Tehlikeli Strateji Oyunu The Game of Chicken

Paylaş

The Game of Chicken, Türkçe tanımıyla “Tavuk Oyunu”, uluslararası anlaşmazlık ya da çatışma durumlarında karşılaşılan stratejik bir oyun. Oyunun temel prensibi tarafların birbirlerine boyun eğmeyip, teslim olmayarak kendi koşullarını diğer tarafa kabul ettirmeye çalışmaları. Ancak, tarafların geri adım atmamaları durumunda sonucun her iki taraf açısından yıkımla sonuçlanma ihtimali, oyunu enteresan ve tehlikeli kılan önemli bir detay.

Daha basit bir anlatımla bu oyunu şu şekilde canlandırabiliriz. Dar bir yolda iki sürücünün birbirlerine doğru araçlarını son sürat sürmeleri ve çarpışma pozisyonuna gelmeleri anında verecekleri kararla oyunun sonucunu belirlemeleridir. Böyle bir anda ya sürücülerden birinin direksiyonu kırması ya da her ikisinin de kayba uğraması söz konusudur. Cesaretini kaybedip son anda direksiyonu kıran sürücü oyunu kaybetmiştir ve “Chicken” yani “Tavuk” olarak adlandırılır.

Böyle bir strateji oyunu en tehlikeli bir biçimde 1962 yılında ABD ile SSCB arasında Küba Füze Krizinde yaşandı. 1959 yılında Amerika yanlısı Batista rejiminin Castro tarafından devrilmesiyle artan Küba-SSCB yakınlaşması sonucunda SSCB, Küba’ya nükleer başlıklı füzeler konuşlandırmaya başladı. Washington’u tehdit eden nükleer başlıklı SSCB füzeleri, ABD’de büyük bir rahatsızlık yarattı ve Küba’ya müdahale konusu gündeme geldi. Dünyanın nefesini tuttuğu ve yoğun diplomasi trafiğinin yaşandığı 6 günlük süre sonunda, 28 Ekim 1962 tarihinde ABD’nin Küba’ya uygulanan ablukayı kaldırmasıyla bunalım atlatılmış oldu.

MUHATABIMIZ ABD Mİ?

Türkiye, PKK ve Kuzey Irak krizinde yaşanan süreç ve gelinen nokta itibariyle stratejik anlamda Tavuk oyunundaki rolünü büyük bir kararlılıkla üstlenmiş durumda. Başbakan Erdoğan, İstanbul AK Parti Teşkilatının düzenlediği Ramazan Bayramı bayramlaşma töreninde yaptığı konuşmada; “İnceldiği Yerden Kopsun” diyerek bu oyuna ilk adımı atmış ve sonuçlarını göze almış oldu. Böyle bir meydan okumayı ilk yapan taraf olması ve karşı tarafa kararlılığını göstermesi, psikolojik açıdan Türkiye’ye avantaj sağlamış görünüyor. “İnceldiği Yerden Kopsun” duruşu, Türkiye’nin uzun süredir yutkunduğu ancak bir türlü boğazından söküp atamadığı bir kılçıktı. Türkiye, bu noktadaki kararlılığını sürdürebilirse bundan böyle daha derin soluk alıp verebilecektir.

Peki direksiyona geçerek, aracı her an son sürat karşı tarafın üzerine sürmek için göz bebeklerini karşı tarafın göz bebeklerine kararlılıkla dikmiş olan Başbakan Erdoğan’ın dolayısıyla Türkiye’nin muhatabı kim? Bu konuda fiili muhatap, PKK ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi de olsa, Başbakan Erdoğan tüm mesajlarını ve meydan okumalarını Amerika’ya yöneltiyor.

Türkiye, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu denli ciddi bir kararlılık ve meydan okuma ile dikiliyor Amerika’nın ve Bush’un karşısına. Bunun sebebi ise sadece tehlikeye giren Türkiye’nin Güneydoğu’daki güvenlik kaygıları değil. Bununla birlikte Türkiye’nin uluslararası arenada zayıflayan yaptırım gücü, Türk Ordu’sunun yara alan orta doğudaki caydırıcılık rolü ve Irak’ın ABD tarafından işgaliyle Türkiye aleyhine hızla değişen stratejik güç dengeleri.

