ABD ve NATO güçlerinin 20 yıl sonra Afganistan’dan çekilmesi ve kısa süre içerisinde Taliban’ın beklenmedik bir şekilde Kabil yönetiminin ele geçirmesi, bölgede nüfuz dengelerinin değişmesine yol açacak bir dönem başlamıştır. Bu dengelerin değişmesi ile Afganistan bir kez daha sahip olduğu konumu dolayısıyla bölge güçlerinin nüfuz mücadelesine sahne olmuştur. 20 yıl sonra Taliban’ın tekrar yönetim başına gelmesi bazı komşu ve bölgesel güçler için yeni fırsatlar yaratırken diğer bazı komşu ve bölgesel güçler için zorlukların yaratması aşikâr. ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesiyle oluşan boşluğu doldurmaya istekli olan ve bu yönde çaba gösteren ülkelerin başında Pakistan, Çin ve İran gelmektedir.
Pakistan
Pakistan, Taliban üzerindeki nüfuzu ile yeni süreçte Afganistan’daki gelişmelere en çok etki edebilecek potansiyele sahip ülkelerden biridir. Afganistan ile 2 bin 400 kilometrelik sınırı paylaşan Pakistan, bu ülkedeki gelişmelerden en çok etkilenen ülkedir aynı zamanda. Afganistan’daki istikrarsızlık ve güvenlik sorunları doğrudan Pakistan’ı da etkilemektedir. Yeni süreçte Pakistan hükümetini endişelendiren en önemli sorunların başında Taliban’ın iktidara gelmesi ile yaşanabilecek kitlesel Afgan göçüne maruz kalma ihtimalidir. Pakistan, yetkilileri şu anda Afgan göç akınını yönetme kapasitesine sahip olmadığı yönünde açıklamalarda bulunmuşlardır. Ayrıca Avrupa Birliği, önümüzdeki günlerde göçmenlere ev sahipliği yapması konusunda Pakistan’a olan desteğini dile getirmiştir. Avrupa Birliği Pakistan’ın Afgan göçmenlere ev sahipliği yapması konusunda desteğini alarak, Avrupa sınırlarına yaşanabilecek Afgan göç dalgasının önüne geçmeyi hedeflemektedir. Pakistan, dünyada en kalabalık Afgan göçmenlerine ev sahipliği yapan ülkedir. Afganistan Mülteciler ve Geri Dönüş Bakanlığının 2020 yılı raporuna göre, Pakistan’da hâlihazırda 2 milyondan fazla Afgan göçmen yasal şekilde yaşamaktadırlar. Bakanlığın raporuna göre, Pakistan’da 500 bin kayıt dışı Afgan göçmen yaşamaktadır. Söz konusu Göçmenlerin yarısından fazlası Sovyetler İşgali ve iç savaş döneminde Pakistan’a göç etmişlerdir.
Pakistan’ın ikinci endişesi terör ve uyuşturucu kaçakçılığıdır. Afganistan’daki istikrarsızlık nedeniyle, Pakistan’ın sınır bölgelerinin olumsuz etkilenebileceğine dair sürekli bir tehdit bulunmaktadır. Pakistan geçmişte Tehrik-e-Taliban Pakistan (TTP) militanının Afganistan topraklarında özellikle sınır bölgesinden saldırı düzenlediği iddiasında bulunmuştur. Özellikle Taliban’ın hızla ilerlemesiyle, aralarında çok sayıda TTP militanının da bulunduğu önceki rejim tarafından hapsedilen mahkumları serbest bırakmaları İslamabad yönetiminin güvenlik kaygılarının artmasına yol açmıştır. Bu sebeplerden dolayı Pakistan, Afganistan sınırının çoğunu, sınır ötesi harekete izin vermeyen kontrol noktalarıyla birlikte çoktan çitle çevirmiş durumda. Ayrıca, terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve göç hareketliğini engellemek için özellikle sınırın dağlık kesimlerinde güvenlik önlemlerini artırmıştır.
