Dünya korona virüs hastalığıyla mücadeleye bu denli odaklanmışken uluslararası ilişkilerde birtakım farklı ve olumlu gelişmeler de yaşanmıyor değil. Türkiye’nin önemli başarılarından biri olan ve Türk-Hint bağları açısından oldukça olumlu bir gelişme olarak okunacak bir haberin korona virüs gündeminin gölgesinde kalmaması adına burada aktarılması önem taşıyor. Hint medyasında yer alan 23 Mart tarihli habere göre Türkiye ve Hindistan arasında sürüncemede kalan savunma projesine yönelik aksaklıklar giderilmiş görünüyor. Anılan proje hayata geçtiğinde ise Hint Deniz Kuvvetleri’nde Türk yapımı gemiler yer alacak.
Hindistan Donanması’nın savaş gemileri için yakıt, yiyecek ve mühimmat gibi ekipmanları taşıyabilen filo destek gemilerine ihtiyaç olduğu yönündeki görüşünden hareketle, Yeni Delhi’de 2016’dan itibaren bu yönde proje geliştirme girişimleri başlamıştı. Bu doğrultuda, Hindistan Savunma Bakanlığı söz konusu proje için devlete ait Hindustan Tersanesi’ni (Hindustan Shipyard Limited/HSL) görevlendirdi. HSL ilk olarak Güney Kore ile görüşmelere başlamış ancak üretim sürecinin Hindistan’da gerçekleşmesi talebinden ötürü görüşmeler netice vermemişti. Sonrasında 8 şirketin daha dâhil olduğu ihale sürecinde Türkiye, Rusya ve Almanya menşeli olmak üzere 3 şirket teknik açıdan yeterli bulunmuş ve Türkiye bu süreçten ihalenin kazananı olarak başarı sağlamıştı.
İki ülke arasında söz konusu olan gemi ihraç projesi ilk olarak mayıs ayında Türk Tersanelerinin ihaleyi kazanmasıyla gündeme gelmiş ve Türk Savunma Sanayi’nin gelişimi için Anadolu, Sedef ve Sefine özel tersanelerinin ortaklığından oluşan TAIS grubu söz konusu projeyi 2,3 milyar dolarlık teklifle üstlenmiştir. 2020 sonunda başlanması planlanan proje kapsamında Türk Tersanelerinin Hint Donanması için 45 bin tonluk 5 filo destek gemisi üretimi yer almaktadır. Bu doğrultuda, TAIS grubundan Anadolu Tersanesi gemilerin tasarımı ve inşası noktasında Hint Tersanesi’ne destek sağlayacak ve bu süreçte TAIS’in uzmanlık (knowhow) deneyimi HSL ile paylaşılacak. Ayrıca 8 yıl sürmesi öngörülen projede bir diğer önemli detay ise gemi üretim çalışmalarının Hindistan’da gerçekleştirilecek olmasıdır.
Hindistan Donanması için TAIS’in gemi ihracına yönelik iki ülke arasında başlayan iş birliği süreci ekim ayında Hint hükümeti tarafından askıya alınmıştı. Yeni Delhi’nin bu hamlesi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmasında Keşmir sorununu gündeme getirmesi üzerine bir tepki niteliğindeydi. Ayrıca söz konusu tepkiler ölçeğinde Hindistan’da çeşitli projeler yürüten Türk şirketlerine birtakım kısıtlamalar getirilirken, ekim sonu gibi planlanan Başbakan Narendra Modi’nin Ankara ziyareti de iptal edildi. Yine bu sıralarda Ankara’nın Suriye konusunda yürütmüş olduğu Barış Pınarı Harekâtı’na karşın -oldukça istisnai bir biçimde- Hindistan Dışişleri Bakanlığı’ndan bir bildiri yayımlandığına da tanıklık edilmişti. Bunun beraberinde, Ankara’nın Pakistan’la savunma ekseninde iş birliğinin artması gerekçe gösterilerek, Yeni Delhi’nin Türkiye’ye savunma ürünleri ihracatını durdurması da söz konusu olmuştu. Velhasıl, eylül ayı sonlarında esmeye başlayan iki ülke ilişkilerindeki soğuk rüzgârlar, Erdoğan’ın Pakistan ziyareti sırasında İslamabad’da yayımlanan ortak bildiride Keşmir sorununun da yer alması üzerine şubat ortalarında diplomatik krize dönüştü. Türkiye’nin Yeni Delhi Büyükelçisi Şakir Özkan Torunlar Hindistan Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak, Ankara’ya kendi içişlerine müdahale etmeme çağrısında bulunuldu.
