Türkiye’nin Güney Asya ülkeleriyle stratejik ilişkileri (1)

Paylaş

* Kütahya Dumlupınar Üniversitesi ve GASAM ortaklığıyla icra edilen panel konuşma metnim.

Türkiye, “Yeniden Asya” projesinde Asya ülkeleriyle ticaret, yatırım, eğitim, savunma sanayi, teknoloji, kültür ve siyaset alanlarında diyaloğun artırılması için yoğun mücadele veriyor.

Son yıllarda, nükleer güç olan Pakistan ve Hindistan uluslararası platformda etkin birer güç haline gelirken Bangladeş, Sri Lanka ve Nepal gibi ülkeler de önemli bir büyüme gösterdi. Güney Asya ülkeleriyle kurulan ekonomik iş birliğinin güçlendirilmesi, Türkiye için karşılıklı fayda ve de ticari ortaklıklarının çeşitlenmesi açsından da önemlidir.

Dünyanın yüzde 24’luk nüfusunu Hindistan, Bangladeş, Afganistan, Pakistan, Nepal, Bhutan, Maldivler ve Sri Lanka oluşturmaktadır. 21. Yüzyılda küresel alanda kendinden bahsettiren Güney Asya dünyanın önemli nükleer gücünün yanında jeostratejik, maden, ziraat ve tekstil bölgesidir. Türkiye ve Türk halkının bu bölgede müstesna bir yeri vardır. Bizleri karşılıksız seven milyonlarca insan bu bölgede özellikle Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’ın Müslüman kesimi arasında sevgi had safhasındadır.

Pakistan başta olmak üzere Hindistan, Bangladeş, Sri Lanka ve Güney Asya’nın diğer ülkeleriyle kültürel bağlarımız, dostluğumuz ve kardeşliğimiz eskiye göre daha iyi durumdadır. Bunun kaynağı da kadim tarihimizden gelmektedir. Bölgeyle olan ilişkinin tarihine bakacak olursak bin yıla yakın bir geçmişe dayandığını ifade etmeliyim. Böylesi engin tarih ve geçmiş birçok ülkenin hayal dahi edemeyeceği muazzam bir manzaradır. Buradaki esas soru günümüzün ülkeleri ve idarecileri bu değerli mirası gerektiği gibi koruyabildi mi, daha da ileriye götürebildi mi, yoksa durağan hale mi getirdi? Durduğumuz yerden baktığımızda 1000 yıllık bir geçmişe sahip ilişkilerin geldiği nokta açısından pek de beklenilen seviyede olmadığını ifade etmeliyim.

Türkiye bölgenin kilit ülkesidir
Yaklaşık 85 milyonluk nüfusuyla, üretimi hedefleyen, sanayi ve endüstri alanında gelişerek büyüyen ekonomisiyle Avrasya’da jeostratejik konuma sahip olan Türkiye, Asya’nın en batı noktası, Avrupa’nın en doğusu, hareketli Ortadoğu’nun hemen kuzeyi; Kafkasya ve Rusya’yı, Afrika ve Akdeniz ile birleştiren kavşak noktadaki coğrafyası ile eşsiz bir stratejik konumdadır. Türkiye Orta Doğu’ya önem verdiği kadar, Güney Asya ülkeleriyle de tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik bağları güçlü olan bir ülkedir. Bugün Orta Doğu’da işgalci İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı etnik temizlik birçok bağımsız kurum ve kuruluş tarafından soykırım olarak değerlendiriliyor. Türkiye Filistin sorununun kalıcı çözümü için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası alanda adeta diplomasi mekiği dokumaktadır.

Gazze ve Filistin hariç bu topraklar ilk kıblemiz ve işgal altında olduğundan dolayı bunun dışındaki ilişkilerini karşılıklı fayda üzerinde kurmuştur. Kalkınmayı ve büyümeyi dostlarıyla birlikte yürütmek istiyor. Güvenilen ve sözü dinlenen bir konumda olduğundan dolayı Rusya ve Ukrayna savaşına taraf olmayarak her iki tarafla da oturup konuşabilen ve esir takası yaptıran bir ülkedir.