Pakistan’ın üçüncü endişesi de, Hindistan’ın Afganistan’daki nüfuzudur. Pakistan’ın Afganistan’a yönelik politikası rakibi Hindistan’ın Afganistan’daki etkisini en aza indirme ve kendisine yakın bir yönetimin Kabil’de iktidarda olması üzerinde kurulmuştur. Bu açıdan bakıldığında 1996-2001 yılları arasında Taliban’ın iktidarda olduğu dönemde Hindistan’ın Afganistan’daki nüfuzunu engellenmekle Pakistan, Afganistan ile ilişkilerinde altın dönemini yaşamıştır. Taliban’ın 20 yıl sonra tekrar Afganistan’da iktidara gelmesi olaylara Hindistan ile rekabet penceresinden bakan ve bu yönde politika geliştiren Pakistan açısından önemli bir gelişmedir. Çünkü Taliban’ın yönetim başına gelmesi son 20 yılda nüfuzunu artıran Hindistan’ın Afganistan’daki nüfuzunun tamamen sone ereceği anlamına gelmektedir.
Pakistan’ın dördüncü ve en ciddi endişesi, Kabil yönetiminin olası Peştunistan iddiası ve Pakistan’da yaşayan Peştun aşiretlerinin muhtemel ayrılıkçı girişimlerine destek verme ihtimalidir. Pakistan’ın kuruluşundan önceki dönemlere uzanan Durand Hatt’ı anlaşmazlığı iki ülke ilişkilerini olumsuz etkileyen en önemli meseledir. Durand Hatt’ı 1893 yılında Emir Abdurrahman Han ve Büyük Britanya Hindistan yönetimi arasında, iki tarafın etki alanlarını belirlemek amacıyla çizilmiştir. Söz konusu sınır hattı uluslararası platformda Pakistan ve Afganistan arasında resmi sınır olarak kabul edilse de, Afganistan, Pakistan’ın kuruluşundan beri bu sınırı kabul etmemektedir. Bu sebepten dolayı Pakistan her zaman Kabil’de İslamabad’a yakın bir yönetimin iş başına gelmesinden yana politika izlemiştir. Pakistan bu politika ile Peştun milliyetçiliğini ve Pakistan sınırları içinde yaşayan Peştunların ayrılıkçı hareketlerinin önüne geçebileceğini düşünmektedir.
Son olarak Pakistan’ı endişelendiren konu ticari ve ekonomik ilişkilerin olumsuz etkilenmesidir. Eski Kabil hükümetleri ile İslamabad arasındaki gergin ilişkiler nedeniyle son on yılda ikili ticaret hacminde büyük düşüş yaşanmıştır. Fakat Pakistan Taliban yönetiminde Afganistan’la ikili ticaret hacmini artırmayı hedeflemekle beraber Orta Asya ülkeleri ile ticaret ilişkilerini tekrardan başlamak istemektedir. Pakistan Afganistan üzerinden Orta Asya cumhuriyetleri ile kuracağı “ekonomik köprü” ile bölgedeki bağlantılarını güçlendirmeyi hedefliyor. İslamabad yönetimi, Taliban yönetimindeki Afganistan’da istikrarın sağlanması ve Taliban’ın siyasi meşruiyetinin tanınmasına yönelik bölgesel çalışmalara da ev sahipliği yapmaktadır. Pakistan, Taliban geçici hükümetinin duyurduğu aynı günde Afganistan’ın komşu ülkelerinin Dışişleri bakanlarının katılımıyla düzenlenen bir toplantıya ev sahipliği yapmıştır.