Söze konu gelişmelerin paralelinde, rafa kaldırılan savunma projesi için iptal kararının verileceğine yönelik haber ve söylemlerin genişçe yer bulduğu ülkede Hint kamuoyunun da talepleri ağırlıklı olarak projenin iptal edilmesi gerektiği yönündeydi. Bu noktada, her ne kadar o süreçte Hindistan’da iptal edildiğine yönelik iddialar gündeme gelmiş olsa da Modi hükümetince projenin iptal edilmediği, beklemeye alındığı ifade edilmelidir. Nitekim Hindistan nezdinde sürece devam etme kararı alınmış ve geçtiğimiz mayıs sonu, haziran başında Türk tarafının ihaleyi kazanmasıyla teknik iş birliğine varılmış olan projenin şubat ayı sonlarına doğru resmi sözleşmesi de imza edilmiştir. Yeni Delhi her ne kadar Ankara’nın İslamabad’la yakın bağlarını dikkate alarak, Türkiye ile herhangi bir ortaklığın Hindistan’ın güvenliği için ciddi sonuçları olabileceği görüşünden hareketle, her türlü ‘stratejik’ iş birliğine temkinli yaklaşılması yönünde bir düşünceye sahip olsa da sözünü ettiğimiz savunma projesine start verilmiştir. Burada sorulması gereken iki önemli soru ve belirtilmesi gereken iki önemli nokta bulunmaktadır: yukarıda aktardığımız olumsuz gelişmelere rağmen neden bir iptal kararı gelmedi ve sürecin devam edeceği yönündeki gelişme neden yaklaşık bir ay üzerine Hint basınına servis edildi ya da Hint kamuoyu ile paylaşıldı.
İlk olarak, Hindistan için proje sürecinin kendi ülkelerinde sürdürülmesi oldukça hassas ve önemli bir kriterdir ki Türk tarafıyla sağlanmış olan teknik anlaşmada bu kriter mevcuttur. Dolayısıyla proje kapsamında faaliyetlerin Visakhapatnam merkezli Hindustan Tersanesi’nde (HSL) yürütülecek olması, Delhi nazarında projeden vazgeçilmemesine yönelik oldukça cezp edici olmuştur. İkinci olarak, Türk tarafı 2.3 milyar dolarlık teklifle projede en uygun teklifi veren taraftır. Burada ayrıca en cazip teklifin yanında gelişmiş ve hızla gelişmeye devam eden Türk savunma sanayisinin de dikkate alındığına kuşku yoktur. Üçüncü olaraksa TAIS teklifinin iptal edilmesinin hukuki ve mali sonuçları da Hint makamlarınca gözden geçirilerek, Hindistan Savunma Bakanlığı’nın –Dışişleri Bakanlığı’na da danışarak- ‘geçici bekletme’ talimatını kaldırmasının ve gerekli izinleri vermesinin ardından resmi sözleşme HSL tarafından şubat ayında imzalanmıştır. Cevaplanması gereken ikinci soru ise siyasi ve diplomatik kriz atmosferinden günler sonra savunma iş birliğinin resmiyete dökülmesinden ötürü açıkça Hint kamuoyunun tepkisini çekmemek adına gelişmenin Hindistan’da haberleştirilmemesi kuvvetle muhtemeldir. Türkiye’de ise kuvvetle muhtemel Yeni Delhi’nin hassasiyeti dikkate alınmış olabilir. Son olarak, belirtilmesi gereken iki önemli noktadan ilki Türk başarısıdır. Zira Türk yan sanayisi için önemli fırsatlar da sunacak olan söz konusu proje Türkiye’nin yurtdışında almış olduğu en büyük ihaledir. Diğer vurgulanacak nokta ise tamamlanması 8 yıl sürecek olan projeden hareketle, iki ülke ilişkilerindeki olumsuz atmosferin dağılmasının ve ikili ilişkilerin olumlu yönde ilerleme kaydetmesinin önü açılmış oluyor.