Gaznelilerden ibaret düşünülmektedir. Dolayısıyla Babürlüler Devleti (1526-1858) Türk tarihinde hak ettiği yeri bulamamış ve gereken önemi yakalayamamıştır. Günümüzde Hindistan’ın ulusal simgesi haline gelen ve UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınan Tac Mahal gibi mümtaz bir eserin Babürlü Hükümdarı Şah Cihan tarafından yapıldığı gerçeği bize Babürlüler Devleti’nin izlerini sürmek adına bir fırsat.

Farklı din, dil, kültür ve kimliklerin bir arada yaşadığı Hindistan’da Türkler, XI. yy’dan kalıcı bir güç, sonraki yüzyıllarda da belirleyici bir unsur olmuştur. İranlı, Avrupalı ve Arapların bu bölgeye karşı yürüttükleri siyaset tamamen sömürgeciliğe dayanırken, Türklerin Hindistan’a yeni bir yurt edinmek amacıyla gelmiş oldukları görülmektedir. Hindistan’ın Türk hükümdarlarının yönetiminde birleşmesi, yeni bir dönemin açılmasının bu coğrafyada olumlu gelişmelere vesile olduğu bilinmektedir.

Hindistan’ı vatan olarak tasavvur eden Türklerin bu bağlamda ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmuş oldukları kaydedilmektedir. Öte yandan bu süreçte kaçınılmaz bir şekilde Türk ve Hint kültürü arasında çift yönlü etkileşimler vuku bulmuştur. Bu etkileşim en yalın haliyle Mahatma Gandhi’nin, “Hindistan bir ana, Türk milleti ve Hint milleti de bu anadan dünyaya gelen iki evlat gibidir” ifadesiyle tarif edilebilir. Gandi’nin bu sözü, Hindistan’daki sosyal ve kültürel yapının Türk-Hint etkileşiminin bir izdüşümü olduğunu göstermesi bakımından kayda değerdir. Türklerin, liderlik ettikleri dönemlerde Hindistan’ın devlet yönetiminden ordu sistemine, edebiyatından kültürüne, sanatından mimarisine kadar pek çok alanda geliştiğini görebilmekteyiz. Türkler, Hindistan’ın vatan bilinciyle sahiplenilmesinin bir mahsulü olarak harikulade mimari eserleriyle ülkeyi imar etmiştir. Bu tahayyülün bir eseri olarak da bugün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda yer alan 16 yıldızdan biri Babürlüler Devletini simgelemektedir

Osmanlı sonrası kurulan Türk ulus devleti artık tarih sahnesinde yer almayan Babürlülere Atatürk’ün başlattığı Türk devletleri muvazenesinden bakan bir yaklaşımla bakmaya başlamış, bilhassa dönemin Hindistan Türk Büyükelçisi Hikmet Bayur’un bu sahadaki çalışmaları Türkiye’de başlayacak Hint araştırmalarına da yön vermiştir. Ancak bu konuda daha çok ses getirecek çalışmaların yapılması gerekli olup sahanın gerek tarihsel gerek kültürel arka plan olarak sahiplenilmesi araştırmalara yaklaşım kazandıracaktır.

Bu minvalde düşünüldüğünde Türkiye’de Babürlülerin az bilinmesi, ana hatlarıyla bu tarihi, kültürel ve siyasi nedenlerden kaynaklanmaktadır. İki ülke arasındaki siyasi-ekonomik ilişkilerin devamı, tarihi ve kültürel bağımızın önemsenmesi, geliştirmesiyle mümkün olacaktır.

Babürlülerin az bilinmesi kadar gerek dünya genelinde gerekse ülkemizde yanlış ve tam olarak tanınmaması da oldukça büyük bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda Babürlüleri kısa bir şekilde hatırlayacak olursak…

Babürlülerin Etnik Menşei Meselesi

Babür Şah, Hindistan coğrafyasında Moğol kökenli olarak tanınmaktadır. Babür Şah ile Hindistan tarihinin en parlak dönemini yaşayan Babürlüler, bilhassa Batı literatüründe “Mughal Empire” olarak bilinmektedir. Babür Hanedanlığına böyle denmesinin nedeni Babür Şah’ın anne tarafından Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cengiz Han’a -annesi Cengiz Han’ın torunlarından Yûnus Han’ın kızı Kutluğ Nigâr Hanım- baba tarafından ise Emir Timur’a -babası Timur’un torunlarından Fergana hâkimi Ömer Şeyh Mirza’dır- dayanması gösterilebilir. Diğer yandan hükümdarlık geleneğinde, hükümdar olacak kişilerin, soy ağaçlarını belli bir güce dayandırmaları vakidir. Babür Şah’ın da benzer bir şekilde otoritesini güçlendirmek için böyle bir girişimde bulunmuş olması muhtemeldir. Diğer yandan İngiliz sömürgecilik anlayışının tesiriyle Türklerin Hindistan hâkimiyetinin izlerini yok etmek amacıyla Babürlülere Türk yerine Moğol denilmiş olması da ihtimal dâhilindedir.

