Asya Yüzyılı Perspektifinden Türkiye–Sri Lanka İlişkileri

Paylaş

Son yıllarda uluslararası sistemde giderek duyduğumuz Asya siyasetinin ve kültürünün 21. yüzyılda hakim olacağı iddia edilen “Asya Yüzyılı” kavramı, yalnızca ekonomik büyüme göstergelerle olmaz. Bu kavram insanlığın ortak paydası asgari müşterek şartları bünyesinde taşıması gerekir. Ekonomiden teknolojiye, üretim zincirlerinden deniz ticareti yollarına ve insan haklarına saygıdan kültürel etkileşim ağlarına kadar birçok alanda yeni oluşumlara ihtiyaç vardır. Bölgenin lokomotifi konumundaki Çin ve Hindistan birlikte yaşama ve farklı olanlara ne kadar tahammül edebilecek? Anti demokratik davranışlar bir kenara bırakılırsa Asya Yüzyılı’nın gerçekleşmemesi için hiçbir neden görmüyorum.

Ekonomi ve küresel jeopolitik dengelerde yaşanan dönüşüm nedeniyle Hint Okyanusu’nun önemi belirgin hale geldi. Bu denklemde bir ada ülkesi olan Sri Lanka’nın konumu nedeniyle kritik hâle geldiğini görüyoruz. Osmanlının 16.yüzyıl’da başlattığı ilişkiyi Türkiye özellikle 2020 yılından beri Hint-Pasifik açılımı olarak sürdürüyor.  Asya’nın ekonomik, politik ve kültürel ağırlığının küresel sistemde belirgin hale geldiği bu dönemde, Türkiye ile Sri Lanka’nın birbirini yeniden keşfediş sürecine şahitlik ediyoruz.

Küresel ticaretin yaklaşık üçte biri, enerji sevkiyatının önemli bir bölümü ve Doğu ile Batı arasındaki kritik deniz rotaları bu okyanus üzerinden yapılmaktadır. Bu nedenle Hint Okyanusu, yalnızca ekonomik anlamda değil; aynı zamanda askeri, siyasi ve stratejik rekabetin de merkezi, coğrafi konumunun sağladığı avantajlar nedeniyle küresel güç olma yolunda olduğunu görüyoruz.

Hint Okyanusu çevresi, enerji koridorları ve hammadde ticaretinin yanında küresel rekabetin yaşandığı bir alan haline dönüştü.

Sri Lanka, Doğu Afrika’dan Güneydoğu Asya’ya, oradan Malakka Boğazı’na uzanan deniz ticaret hattının tam merkezinde yer alması nedeniyle Çin’in “Deniz İpek Yolu”, Hindistan’ın ada üzerindeki emperyal amaçları ve İngiltere ile ABD ortaklığının Hint Okyanusundaki çıkarlarının önemli bir bileşeni hâline geldi.

Bazı araştırmacılar Sri Lanka’nın “büyük güç rekabeti laboratuvarı” haline geldiğini iddia ediyor. Çin, Hindistan ve ABD’nin kadrajına giren Sri Lanka’yı jeopolitik açıdan baskı altına almaya çalıştığından dolayı Colombo hükümeti ülkeyi çok yönlü, dengeli ve pragmatik bir dış politika uygulamaya sevk etmektedir. Söz konusu ülkeler emperyalist amaçlar taşırken Türkiye gibi yeni güç merkezleri “kazan-kazan” modeliyle muhatabının hak ve hukukunu koruyor. Bundan dolayı da Türkiye tüm bölgelerde rağbet görüyor.

Hindistan ve Çin’in Emperyalist Politikaları Tedirgin Ediyor

Çin’in başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi’nin önemli duraklarından biri de Sri Lanka’dır. Çevreye duyarlı olmayan ve insan haklarını ayaklar altına alan Çin, Hindistan, ASEAN ülkeleri ve Güney Asya ekonomileri, küresel büyümede kendini göstermeye başladı. Aslında bu gelişme ekonomik canlılığı uluslararası sistemi tek merkezli olmaktan uzaklaştırmaya zemin hazırladı. Ancak unutmamak gerekir Çin ve Hindistan en az ABD ve Siyonist işgalci İsrail kadar güvensiz ve tehlikeli olmaya başladı. İzledikleri ırkçı politikalarla kendi halklarını ve komşularını tedirgin etmeleri kabul edilecek bir durum değildir.

Enerji ve ticaret alanında birbirlerine entegre olmaya çalışan Asya ülkeleri arasında yeterince güvenlik, kültür ve diplomasi alanında ciddi bir gelişme olmadığını görüyoruz. Hindistan ve Çin’in emperyalist ve ayrımcı politikaları nedeniyle bölge hala önemli savaş alanlarından biri olmaya devam ediyor. Bu da Asya Yüzyılı’nın önündeki en büyük engeldir.

