Is Pakistan Aware of the Gulenist Movement Threat? / Pakistan Gülen Hareketi Tehdidinin Farkında mı?

Paylaş

There are some countries whose names make you feel that you belong to them just like your country of nationality whenever you hear of them. There are some cities that make you feel at home where you were born and grew up, on whose streets you ran, fell down and bumped your head. There are also some nations that you feel you belong to just like your consanguine nation.

That’s how I feel when it comes to Pakistan, Karachi, Lahore, Islamabad… The second country that I feel at home on the earth other than Turkey is Pakistan. This does not only arise from our historical links with Pakistan, but also from the fact that it is a country where I proudly studied and lived for many years.

I did not break with Pakistan even after I turned back to Turkey. I missed Pakistan like I missed my homeland. While I was wandering on the streets of İstanbul and Ankara, I couldn’t help calling a halt to any Pakistani I came across and greeting them by saying ‘Ke Haal Hai’.

At each and every moment of my life in Turkey, I fulfilled my longing for Pakistan either by shaking hands with my Pakistani brothers I ran across or by dolefully listening to Nusret Fateh Ali Khan’s song ‘Kise Da Yaar Na Vichre’.

Deceased Moin Akhtar’s TV show ‘Moaf Ki Jayega’ on PTV, where I was a guest, was the first TV show I had ever made and been a guest on. I still watch it on youtube occasionally and reminisce about it dolefully.
I’m assertive about my love of and loyalty to Pakistan to the same extent that any Pakistani citizen is.

I was on cloud nine upon a phone call from Pakistan after the coup attempt in Turkey on July 15 made by Gulenist soldiers who had leached into Turkish Armed Forces. My friend on the phone said that a massive crowd in Karachi had got together to support Turkey and President Erdogan, and he asked me if I could get on the phone and address to the crowd. I answered ‘with pleasure’ and telephonically addressed to my brothers in Karachi who had fellow feelings for Turkey.

It was amazing to know that we were not alone and to hear the cries of my Pakistani brothers for Turkey and Erdogan. ‘I felt it in my bones’ I said to myself. I knew that our Pakistani brothers would not leave us in the lurch.
On July 15, 2016 Turkey had an incredible as well as a horrible night. We could not believe what happened and it’s still hard to believe.

Fethullah Gulen and his community, who opened schools and private tutoring schools after the 1980s under the guise of educating conservative students, reached into and took root a large number of pivotal institutions in Turkey such as justice, police department and Turkish armed forces within a period of 20-30 years.

Gulenist judges, prosecutors and police officers collaborated and wanted to disrupt the government by carrying out an operation against the Erdogan government on December 17, 2013 under the guise of fighting against corruption. However, they failed and Turkish people elected Recep Tayyip Erdogan as president with an overwhelming voting rate of 52%.

The main purpose was to disrupt Turkey, which had been continuously booming, developing, gaining economic and political independence and which reached to a status as to do foreign aid of 8 billion dollars, having paid all its debt to IMF. The purpose was also to stop Erdogan, who criticized the global system based on benefits and who struggled for change and challenged by stating that “The world is more than 5”.

Having failed in their operations on December 17, 2013, they attempted to obscure Turkey deeply and murder Erdogan just like a suicide attack on July 15, 2016 by galvanising into action their coconspirators that were rooted within Turkish armed forces. Erdogan luckily got away from the attempted assassination by only 15 minutes. The Parliament building was bombed. My wife, my children and I were fighting for our lives under the airstrike of fighter jets at 02:42 after midnight. Turkish people, who took to the streets despite the attacks of helicopters and tanks, laid claim to democracy, which resulted in 245 people martyrised.

Fethullah Gulen Schools are like a Trojan Horse

Fethullah Gulen is a so-called reverend, who finished primary school externally, made a circle of people through some sort of hypnotic methods and by exploiting religion and he was brought under the control of secret services. Under the directorship and coordination of secret services, Gulen established a global network of intelligence under the guise of schooling and education by opening schools in many countries from Africa to Europe and Asia. In each and every country he visited, he established intimacy with seniors of that country, collected intelligence and leaked them to necessary authorities.