Çin
Taliban yönetimi ile yakın ilişki içerisinde olan ülkelerden bir diğer de Çin’dir şüphesiz. Çin, yabancı güçlerin Afganistan’dan çekilmesini olumlu karşılamakla birlikte ülkede oluşan boşluğu doldurmaya ve nüfuz etmeye yönelik çaba gösteren ülkelerden biridir. Pekin yönetiminin Taliban ile ilişkilerini ekonomik ve güvenlik açıdan değerlendirmek mümkün. Ekonomik anlamda Afganistan, Çin’in yeni İpek Yolu olarak tanımlanan “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” dev projenin hayata geçirilmesi için çok önemli bir yer tutmaktadır. İran ve Pakistan ile ticaret ve altyapı projeleri içeren bu girişimin ulaşım ağları bakımından Afganistan bir geçiş ülke olarak hayati öneme sahiptir. Yani Afganistan Güney Asya ve Orta Asya arasındaki bağlantıyı sağlayacak bir ülkedir. Afganistan’ın önemli ayağını oluşturduğu projenin çatışma ihtimaliyle zarar görmesini istemeyen Pekin yönetimi ülkede istikrarın sağlanmasını arzulamaktadır. Bununla birlikte Çin’in Afganistan’a olan ilgisinin bir diğer nedeni yaklaşık 3 trilyon dolar değerinde tahmin edilen yer altı kaynaklarına sahip olmasıdır. Ülkede istikrarın sağlanması durumunda yatırım yapmaya istekli Çinli şirketlerin söz konusu kaynakların işletme fırsatına sahip olacaktır. Bu arada Taliban da Afganistan’ın en önemli uluslararası ortaklarından biri olarak tanımlayan Çin’in yeni dönemde ülkenin alt yapı çalışmalarında rol almasını istemektedir. Taliban’ın Doha’daki siyasi ofis sözcülerinden Süheyl Şahin yaptığı bir açıklamada, “Çin’i memnuniyetle karşılarız. Eğer yatırım yapacaklarsa tabii ki güvenliklerini sağlarız. Çin, Afganistan’ın inşası ve gelişimi için memnuniyetle karşıladığımız dost bir ülkedir.” Şeklinde ifadelerde bulunmuştur.
Güvenlik bakımından Pekin yönetimi için öne çıkan en önemli konu Afganistan’dan kendisine karşı gelebilecek herhangi bir saldırının engellenmesidir. Temmuz ayında Taliban heyetini ağırlayan Çin yetkilileri görüşmelerde güvenlik endişelerini dile getirmiştir. Pekin yönetimi Taliban heyetine, ekonomik yardım vaadinde bulunmuş ancak Afganistan’ın “terör örgütleri için üs olarak kullanılmasına” izin verilmemesi gerektiğini de vurgulamıştır. Çin’in mali ve siyasi desteklerine ihtiyaç duyan Taliban Pekin yönetimine bu yönde güvence vermiştir. Taliban görüşmelerde herhangi bir grubun Afganistan topraklarını Çin’e karşı eylemlerde bulunmak için kullanmasına izin vermeyeceğini belirtmiştir. Özellikle Pekin’in Afganistan’da yapacağı yatırımlar ve ekonomik projeleri Taliban’ın Pekin’e bağımlılığını artırması ile beraber Afganistan’dan Çin’e karşı eylemde bulunabilecek herhangi bir grubun desteklenmesini de engelleyecektir.
Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi 9 Eylül’de Pekin yönetiminin Afganistan’a 31 milyon dolarlık gıda, Covid aşısı ve ilaç yardımı yapacağını açıklamıştır. Aynı zamanda Pakistan, İran, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan mevkidaşları ile görüşen Vang Yi, bu ülkelerden Afganistan ile iş birliği yapmalarını istemiştir. Sonuç olarak gerek Pekin’in Taliban yönetimiyle iyi ilişkileri gerekse Pekin’in Pakistan üzerindeki nüfuzu Çin’in yeni süreçte öne çıkan ülkelerden biri haline getirmektedir.
Rusya
Moskova yönetimi de güvenlik endişelerinden dolayı Taliban ile yakın ilişkilere sahip bir ülkedir. Rusya’nın temel endişesi, özellikle Afganistan’la kendi acılı geçmişi göz önüne alındığında, bölgesel istikrardır. Rusya, ABD Afganistan’dan çekilme süreci başladıktan sonra Afganistan’da oluşabilecek güvenlik sorunları öngörmüş ve Taliban ile ilişki kurmaya çalışmıştır. 22 Temmuzda ABD’nin tamamen çekilmesi ile Taliban hareketinin iki hafta içerisinde kabil kapılarına dayanmasının ardından, çoğu ülkeler diplomatik temsilciliklerini tahliye ederken Rus elçiliği çalışmalarına devam etmiştir.
