Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkiler, tarihsel bağlar, ortak dini-kültürel değerler ve stratejik yakınlık temelinde inşa edilmiştir. Bu bağlamda sıklıkla “kardeş ülke” şeklinde tanımlanan ilişkiler, yalnızca duygusal yakınlıkla değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel dinamiklere karşı ortak tepkilerle de şekillenmiştir. Ancak, bu ilişkilerin gelecekte istikrarlı ve verimli bir stratejik ortaklığa dönüşebilmesi için sembolizmin ötesine geçilerek kurumsal mekanizmalar, ekonomik altyapı ve jeopolitik denge unsurlarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu analiz, Türkiye-Pakistan ilişkilerini belirleyen temel alanları bütüncül bir perspektifle ele alarak, her iki ülkenin beklentileri ve önündeki fırsatları ortaya koymaktadır.
Savunma ve Güvenlik Alanında Artan Eşgüdüm
Türkiye ile Pakistan arasındaki en derin ve kurumsallaşmış iş birliği alanlarından biri savunma ve güvenliktir. Bu alandaki yakınlaşma, her iki ülkenin karşılıklı stratejik ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde gelişmiştir. Türkiye, son yıllarda savunma sanayiinde elde ettiği ilerlemeyi dost ülkelere teknoloji transferi yoluyla ihraç etmeye çalışırken; Pakistan, artan güvenlik tehditlerine karşı modernizasyon ihtiyacını Türk savunma ürünleriyle karşılamakta istekli olmuştur.
Türkiye’nin Pakistan’a T129 ATAK helikopterleri, MILGEM sınıfı savaş gemileri satışı ve TF-X beşinci nesil savaş uçağı projesine Pakistan’ın ilgisi, teknik iş birliğinin derinleştiğini göstermektedir. Ayrıca Bayraktar TB2 ve Akıncı gibi insansız hava araçları alanındaki ortaklık, iki ülkenin savunma-endüstriyel sinerji kurma iradesini yansıtmaktadır. Ortak askeri tatbikatlar (ör. Anadolu Kartalı), personel değişim programları ve istihbarat iş birliği de bu alanı kurumsallaştırmaktadır.
İki ülkenin savunma alanındaki bu yakınlaşma, askeri bağımsızlık hedeflerini ve bölgesel caydırıcılık kapasitelerini artırmakta, aynı zamanda küresel savunma tedarik zincirindeki konumlarını güçlendirmektedir. Bu iş birliği, Pakistan’ın Hindistan karşısında denge arayışı ve Türkiye’nin savunma sanayisini küresel ölçekte büyütme stratejisiyle uyumludur.
Ekonomik İlişkiler: Potansiyel ile Gerçeklik Arasındaki Uçurum
Her ne kadar siyasi ve askeri düzeyde güçlü bağlar kurulmuş olsa da, ekonomik ilişkiler bu ivmeyi tam olarak yansıtamamıştır. 2022 yılında imzalanan Mal Ticareti Anlaşması (TGA), ikili ticaretin genişletilmesi için umut verse de, mevcut ticaret hacmi hâlen 1 milyar dolar civarında seyretmektedir. Oysa iki taraf da bu hacmi 5 milyar dolara çıkarmayı hedeflemektedir.
Bu düşük performansın temel nedenleri arasında lojistik bağlantı eksikliği, tarife dışı engeller, iş dünyaları arasındaki iletişimsizlik ve bürokratik prosedürler yer almaktadır. Türkiye’nin enerji şirketlerinin Pakistan’da LNG, yenilenebilir enerji ve kömür projelerine yatırım yapma potansiyeli bulunurken; Pakistan ise ilaç ve tekstil sektörlerine açılabilecek geniş bir pazardır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, güçlü siyasi irade ekonomik alanı harekete geçirmeye yetmemekte; kurumsal reformlar, altyapı yatırımları ve özel sektörler arası doğrudan temasların eksikliği ekonomik iş birliğinin önündeki başlıca engeller olarak durmaktadır.
CPEC ve Jeoekonomik Bağlantılar
Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Pakistan’ın altyapı ve enerji alanındaki en büyük stratejik girişimlerinden biridir. Türkiye’nin bu projeye doğrudan yatırım yapması, hem Pakistan açısından sermaye çeşitlendirmesi hem de Türkiye için Çin’e giden alternatif ticaret yolları oluşturma fırsatı anlamına gelir. Ayrıca, Türkiye’nin, Irak Basra Körfezinde bulunan El-Faw limanından başlayarak, demiryolu, karayolu, enerji ve iletişim nakil hatlarıyla Türkiye sınırına ulaşan “Kalkınma Yolu Projesi ” stratejisi ile Arap denizi kıyısında yer alan Gwadar limanı Çin-Pakistan CPEC projesinin kara bağlantılarında entegre hale gelmesi, Asya-Avrupa bağlamında yeni jeoekonomik eşikler oluşturabilir.
Ancak bu entegrasyon, aynı zamanda Çin ile ilişkilerin dikkatli yönetilmesini gerektirir. Türkiye’nin Doğu Türkistan meselesindeki hassasiyeti, Pakistan’ın Çin’e tam destek veren çizgisiyle çelişebilir. Bu tür hassasiyetler, çok yönlü diplomasi gerektiren ince denge oyunlarına işaret etmektedir.