Ekonomisi güçlü ve ülkesi büyük olanlar zayıf ekonomi ve küçük devletleri ezmek, sömürmek ve hatta yok etmek için uğraşanların yanın da insan odaklı, kazan-kazan modeliyle büyük-küçük diye tasnif etmeyen Türkiye Asya Yüzyılı’nın temel taşlarından biri olabilir. Türkiye iş tuttuğu veya el verdiği ülkeleri yüz üstü süründürmez.

Bölgedeki büyük ekonomilere sahip ülkeler Sri Lanka’yı kendilerine bağımlı hale getirdi. Çin’in kendini beğenmişliği, Hindistan’ın ötekileştirici tutumu nedeniyle ilişkilerini sömürge mantılığıyla yaptıklarından dolayı verdikleri kredilerle Sri-Lanka’yı iflasın eşiğine getirdiler.

Çıkar odaklı gruplar ekonomik yatırım söylemi, kredi musluklarının açılacağı ve altyapı projeleri gibi vaatler sunarken; diğer taraftan stratejik bağımlılık, güvenlik baskısı, ayrılıkçıları destekleme ve siyasi kırılganlıkları da beraberinde getirir. Burada Çin tam da bu oyunu oynuyor. Borç verdiği tüm ülkeleri bu oyunlarla tuzağa düşüren Çin’e dikkat etmek gerekir.

Sri Lanka’nın 2010 yılından beri yaşadığı ekonomik dalgalanmalar, borçlanma dinamikleri ve liman işletme anlaşmaları bu çerçevenin en barız örneğidir. Türkiye, bölge ülkelerine Avrasya ekseninde yeni fırsatlar ve yeni stratejik ortaklık imkânları sunmaya çalışıyor.

Çünkü biz Sri-Lanka’yı 1948’de bağımsızlığını kazanmasıyla keşfetmedik. Ticari ve diploması tarihimiz 16.yüzyılda Osmanlı devletine dayanmaktadır. Ancak 2010’lu yıllardan itibaren karşılıklı büyükelçiliklerin açılmasıyla diplomatik etkileşim derinleşti.

Osmanlı- Sri-Lanka İlişkileri

Osmanlı devletinin Seylan ile ilişkisinin amacı stratejik, dini ve siyasi nitelik taşıyordu. 1505’ten itibaren Portekiz, Sri Lanka’da hâkimiyet kurmaya başladığında ülkedeki Müslümanlara zulmetmeye, yerel halkla birlikte ahaliyi zorla Hristiyanlaştırmaya başladı. Kabul etmeyenleri de bölgeden uzaklaştırmaya kalkınca halk Osmanlı’dan destek talebinde bulundu. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Müslümanların ve yerel halkın imdadına yetişti. Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nda Portekiz ve batılı emperyalistlere karşı hem Müslümanları hem de yerel halkları korumaya aldı. 1530’dan sonra Seylan ile ilişkiler kuruldu.

Bu bir işgal değil diplomatik ve gönüllü bir işbirliğiydi. Davet üzerine deniz donanmasının bir kısmı bölgede bulunurken bir yandan da Müslümanlara hamilik yapmış oluyordu. Ticaret ve eğitim alanında ciddi yardım ve yatırımlar yapıldı. İstanbul’dan kitap ve konusunda uzman müderrisler, eğitmenler gönderildi. Orada medreseler, tersane ve 3 kale kurduğu rivayet edilir. Şimdi bu eserler araştırılıp aslına uygun yapılmalıdır.

Bir başka önemli konu da Seylan’ı donanmanın üssü haline getiren Portekiz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki hâkimiyeti nedeniyle Mekke–Medine güvenliğini tehdit ediyordu. Öte yandan Tarçın ve Baharat ticaret yollarını keserek Müslüman tüccarlara fırsat vermiyordu. Bu sebeplerden dolayı Osmanlı bölgeyi stratejik bir cephe olarak görüyordu.

Osmanlı’nın Sri Lanka ile temasları 16. yüzyılda Portekizlerin işgaliyle başlarken 19. yüzyılda  İngilizlerin sömürgesiyle yeniden canlandı. Sri Lankalı Müslümanlar, Osmanlı halifesini “ümmetin lideri, Halifesi” olarak kabul ediyordu.