Fakat Rusya tıpkı Çin gibi yabancı güçlerin Afganistan’dan çekilmesini memnuniyetle karşılarken ülkede yaşanabilecek güvenlik sorunlardan endişe duymaktadır. Rusya’nın Afganistan Büyükelçisi, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesi ile Kabil’deki durumun Eşref Gani döneminden daha iyi ve sakin olduğuna yönelik açıklamada bulunmuştur. Ancak Rusya, Afganistan’dan gelebilecek güvenlik tehditlerinin engellenmesini istemektedir. Çünkü Afganistan’daki istikrarsızlık, Rusya’nın kuzey komşuları ve aynı zamanda nüfuz bölgesi olarak sayılan Orta Asya Cumhuriyetleri üzerinde olumsuz etkiler bırakabilecektir. Rusya’nın en temel kaygılarından biri Afganistan’ın Kafkasya ve Orta Asya kaynaklı radikal unsurlar için güvenli bir sığınak haline gelme ihtimali ve geniş coğrafyaya yayılmasıdır. Bunun Taliban tarafından kontrol edilmesi veya engellenmesi Moskova için hayati derecede önemlidir. Bu sebepten dolayı Moskova yönetimi, ülkede istikrarın sağlanması için birçok defa Afganlar arası barış görüşmelerine ev sahipliği yapmıştır. En son müzakereler de Taliban’ın Kabil yönetimini ele geçirmeden bir ay önce yapılmıştır.
Moskova, bir taraftan Afganistan’dan gelebilecek herhangi bir güvenlik tehdidin önüne geçmek için Taliban ile ilişkilerini geliştirirken diğer taraftan radikal unsurların geçişini engellemek amacıyla Tacikistan -Afganistan sınırındaki güvenlik önlemleri artırmıştır. Öte yandan Moskova yönetimi Afganistan topraklarından gelebilecek tehditlerin engellenmesine yönelik Taliban’dan güvence almasına rağmen Ağustos ayında Tacikistan ve Özbekistan’la üçlü olmak üzere geniş çaplı tatbikatlar yapmıştır. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi bir taraftan Rusya’nın güvenlik endişelerini artırırken diğer taraftan Rusya’nın kendi nüfuz alanı olarak gördüğü Orta Asya bölgesindeki etkisi de azalmıştır.
İran
Güvenlik sorunu ve yaşanabilecek göç dalgası dolayısıyla Taliban ile yakın ilişkiler içerisinde olan bir diğer ülke Afganistan’ın batı komşusu İran’dır. İran, ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesini olumlu karşılayan ülkelerdendir. Ancak Taliban’ın, hızlı bir şekilde yönetimi ele geçirmesi İran’ın uzun vadeli çıkarlarını baltaladığını göstermektedir. Yeni dönemde İran’ın başlıca endişeleri arasında mülteci ve göçmen akışını durdurmak, uyuşturucu kaçakçılığını engellemek, sınır ötesi ticareti sürdürmek, IŞİD’in Horasan kolunun oluşturduğu tehdidi azaltmak, su kaynaklarını paylaşmak ve Afganistan’ın Şii azınlığını güvence altına almak yer alıyor.
İran, Pakistan’dan sonra en kalabalık Afgan göçmenine ev sahipliği yapan ikinci ülkedir. Afganistan Mülteciler ve Geri Dönüş Bakanlığı tarafından yayınlanan rapora göre, İran’da 1 milyon 470 bin kayıtlı Afgan göçmen ve 1milyon kayıtsız Afgan göçmen olmak üzere toplamda yaklaşık 2.5 milyon Afgan göçmen yaşamaktadır. İran’da yasal şekilde yaşayan yaklaşık 1.5 milyon Afgan göçmeni mülteci statüsü ile yaşamaktadır ki bunların neredeyse tamamı Sovyetler Birliğinin Afganistan İşgali sırasında bu ülkeye gelenlerden oluşmaktadır. Tahran yönetimi 80’li yıllara benzer yaşanabilecek bir kitlesel Afgan göçüne maruz kalmamak için ABD’nin ülkeden çekilme sürecinin başlamasıyla sınırda önlemleri artırmıştır. Tahran yönetimi, bu amaçla üç sınır ili olan Horasan Razavi, Güney Horasan ve Sistan ve Belucistan’da geçici kamplar kurmuştur.
İran’ın en büyük endişesi, ABD’nin arka bahçesinden çekilmesi ile Afganistan’da güvenlik sorunlarının artması ve terörün merkezi alanı haline gelebilme ihtimalidir. Tahran yönetimi Taliban’ın Afganistan’da istikrarı sağlayabileceklerini ve İran’a karşı eylemde bulunabilecek grupların faaliyetlerini önleyebileceğini düşünmektedir. Aynı zamanda yaşanabilecek kitlesel Afgan göçünün de önüne geçebileceğini öngörmektedir.