Peki, böylesine tehlikeli bir oyunu oynamadan önce tarafların mevcut pozisyonları nedir? Amerika açısından bakıldığında kimi tarafların öngördüğünün aksine durum hiç de iç açıcı değil. Irak’ta bataklığa saplanmış, Afganistan’da zor dönemler geçiren, Ortadoğu’da Suriye, İran ve Filistin’i kendine düşman ilan etmiş, Yemen ve Bahreyn gibi diğer körfez ülkelerinde sık aralıklarla saldırıya uğrayan, dünyanın her yerinde El Kaide kabusları gören, savaşlardan yorgun düşmüş ve terör fobisine tutulmuş bir toplumla Amerika, bitap bir görünüm çizmekte.

TÜRKİYE DAVASINDA HAKLI

Afganistan ve Irak savaşıyla yorgun düşen Amerikan kamuoyunda savaş karşıtı trend ve baskı her geçen gün daha da güçlenerek artmakta. Günümüz savaş stratejilerinde üstün bir savaş teknolojisi kadar güçlü bir kamuoyu desteği de şarttır. Bu şartlarda Amerikan kamuoyunun direnç gücü yüksek yeni bir savaşa hazırlanması oldukça zordur. Liderlik, çatışma ortamlarında süreci ve sonucu etkileyen diğer önemli bir faktördür. Amerikan liderliği yani Başkan Bush, kamuoyu desteği bağlamında her geçen gün kan kaybeden bir lider durumundadır.

Uluslararası kamuoyunda artan Amerikan aleyhtarlığı da böyle bir durumda hesaba dahil edilmesi gereken önemli bir unsurdur. Her ne kadar, Afganistan’da, Irak’ta yürütülen fiili savaş ve terörle mücadeleye ayrılan cömert bütçeler nedeniyle yorgun da olsa, güçlü bir savaş ekonomisine sahip olması Amerika’yı böyle bir oyunda ön plana çıkaran önemli bir avantajdır.

Buna karşın Türkiye açısından durumu değerlendirdiğimizde ise her şeyden önce Türkiye, uluslararası kamuoyu nezdinde terör saldırılarından dolayı haksızlığa uğrayan mağdur bir ülke durumundadır ve haklı pozisyonundadır. Ancak, Hizbullah saldırıları karşısında meşru müdafaa hakkını kullandığı iddiasıyla İsrail’e gösterilen hoşgörü ve anlayış Türkiye’ye karşı gösterilmemektedir. Bu çifte standart Türkiye’nin sahip olduğu ve işleyebileceği önemli bir kozdur.

Başkan Bush’un aksine Başbakan Erdoğan, yeni yapılan seçimlerden yüzde 47 oranında halk desteğiyle çıkmış güçlü bir liderlik avantajına sahiptir. Buna ilaveten Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra iç dinamiklerin barışıklığı ve uyumu açısında en sağlıklı dönemine girmiştir.

ÇATIŞMA FELAKET OLUR

Kamuoyu bakımından kıyasladığımızda ise Türkiye, savaş yorgunu bir Amerikan toplumu karşısında, terör saldırılarından dolayı hamasi duyguları oldukça kabarmış ve muhtemel çatışma anlarında tüm farklılıklarını unutup yekvücut olabilen bir kamuoyuna sahiptir. Türkiye’nin böyle bir çatışma sürecinde sınırları içinde yaşayan Kürt vatandaşlarını çok iyi motive etmesi gerekmektedir.

Diyelim ki, şartlar Türkiye ve Amerika’yı Irak’ta karşı karşıya getirdi ve kapsamlı bir çatışmaya sürükledi. Böyle bir çatışma Türkiye’ye tabiî ki ağır ekonomik, siyasi ve etnik faturalar ödetecektir. Ancak böyle bir muhtemel çatışma Amerika açısından da sıradan sonuçlar doğurmayacaktır.