Çayın başkenti olan Sri Lanka’nın jeopolitik konumu, tarihsel olarak “Hint Okyanusu’nun kilit adası” olarak tanımlanmıştır. Colombo Limanı ve Hambantota bölgesi, bölgedeki en kritik derin su limanlarıdır. Dünya deniz ticaretinin yaklaşık üçte biri, Sri Lanka’nın yanı başındaki rotalardan yapılıyor. İki ülke jeopolitik olarak birbirini tamamlayan özelliklere sahip olduğunu unutmamak gerekir.

İlişkilerimiz Potansiyelin Altında Seyrediyor

Sri Lanka’nın Hint Okyanusuna erişimine karşın, Türkiye’nin Avrasya geçiş noktası rolüyle bu iki ülke jeopolitik olarak birbirini tamamlayan özelliklere sahip olduklarını görüyoruz. İki ülkenin küresel ölçekte tedarik zincirinin doğal ortakları hâline gelmemesi için hiçbir neden yok. Bu bağlamda Asya Yüzyılı’nda iki ülkenin birlikte geliştirmesi beklenen deniz ticareti, lojistik ve güvenlik işbirlikleri stratejik önem taşımaktadır.

Ancak şunu belirtmeliyim ki Türkiye–Sri Lanka ekonomik ilişkileri artmakla birlikte iki ülkenin ekonomik büyüklüğünü yansıtan potansiyelin altında seyretmektedir. Ekonomik İlişkilerde ciddi potansiyel var bunun gerçekleşmesi için daha cesur ve ortak adımların atılması gerekir.

Sri Lanka’nın Türkiye’ye ihraç ettiği başlıca ürünlerin başında çay, kauçuk, son zamanlarda tekstil ve giyim ürünleri gelmektedir.

Türkiye ise Sri Lanka’ya makine, demir-çelik, otomotiv parçaları ve kimyasal ürünler ihraç etmektedir. Askeri savunma alanında ise görüşmeler devam ediyor.

Öte yandan, Türk firmalarının Sri Lanka’da enerji, inşaat, altyapı, madencilik ve liman işletmeciliği alanlarında yatırım yapma potansiyeli var.

Türkiye’nin bölgesel enerji diplomasisinde yeni bir sayfa açılıyor. Pakistan’da hem kara hem de deniz sahalarını kapsayan ortak arama ve sondaj çalışmalarına ilişkin anlaşmanın aynisi Sri Lanka ile de yapılabilir.

Ayrıca her iki ülke de dünya çapında turizm destinasyonlarından biridir. Turizm alanında ortak tanıtım faaliyetleri yapılabilir. Ancak bunun için Sri Lanka’daki Budist terör örgütlerinin ülkedeki Müslüman azınlığa ve ülkeye gelecek Müslümanlara yönelik terör, adam kaçırma gibi kabul edilmeyen eylemlerin önüne geçilmesi gerekir.

Budistlerin Müslümanlara Saldırısı

Aslında Sri Lanka turistlere karşı son derece saygılı ve çok güvenli bir ülkeydi. Ben bu ülkeyi ilk kez 1998’deki Commonwealth oyunlarında, daha sonra 1990’da ziyaret ettim. 1999’da yazdığım Müslüman Azınlıklar kitabında bu ülkedeki Müslümanların güvende olduğu ve müreffeh bir hayat yaşadıklarını yazmıştım. Son derece güvenli ülke olan Sri Lanka, son zamanlarda Myanmar’dan gelen Ashin Wirathu denilen keşiş halkın arasına fitne tohumları saçarak terör eylemleri başlattı.

2018 yılından sonra 969 terör örgütünün elebaşı Wirathu ülkedeki Budistleri kışkırtarak Müslümanlara yönelik saldırı başlatması büyük endişelere yol açtı. Son zamanlarda devletin aldığı tedbirler doğrultusunda söz konusu teröristler ve özellikle Bodu Bala Sena terör örgütünün Müslümanlara saldırmaması sağlandı. Bu durumu memnunlukla izliyoruz.

Unutmayalım ki sermaye ve turizm güvenli ortamı sever. Malumunuz Sri Lanka, Tamil Kaplanları terör örgütüyle uzun yıllar mücadele etti, 2009’da devletin kararlı mücadelesi sonucunda terör odaklarının yok edilmesiyle ülke rahat bir nefes aldı. O zamandan beri güvenlik kapasitesini güçlendirmeye başladı.

Türkiye’nin savunma sanayi alanında son yıllarda güçlü küresel marka hâline geldiği bilinen  bir gerçektir. Bu çerçevede aslında iki ülke farklı alanlarda işbirliği geliştirebilir. Terörle mücadele, Kıyı güvenliği ve deniz emniyeti, Afet yönetimi, Arama-kurtarma teknolojileri alanında işbirliği yapılabilir.