İran, kuşkusuz yeni dönemde ortaya çıkacak yeni oluşumda söz sahibi ülkelerden biri olmak istemektedir. Bu amaçla, Biden’ın Nisan ayında ABD’nin Afganistan’dan çekileceğini açıklamasından sonra Taliban ve Afgan hükümetiyle diplomasi trafiğini hızlandırmıştır. Tahran, Temmuz ayında Taliban ve Afgan hükümetinin temsilcileriyle barış görüşmelerine ev sahipliği yapmıştır. Ağustos ayında İran’ın yeni cumhurbaşkanı Ebrahim Reisi, ABD birliklerinin geri çekilmesini “yaşamı, güvenliği ve kalıcı barışı yeniden sağlamak için bir fırsat” olarak nitelendirmiştir. Bununla beraber Tahran yönetimi Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden sonra Taliban ile ticari anlaşma imzalayan tek ülkedir. 23 Ağustos’ta Afganistan’daki Taliban yönetimi, petrol ticaretinin devam ettirilmesi için İran ile anlaşmaya varmıştır. Anlaşmada İran’dan ithal edilen fosil enerji ürünlerinden (gazolin, dizel, LPG) alınan gümrük vergisinde %70’lik bir indirime gidildiği belirtilmiştir.
Fakat İran reformistleri ise Tahran yönetiminin Taliban ile yaklaşımını eleştirmiş ve Taliban’a karşı tutum sergilemesini istemişlerdir. İran Reformistlerin lideri ve eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, 11 Eylül’de yaptığı açıklamada, ülkesinin Taliban’a karşı tavır sergilemesi gerektiğini savunmuş, “Afganistan ve Pencşir’in direnişiyle birlikte Afgan halkının yükselen sesi olmalıyız.” ifadesini kullanmıştır. Tahran yönetimi pragmatik yaklaşımıyla Taliban arasında derin ideolojik farklılıklarına rağmen Kabil yönetimi ile işbirliğine girmiştir.
Hindistan
Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi bölgedeki bazı ülkeler için fırsatlar yaratırken Hindistan için zorluklar yaratmıştır. Bu zorluklardan en önemlisi Hamid Karzai ve Eşref Gani döneminde iyi ilişkilere sahip olan Hindistan’ın rakibi Pakistan ile yakın bağları bulunan Taliban’ın iktidara gelmesidir. Bu durum Hindistan’ın siyasi ve güvenlik endişelerini doğal olarak artırmıştır.
Kabil, Karzai ve Gani döneminde Hindistan’ın Pakistan etkisini dengelemek üzere bir politika izlemekteydi. Fakat yönetimin Taliban’ın eline geçmesi ile iki ülke arasındaki dengenin bozulmasının yanı sıra Hindistan’ın bölgeye yönelik politikası da neredeyse yıkılmıştır. Buna ek olarak Taliban ile yakın ilişkiler içerisinde olan Hindistan’ın bölgedeki rakibi Çin’in modern İpek Yolu projesi ile Güney Asya bölgesindeki etkisini arttırarak Yeni Delhi’yi zor duruma bırakacaktır.
Hindistan, son yirmi yılda Afganistan’daki ekonomik ve kalkınma çalışmalarına en çok katkı sağlayan ülkelerden biridir. Hindistan, Afganistan genelinde okullar, barajlar ve hastaneler başta olmak üzere farklı alanlarda 3 milyar dolardan fazla yatırım yapmıştır. Bununla birlikte Yeni Delhi binlerce Afgan öğrencinin Hindistan’da yüksek eğitim alabilmeleri için eğitim bursu sağlamıştır. Yeni dönemde Hindistan’ın en temel kaygısı, nüfusu Müslüman ağırlıklı Keşmir’de Hindistan yönetimine karşı savaşan grupların, Taliban’ın Afganistan’da ABD’ye karşı kazandığı zaferle cesaretlenmeleri ve ilham verici bir etki bırakacağıdır.