Schools of Gulen movement are like a Trojan horse and Trojan viruses. By using these schools as a means, they settle into countries in the disguise of innocence, they infiltrate with the students they educate into the most confidential institutions and seize power of any institution within 20-30 years.
As a postmodern method of war, Global forces take control of and inactivate the target countries through such mechanisms as Fethullah Gulen that they create within that country rather than resorting to conventional war. By this way, the war they start becomes more predictable, cost-efficient and lossless.
May our Pakistani friends know it very well that Gulen schools are not there for the good of Pakistani children. If Pakistan does not want to undergo the same distress within no more than 15-20 years with the Pakistani justice, Pakistani police and army, and if they do not want their parliament building to be bombed, they need to take precautions before it’s too late.

Our bitter experiences must be a lesson for Pakistan.I love you Pakistan, I love you Karachi, Lahore, Islamabad, Multan …

Long live Pakistani-Turkish friendship.

………………………………………………………………………………………………………………………….

Kimi ülkeler vardır. Adını her duyduğunuzda kimliğini taşıdığınız ülke kadar ait hissedersiniz kendinizi. Kimi şehirler vardır doğduğunuz, büyüdüğünüz, sokaklarında koştuğunuz, düşüp başınızı kırdığınız kendi şehriniz gibi hissedersiniz. Ve kimi milletler vardır damarlarınızda kanını taşıdığını millet kadar kendinizi ait hissettiğiniz.

Pakistan, Karaçi, Lahore, İslamabad ve Pakistanlı denilince benim hissettiğim şeyler bunlar. Yeryüzünde kendimi Türkiye ile beraber ait hissettiğim ikinci ülke Pakistan’dır. Bu sadece Pakistan’la olan tarihi bağlarımızdan değil uzun yıllar büyük bir onur duyarak okuduğum, yaşadığım bir ülke olmasından da kaynaklanıyor.

Türkiye’ye döndükten sonra da Pakistan ile olan bağımı koparmadım. Pakistan’ı kendi doğduğum toprakları özler gibi özledim. İstanbul’un, Ankara’nın caddelerinde gezinirken  gördüğüm her Pakistanlı’nın önünü kesip ‘Ke Haal Hai’ demekten kendimi alamadım.

Türkiye’de olduğum her dem Pakistan’a olan özlemimi ya gördüğüm Pakistanlı kardeşlerimin ellerini sıkarak, ya Nusret Fateh Ali Khan’ın “Kise Da Yaar Na Vichre” parçasını büyük bir hüzünle dinleyerek giderdim.

Rahmetli Moin Akhtar’ın PTV’de konuk olduğum “Moaf Ki Jayega” programı hayatımda konuk olduğum ve yaptığım ilk  TV programımdı ve hala zaman zaman Youtube üzerinden izleyip hüzünle yad ederim.

Pakistan sevgimi ve bağlılığım konusunda her Pakistanlı ile yarıştıracak kadar iddialıyımdır.

Türkiye’de 15 Temmuz’da TSK içine sızmış Gülenist askerlerin darbe girişiminin ardından Pakistan’dan gelen bir telefon beni olağanüstü mutlu etti. Telefondaki dostum Karaçi’de büyük bir kalabalığın Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek için bir araya geldiğini ve telefonla bağlanıp kalabalığa hitap edip edemeyeceğimi sordu. Büyük bir onurla dedim ve bağlandığım telefonla Karaçi’de yürekleri Türkiye için çarpan kardeşlerime hitap ettim.

Yalnız olmadığımızı bilmek, Pakistanlı kardeşlerimin Türkiye ve Erdoğan haykırışlarını duymak olağanüstüydü. Biliyordum dedim içimden, Pakistanlı kardeşlerimizin bizi yalnız bırakmayacağını biliyordum.

Türkiye, 15 Temmuz 2016 akşamı inanılmaz bir o kadar da korkunç bir gece yaşadı. Yaşadıklarımıza inananmadık. Ve hala da inanmakta güçlük çekiyoruz.