Jeopolitik Dengeler: Ortaklık mı, Ayrışma mı?
Jeopolitik düzlemde Türkiye ve Pakistan, çoğu zaman benzer tutumlar sergileyen ülkeler olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, Keşmir konusunda Pakistan’ın tezlerini desteklemekte; Pakistan ise Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Libya gibi konularda Türkiye’nin pozisyonunu sahiplenmektedir. Her iki ülke de Afganistan’ın istikrara kavuşmasından yanadır ve bölgedeki radikal unsurlarla mücadele konusunda benzer kaygılara sahiptir.
Buna rağmen, bazı ayrışmalar da göz ardı edilemez. Türkiye’nin Hindistan ile sosyokültürel ve ekonomik ilişkileri geliştirme yönündeki adımları, Pakistan’da dikkatle izlenmektedir. Benzer şekilde, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile ilişkilerini dengeleme çabaları, Pakistan’ın Çin’e yönelmiş dış politikasıyla örtüşmeyebilir.
Bu bağlamda, ilişkilerin geleceği, bu potansiyel ayrışmaların stratejik alanlara yansımadan yönetilmesine bağlıdır. Burada diplomatik çeviklik, karşılıklı hassasiyetleri gözeten çok yönlü bir iletişim stratejisiyle sürdürülebilir hale gelebilir.
Yumuşak Güç ve Toplumsal Dayanışma
Türkiye-Pakistan ilişkilerinin en gözle görülür boyutlarından biri yumuşak güç etkileşimidir. Türkiye menşeli diziler, özellikle “Diriliş: Ertuğrul”, Pakistan’da büyük bir izleyici kitlesine ulaşmış, kültürel yakınlığı perçinlemiştir. Aynı şekilde, Türk üniversitelerinde okuyan Pakistanlı öğrenciler ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın dini-diplomatik faaliyetleri, halklar arası bağların güçlenmesine katkı sağlamaktadır.
Pakistan’da yaşanan doğal afetlerde Türkiye’nin verdiği insani yardım, bu dayanışmanın pratik yansımaları arasında yer alırken; eğitim bursları, kültürel merkezler ve medya iş birlikleri bu alanı derinleştirme potansiyeline sahiptir. Bu tür etkileşimler, iki ülke arasındaki bağların yalnızca hükümet düzeyinde değil, toplumsal zeminde de güçlü bir şekilde kurulduğunu göstermektedir.
Stratejik Testler ve Zorluklar
Her ne kadar genel tablo olumlu olsa da, bazı yapısal ve konjonktürel sınamalar Türkiye-Pakistan ilişkilerinin daha ileri düzeye taşınmasını zorlaştırmaktadır:
Bölgesel Gerilimler ve Denge Arayışı: Afganistan, İran, Hindistan, Çin, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile ilişkilerde denge politikası yürütmek, her iki ülke için de karmaşık diplomatik pozisyonlar yaratmakta; bu durum iş birliklerinin sürdürülebilirliğini sınayabilir.
Asimetrik Ekonomik Yapılar: Türkiye ve Pakistan’ın makroekonomik göstergelerindeki kırılganlıklar, büyük ölçekli ortak projelerin finansmanında belirsizlik oluşturabilir.
Geleceğe Dair Fırsatlar ve Öncelikler
Türkiye-Pakistan ilişkilerinde stratejik ortaklık vizyonunu güçlendirmek için ön plana çıkan bazı temel fırsatlar ve öncelikler ise şunlardır:
Savunma Sanayii Ortaklığı: Ortak üretim, teknoloji transferi ve platform entegrasyonu sayesinde ilişkilerin ekonomik ve stratejik katmanı daha da derinleştirilebilir.
Ekonomik Bütünleşme: Lojistik koridorların kurulması, dijital ticaret altyapısının geliştirilmesi ve yatırım koruma anlaşmaları ile karşılıklı yatırımlar güvence altına alınmalıdır.
Çok Taraflı Diplomasi: İİT, D-8, BM gibi uluslararası platformlarda koordinasyonun artırılması, küresel konularda ortak pozisyon alma kabiliyetini yükseltecektir.
Halklar Arası Etkileşim: Eğitim, medya, diaspora ve kültürel iş birlikleri aracılığıyla toplumsal bağlar derinleştirilmeli, kamuoyunun bu ortaklığa olan desteği kurumsallaştırılmalıdır.
Sonuç
Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkiler, geçmişin kardeşlik söyleminin ötesine geçerek çok boyutlu bir stratejik ortaklığa dönüşme sürecindedir. Bu dönüşümün başarılı olabilmesi için duygusal bağların ötesinde, kurumsal altyapı, ekonomik entegrasyon ve jeopolitik uyum gereklidir. İki ülke, karşılıklı güven, stratejik eşgüdüm ve ortak vizyonla hareket etmeye devam ettikleri sürece, sadece bölgesel değil, küresel düzeyde de etkin bir ittifak modeli oluşturabilirler.
Netice olarak, Türkiye-Pakistan ilişkileri, stratejik derinlik kazandıkça küresel sistemde daha etkili bir aktör haline gelebilir. Ancak bu, yalnızca karşılıklı güven ve somut projelerle mümkün olacaktır.