Bu işbirliği ileride Hint Okyanusu–Doğu Akdeniz güvenlik diyaloğunu ve iki ülkenin bölgesel rolünü pekiştirebilir.

Asya Yüzyılı yalnızca ekonomik bir entegrasyon değil; kültürel kaynaşmanın da hızlandığı bir dönem olduğunu görmekteyiz. Türklerin Sri Lanka’yı ziyaret etmesiyle Türk mutfağına duyulan ihtiyaç ortaya çıktı. Bölgede birkaç Türk mutfağının açılması iyi bir gelişmedir.

En önemsediğim konu ise ülkemize Sri Lankalı öğrencilerin gelip okumasıdır. Yunus Emre Enstitüsü ve Türk bursları programları iki ülke arasında kültürel etkileşimi derinleştiriyor ve kalıcı hale getiriyor.

İyi niyetten sonra Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmalıdır. Bunu takip etmesi için İşbirliği Mekanizması’nın kurulması, Tedarik zincirlerinin birbirine entegre olması, dijital ve teknoloji transferi, Yıllık siyasi istişare mekanizmalarının devam etmesi, Ortak Lojistik ve Ticaret Koridoru Çalışma masasının oluşturulması, Akademi alanında değişim programları ve ortak araştırma merkezlerinin kurulması, Doğal afetlerle mücadele ve iklim değişikliği alanında ortak çalışılması gibi konular ele alınmalıdır.

Sri Lanka Hint-Pasifik’te Ortağımız Olabilir

Bu parametreler, Türkiye ve Sri Lanka gibi bölgesel orta ölçekli devletlerin dış politika davranışlarını yeniden konumlandırmalarını zorunlu kılmaktadır. Söz konusu adımlar atıldığı takdirde, iki ülke arasındaki işbirliği hem ekonomik hem politik hem de kültürel düzeyde çok daha güçlü bir çerçeveye oturacaktır.

Bugün dünya, uzak coğrafyaların hızla yakınlaştığı bir dönemi yaşamaktadır.Türkiye’nin Sri Lanka’yı, Sri Lanka’nın da Türkiye’yi yalnızca diplomatik partner olarak değil, Asya’nın yeni güç dengelerinde birlikte hareket edebilecek stratejik bir ortak olarak görmesi büyük önem taşımaktadır.

Uluslararası ilişkilerinde yumuşak güç unsurları devletlerin dış politikalarının tamamlayıcı bir bileşeni hâline geldi. Türkiye’nin kamu diplomasisi araçları, bunların başında burs programları, Yunus Emre Enstitüsü, TİKA’nın faaliyetleri, medya içeriklerinin uluslararası yaygınlığı gibi unsurlar Sri Lanka’da olumlu bir algıya dönüşmektedir.

Türkiye, 2020’li yıllarda dış politikasında Hint-Pasifik kavramını daha görünür şekilde kullanmaya başladı. Böylece Asya’ya Açılım politikası geniş bir coğrafi alana yayıldı. Küresel tedarik zincirlerini çeşitlendirirken ASEAN ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Hint Okyanusu kıyıdaş ülkeleriyle temaslarını artırıp savunma, ekonomi, kültürel diplomasi gibi alanlarda bölgeye yönelik kapsamlı bir vizyon ortaya koyuyor.

Sri Lanka ile siyasi, kültürel, güvenlik, ticari ve lojistik gibi alanlarda kurulacak işbirliği, Türkiye’nin Hint Okyanusu’ndaki görünürlüğünü artırmakla kalmayacak; aynı zamanda karşılıklı yarar temelinde daha dengeli bir bölgesel yaklaşımın gelişmesini sağlayacak.

Bölgesel örgütlerde de ortak çalışmalar yapılabilir. Sri Lanka’nın Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak katılması sağlanmalıdır. Böylece Çin’in etkisi azaltılarak Türkiye’ye daha yakın hale getirilebilir. Bölgedeki kardeş ve dost ülke Pakistan ile Bangladeş’in yanına Sri Lanka da eklenebilir.

Bu vizyon, iki ülkenin dış politika kapasitesini güçlendirir. Aynı zamanda Türk Cumhuriyetleri ile de karşılıklı kazanç temelli ilişkilerde ilerleme olur. Unutulmaması gereken önemli bir konu da Türklerle dost olan her zaman kazanır.

Son olarak, İki devlet arasındaki ilişkilerin “sessiz ama istikrarlı” bir nitelik taşıdığını söyleyebilirim. Burada ele alınan konuların gelecekte daha somut işbirliklerine zemin hazırlamasını diliyorum.

İlgili İçerikler

Son Yazılar