1980’li yıllardan sonra muhafazakar öğrenci yetiştirme bahanesiyle Türkiye’de okullar ve dershaneler açan Fethullah Gülen ve Cemaati, 20-30 yıllık zaman dilimi içinde Türkiye’de Yargı, Polis Teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri gibi çok hayati kurumların içine sızarak hücrelendi.

Yargı ve Polis Teşkilatı içinde yapılanan Gülenci Hakim, Savcı ve Polis’ler işbirliği yaparak yolsuzluk bahanesi adı altında 17 Aralık 2013 tarihinde Erdoğan Hükümeti’ne karşı operasyon yaparak hükümetin önünü kesmek istediler. Ancak başaramadılar ve Türkiye halkı bu operasyon sonrasında %52 oranında oy vererek Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçti.

Asıl amaç büyüyen, kalkınan ekonomik ve siyasi anlamda bağımsızlık elde eden IMF’ye olan tüm borçlarını ödeyerek 8 milyar dolar dış yardım yapabilecek duruma gelen Türkiye’nin önünü kesmekti ve yine hedef “Dünya 5’ten Büyüktür” diyerek küresel menfaat sistemini eleştiren ve değişimi zorlayan meydan okuyan Erdoğan’ı durdurmaktı.

17 Aralık 2013 operasyonu ile başarılı olamayınca 15 Temmuz 2016’da adeta bir intihar saldırısı gibi  Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yapılanmış olan hücrelerini harekete geçirerek Türkiye’yi tamamen karanlığa sürüklemek ve Erdoğan’ın hayatına son vermek istediler. Erdoğan kendisine düzenlenen suikastten sadece 15 dakika ile kurtuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı. Eşim ve çocuklarımla birlikte Meclis’te gece saat 02:42’de uçakların düzenlediği hava saldırılarının altında yaşam mücadelesi verdik. Helikopter ve tank saldırlarına rağmen sokak ve meydanlara çıkan Türk Milleti 241 şehit vererek demokrasiye sahip çıktı ve Türkiye tarihinde ilk kez bir darbeyi önledi.

Fethullah Gülen Okulları Birer Truva Atıdır

Fethullah Gülen ilkokulu dışarıdan bitirebilmiş ve dini istismar ederek insanlar içerisinde bir takım hipnotik yöntemlerle çevre oluşturmuş ve bir takım gizli servislerin kontrolüne geçmiş sözde bir din adamıdır. Gülen kimi gizli servislerin yönetim ve koordinasyonunda Afrika’dan Avrupa ve Asya’ya bir çok ülkede okullar açarak okul ve eğitim adı altında küresel bir istihbarat ağı kurdu. Bulunduğu her ülkede o ülkenin üst düzey insanları ile yakınlık kurarak o ülke ile ilgili istihbarat toplamaya ve gerekli yerlere servis etmeye başladı.

Gülen Cemaatinin okulları birer truva atı ve trojen virüsleridir. Okulları bir kılıf olarak kullanarak ülkelere masum bir görüntü içinde yerleşiyor ve yetiştirdikleri öğrencilerle o ülkelerin en mahrem kurumlarına sızarak, 20-30 yıl içinde istedikleri kurumu ele geçiriyorlar.

Post modern bir savaş yöntemi olarak küresel güçler artık konvansiyonel savaş yerine hedef ülkeleri kendi içinde ürettikleri Fethullah Gülen vari mekanizmalarla ele geçirip devre dışı bırakıyorlar. Bu şekilde açtıkları savaş hem daha öngörülebilir, hem daha maliyetsiz, hem daha kayıpsız.

Pakistanlı dostlarımız şunu iyi bilmeliler. Gülen okulları Pakistanlı çocukların ve Pakistan’ın menfaatleri için orada değiller. Eğer Pakistan bundan çok değil 15-20 yıl sonra Pakistan Yargısı, Pakistan Polisi ve Pakistan Ordusu içinde benzer sıkıntıları yaşamak istemiyorlarsa, Pakistan Parlamentosu’nun bombalanmasını istemiyorlarsa çok geç olmadan bunun tedbirini bugünden almalı.

Bizim yaşadıklarımız Pakistan için en büyük ders olmalı.

Ve yaşasın Pakistan-Türkiye dostluğu…

İlgili İçerikler

Son Yazılar