Bu ifadenin temelde dayanağı nedir? Tarihi bir yanılgı mı, basit bir yanlış ya da kasıtlı bir tutum mudur?

Genel yargıların ötesinde bizim ilk referans kaynağımız Babür Şah tarafından kaleme alınan Babürname olmalıdır. Babür Şah, kimliğini bizzat kendi yazmıştır.

Babür’ün Vekāyi’sinde Türk ve Moğol Kavramları Üzerine

Babürlülerin etnik menşeini Türk ve Moğol kavramlarının nerede ve nasıl geçtiğini Bâbürnâme ışığında inceleyerek, Babür’ün kendisini ne derece Türk hissettiğini ve Moğollardan farkını görmek mümkündür.

Babürlüler Devleti’nin kurucusu Babür Şah, Türk ve Müslüman olarak bilinen bir devlet adamıdır. Babür Şah, bir Çağatay Türk’üdür. Çağatay Türkçesi’nin en büyük şairlerinden biri olan Babür Şah, hayatını (1483-1530), Çağatay Türkçesi’yle kaleme aldığı Babürname adlı eserine adeta nakşetmiştir. Bu eserin Çağatay Türkçesi ile yazılmış olması kayda değer bir ayrıntı olarak görülmektedir. Babür Şah dönemi ve sonrasında Türk dili, Türk kültürünün yayılması ve Türk nüfusun artması konularında halka baskının yapılmadığı kaydedilmektedir. Bu konuda bir siyasetin de güdülmediği görülmektedir. Tarihçiler, Babür’ün Sünni olduğuna ve bu dönemde Sünni inancın çok benimsendiğine işaret etmektedir. Halis Bıyıktay Babür Şah’ın zaferlerini daima Allah’ın lütfuna bağladığına yer vermektedir. Babür Şah, aynı zamanda gazi bir hükümdardır. Nitekim 17 Mart 1527’de Kanva’da yapılan savaşta Çitor Racası Rânâ Sangâ’nın başında olduğu Racputları mağlup eden Babür Şah, bu savaşın neticesinde “Gazi” unvanını almıştır. Bu unvanını savaştan sonra diğer unvanlarına ve bastırdığı sikkeye ekleten Babür Şah, zaferinin ve gazi oluşunun bir nişanesi olarak şu dizeleri kaleme almış olmakla birlikte dinî kimliğini net bir şekilde şöyle ortaya koymuştur:

İslam uğrunda çölde avare oldum

Kâfirler ve Hindularla savaştım

Şehit olmaya hazırlanmışken

Allah’a şükür gazi oldum

Birçok tarih kitabında Babür Şah’ın, Türk tarih ve kültürüne, kişiliği ve bıraktığı eserlerle ışık tutan, her koşulda Türklüğüyle övünen Türk hükümdarlardan biri olduğu yönündeki örnekler karşımıza çıkmaktadır. Bıyıktay Babür Şah için şunları söylemektedir: “…O’nun çok sevdiği milleti Türklerdi…”

Babürnamede bu bağlamda birçok örnek karşımıza çıkmaktadır.

Babür Şah, “Ey Biyane emiri, Türkler ile kavgaya girme; Türklerin çevikliği ve kahramanlığı malumdur. Eğer çabuk gelmez ve öğüt dinlemezsen, malum olanı beyana ne lüzum vardır” sözleriyle de Türklüğü yüceltmekte ve Türklerden övgü ile bahsetmektedir.

Babür Şah’ın kendisini hangi millete mensup gördüğü hususunda yine O’nun şu ifadelerini de hatırda tutmak gerekir, “Kötülük ve bozgunluk daima Moğol ulusundan çıkagelmişti. Şimdiye kadar benimle beş defa düşman oldular. Düşman olmalarının sebebi ise benimle alakalı değildi, kendi hanlarına karşı da böyle hareket ettikleri görülmektedir.”

Sonuç olarak Babürname detaylıca incelendiğinde Babürlülerin asıl kimliğinin Türk olduğu görülecek ve tarihi yanlışlığı yine tarihin kendisi düzeltmiş olacaktır.

İlgili İçerikler

Son Yazılar