Bu sebepten dolayı Hindistan’ın Katar Büyükelçisi Deepak Mittal, Taliban’ın Doha’daki Siyasi Ofisi temsilcisi Şer Muhammed Abbas Stanekzai ile görüşerek Yeni Delhi’nin güvenlik endişelerini dile getirmiştir. Hindistan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Büyükelçi Mittal, iki tarafın Afganistan’da geride bırakılan Hintliler’in güvenliğinin yanı sıra Afganistan topraklarının hiçbir şekilde Hindistan karşıtı faaliyetler ve terör için kullanılmaması gerektiği konusundaki endişesini dile getirdi” ifadesini kullanmıştır. Açıklamada ek olarak “Taliban temsilcisi, büyükelçiye bu sorunların olumlu bir şekilde ele alınacağına dair güvence verdi” ifadesine yer verilmiştir.
Hindistan’da eğitim gören Stanekzai daha önce yaptığı açıklamada, Taliban’ın Yeni Delhi yönetimi ile siyasi ve ekonomik ilişkilere önem verdiğini ve bunun devam etmesini ifade etmiştir. Fakat Hindistan’ın Taliban yönetimindeki Afganistan’da rol almasını Taliban’ın ülkedeki uygulamaları ve dış politikası belirleyecektir.
Türkiye
Türkiye’yi endişelendiren en önemli konu Afganistan’daki istikrarsızlığa bağlı olarak yaşanabilecek göç dalgasıdır. Son yirmi yılda Afganistan’da yürütülen kalkınma çalışmalarına aktif olarak katılan Türkiye, Taliban’ın yönetimi ile geçirmesi ile gelişmeleri yakından takip etmektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan 7 Eylül’de yaptığı açıklamada “Biz şuan itibariyle Kabil havalimanın işletilmesiyle ilgili işin başından itibaren olumlu bir yaklaşım içerisinde olduk. Fakat geldiğimiz noktada o olumlu gelişmeler bizim açımızdan yok. Biz olumlu yaklaşımımızı koruyoruz. Gerçekten bizim prensiplerimize olumlu bir süreç devam edecek olursa biz de olumlu bir yaklaşım ortaya koyarız” ifadesini kullanmıştır. Buna ek olarak Erdoğan, Taliban’ın açıkladığı kabineye ilişkin, “Az önce biliyorsunuz buna kalıcı demek zor ama geçici bir Kabine açıklandı. Bu Kabine nereye kadar devam eder bilemeyiz. Bize düşen bu süreci dikkatle takip etmektir. Temennim tüm Afganistan halkı için hayırlı olması” açıklamasında bulunmuştur.
Öte yandan Taliban geçici hükümetinin Dışişleri Bakan vekili Emirhan Muttaki, 15 Eylül’de başkent Kabil’de ilk kez düzenlediği basın toplantısında, diğer ülkelerle olduğu gibi Türkiye ile de iyi ilişkiler kurmak istediklerini belirtti. Türk makamlarıyla irtibat halinde olduklarını dile getiren Muttaki, ”Türkiye’den beklentimiz Afganistan halkının yanında olması ve Afganistan’ın altyapı çalışmalarına, özellikle Kabil havalimanının yeniden inşa edilmesi konusunda yardım etmesi. Bu konularda Türkiye ile irtibat halindeyiz. En yakın zamanda görüşmelerimiz sonuçlanabilir.” İfadesini kullanmıştır. Uluslararası sisteme entegre olma çabasında olan Taliban yönetimi bu süreçte Türkiye’nin de kalkınma yardımlarının Afganistan’da yeniden başlamasını istemektedir.
Taliban yönetimi ve dünya ülkeleri arasındaki ilişkileri belirleyecek asıl konu, Taliban’ın komşu ülkeler dahil diğer ülkeler tarafından tanınıp tanınmayacaklarıdır. Bu arada başta ABD ve müttefikleri Taliban yönetimi ile ilişki kurmayı ve yardımların yeniden başlamasını Taliban’ın verdiği taahhütlere sadık kalmalarına bağlarken başta Çin, Pakistan, İran ve Rusya gibi ülkeler Taliban yönetimi ile ilişkilerini geliştirme yönünde çaba göstermektedirler. Fakat Afganistan’da gittikçe derinleşen ekonomik krizin uzun vadede geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açmaması için uluslararası toplum tarafından acil insani yardım müdahalesi yapılması gerekmektedir.