Her şeyden önce, söz konusu Türk-Amerikan çatışması önce bölgesel ardından dünya savaşına dönüşebilme potansiyeli ve riski taşıyacaktır. Bu çatışma, ABD’yi kadim müttefiklerini dahi yeri geldiğinde çekinmeden vurabilen “sözde” bir stratejik ortak konumuna sokacaktır ki, bu Türkiye benzeri tüm müttefikler üzerinde (Pakistan, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün vb.) güven bunalımına yol açabilecektir. Böyle bir çatışma Ortadoğu toplumlarını şüphesiz daha da radikalleştirecek ve yakınlaştıracaktır. Amerika’nın enerji yolları güvenli olmaktan çıkacak ve dünya ciddi bir enerji darboğazına sürüklenecektir.

Türk Amerikan çatışması, Türkiye’de çok uzun süreli ABD ve Batı karşıtı muhafazakar bir ideolojinin kökleşmesini sağlayacaktır. Ve bu ideoloji, Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde de yayılma zemini bulacaktır.

Dünya’nın bir çok noktasında Amerikan hedeflerine yönelik saldırılar artış trendi yakalayacak, Dünya en az Amerikalılar için güvenli bir ortam olacaktır. Amerika ilk kez bir NATO müttefiki ile çatışmaya girişmiş olacak ki, bu NATO’nun da zayıflaması hatta dağılması ve yeni kutuplaşmaların oluşmasına sebebiyet verecektir. Bunun diğer bir anlamı ise Amerika’nın uluslararası arenada kontrolü yitirmesi demektir.

OPERASYON NE GETİRİR?

Türk Amerikan çatışmasından Rusya en karlı çıkan ülke olacak ve Amerika’ya karşı güvenini kaybeden kimi ülkeler, yeni bir soğuk savaş dönemimin estiği bu dönemde Rusya saflarına kayma eğilimi göstereceklerdir. Böyle bir çatışma, ABD yönetimini ve Amerikan toplumunu uluslararası arenada yalnızlığa itecektir. Amerika’nın yeryüzüne felaket yayan politikaları, AB tarafından da ciddi bir şekilde eleştiri konusu olacak, ABD çıkarları Avrupa’da ciddi bir yara alacaktır.

Dünya genelinde Amerikan karşıtlığı ve düşmanlığı daha da artacaktır. Bu şartlarda Amerika’nın Türkiye ile muhtemel bir çatışmayı aklından geçirmesi dahi akla ziyan bir hayal olur. Türkiye açısından kaybedilecek muhtemel bir çatışmasının en ağır sonucu Güneydoğu’nun federatif bir yapıya kavuşması olacaktır. Böyle bir çatışma sonucunda Türkiye ekonomisi uzun bir süre yara saracaktır. Ancak kaybedilmiş de olsa böyle bir çatışma ve olumsuz sonuçları iç dinamikleri harekete geçirerek Almanya’nın 2. dünya savaşında yaşadığı gibi çok daha itici bir sinerji de yaratabilir.

Kazanılmamış da olsa kaybedilmeden çıkılmış bir çatışmanın sonucu dahi Türkiye’ye itibar kazandıracaktır. Türkiye, Kuzey Irak’ta girişeceği muhtemel bir operasyonla;

1- Güney sınırlarını güvenli ve müemmen hale getirmek,

2- Caydırıcı gücünü ispat etmek ve kararlılığını ortaya koymak,

3- Irak’ın işgaliyle aleyhine işleyen güç dengelerini lehine çevirmek,

4- Ortadoğu’da Türkiye’ye rağmen hiçbir projenin sonuca varamayacağını ispat etmek isteyecektir.

Bugün gelinen son nokta itibariyle Türkiye, kararlılığını en yüksek derecede tüm muhataplarına iletmiş durumda. Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükümeti, her türlü sonucu göze almış, son derece kararlı bir duruş sergilemektedirler. Erdoğan’ın, ayağı gazda ve göz bebekleri Kuzey Irak’a odaklanmış görünüyor. Kimse Erdoğan hükümetinin ve Türk Ordusu’nun blöf yaptığı kanısını taşımıyor. Bu noktada 5 Kasım tarihi sürecin en kritik zaman dilimidir.

Ortadoğu’nun tüm aktörleri yeni bir döneme hazır olmalılar…

* Tavuk Oyunu

05.11.2007

İlgili İçerikler

Son Yazılar