NATO’nun ilk beş güçlü ordularından biri olarak Kafkaslardaki sorununun çözümü için kilit rolündedir. Aktif dış politikayla kendinden söz ettiren Türkiye, Güney Asya’daki birçok ülke tarafından saygıyla karşılanmaktadır. Yaklaşık son 20 yıldan beri geliştirilen aktif dış politikayla küresel platformda önemi gittikçe artan bir aktör hâline geldi. Orta Doğu, Asya, Balkanlar, Kafkasya ve Afrika bölgesinde barış ve istikrarın oluşması için büyük gayret sarf ediyor. Sömürüye ve efendi olmaya değil, muhataplarını eşit ortak olarak gören Türkiye bölge ülkeleriyle eşit mesafede ortaklığa dayanan, adıl paylaşımı esas alarak iş birliğini geliştiriyor.

Güney Asya ülkelerini en çok etkileyen ve gittikçe tehdit eden Çin’in gücü ve baskısı bölgede ciddi anlamda hissedilmektedir. Çin’in işgali altında bulunan Doğu Türkistan topraklarından geçmesi planlanan yeni İpek Yolu projesi “Kuşak ve Yol“; hem karadan hem denizden ülkemizden de geçerek Avrupa’ya ulaşacaktır. Ancak bu proje için Çin Doğu Türkistan topraklarını Çinlileştirip halkını da soykırımdan geçirmektedir. Projenin büyüsüne kapılıp Doğu Türkistan’da yaşanan insan hak ihlallerini göz ardı etmemek gerekir. Bu proje yaklaşık 100 ülkeyi doğrudan ilgilendirmektedir. Bu aslında küresel bir entegrasyondur. Ancak ekonomik gelirin nasıl dağıtılacağı önümüzdeki yıllarda daha da belirgin hale gelecektir.

Dostluğun daim olması için ilişkileri çeşitlendirmeliyiz

Bölgede başta Çin olmak üzere Hindistan’da da orta sınıfı ortadan kaldıran ülkelerin başında gelmektedir. Oysa orta sınıfı olmayan ülkelerde, anarşi, otoriter rejim ve kaos oluşur. Bu olguların hepsi bölgede kendini göstermektedir. Bölgesel ve küresel güvenlik söz konusu ülkelerin ortak problemidir. Orta sınıfın hızlıca eridiği bölge ülkelerinde güvenliğin kontrol altına alınması zorlaşıyor. Bu da beraberinde ülkelerin daha çok otoriter olmasını getiriyor.

Türkiye tarihî bağları itibarıyla Güney Asya ülkeleriyle her zaman dostane ilişkilere sahiptir. Köklerimizin bir kısmı hala Hint yarımadasında bulunmaktadır. Babur İmparatorluğu bölgenin olduğu kadar bizim de ortak tarihimizdir. Hala bölge ülkelerinde soydaşlarımız bulunmaktadır. Bu ülkelerle ilişkilerimiz yakın tarihe değil yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Her ne kadar coğrafi olarak uzak olsa da din, kültür, siyaset ve ekonomi alanlarında stratejik ilişkiler kurulmuştur. Buna son zamanlarda eğitimi de ekleyebiliriz. Maarif Vakfı’nın bölgelerde açmış olduğu okullarla birlikte Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA gibi kuruluşların bölgede ciddi eğitim ve kültür çalışmaları bulunmaktadır.

Pakistan, Bangladeş ve Sri Lanka ile siyasi ilişkilerde ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapılmaktadır. Ancak şu gerçeğin altını çizmekte yarar vardır. Dostluk ve siyasi birliktelik kadar ticari, ekonomi ve ihracat alanında yeterli ölçüde başarılı olduğumuz söylenemez. Bu konuda devletlerin yanında özel sektör de ciddi anlamda çalışma yapmalıdır. Savunma sanayi bakımından son yıllarda bölge ülkelerine ciddi ihracat yapılmış olsa da sanayi, makine ve gıda gibi ürünlerde başarılı olmadığımız ortadadır. Dostlukların ve ilişkilerin daimi ve kalıcı olması için kültür, eğitim, siyasi unsurların yanında ekonominin de mutlaka olması gerekir ki dostluklar daim olsun. (Devam edecek)

Not: Bu makalede yer alan görüş ve düşünceler yazarın kendisine ait olup GASAM için hiç bir bağlayıcılık ve sorumluluk içermez.

İlgili İçerikler

Son Yazılar