Pakistan’ın demokrasi arayışı

Paylaş

Pakistan’ın idaresi “seçilmiş ve atanmışların yönettiği kurumlar arasındaki yapısal denge oluşturularak” seçilmişler tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu denge oluşturulduğu gün Pakistan militarist demokrasiden gerçek demokrasiye geçme adımını da atmış olacaktır.

Pakistan ve Hindistan’ın 1947 yılında iki ulus teorisinden yola çıkarak bağımsızlıklarını ilan etmelerinin üzerinden tam 71 yıl geçti. Pakistan’ın kurucu lideri Muhammed Ali Cinnah, İslami esaslara dayalı (!) ancak laik bir devlet anlayışını benimsiyordu. Bu düşüncesini hayata geçiremeden vefat edince de anayasa tartışmaları alevlenmiş ve yönetimin teşkilinde halkın iradesi hep geri planda bırakılmıştır. Cinnah’ın ani ölümü ile ortaya çıkan yönetim zafiyeti, daha önce sınırlı görevler ifa eden orduya Hindistan’a karşı ulusal güvenlik gerekçesiyle siyasete hükmetme cesareti vermiş ve Pakistan’da yeni bir ulusun inşa sürecine sekte vurmuştur. General Eyüp Han’ın 1958 darbesiyle Pakistan’ın ulusal güvenlik ve dış siyaseti, siyasetçilerin elinden çıkıp asker ve bürokratların tekeline girmiş, 1962 anayasası ile de ülkede güçlü bir devlet başkanlığı sistemine geçilmiştir.

Demokratik adımlar

Eyüp Han’a karşı girdiği seçimlerde zafer kazanan Pakistan Halk Partisi lideri Zülfikar Ali Butto, “Ekmek, Giysi, Ev” sloganları ve toprak reformu vaadiyle askeri vesayete karşı durabilme cesareti gösteren ilk siyasetçi olarak karşımıza çıkmaktadır. 1978’de askeri darbeyle devlet başkanı olan General Ziya ül-Hak, Doğu Pakistan’ın (Bangladeş) kaybedilmesinden sorumlu tuttuğu Pakistan’ın yenilikçi siyasetçisi Butto’nun idam kararını 1979 ‘da onaylamış daha sonra seçimleri boykot eden bütün siyasi partileri de süresiz kapatmıştı. 1988’de öldürülene kadar görevini sürdüren General Ziya ül-Hak sonrası Pakistan’da iktidar 30 yıl boyunca Butto ve Şerif ailesi arasında deveran etti.  Pakistan’daki siyasi yapılar, -Mevdudi’nin kurduğu Cemaati İslami Partisi’ni dışarıda tutarsak- daha çok, tepeden inme, feodal ağaların, dini cemaat liderlerinin veya şahıs merkezli aile partilerinin varlıklarını günümüze kadar devam ettirdiği oluşumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal örgütlenmesini gerçekleştiremeyen siyasi partiler (Pakistan İnsaf Hareketi (PTI) Hayber Pahtunva, PML-N Pencap, Pakistan Halk Hareketi (PPP) Sind) eyaletlerde başarılı, ulusal ölçekte başarısız olmuştur. Siyasi tarihinin yarısı askeri rejimle geçen Pakistan’ın en temel kurumu olan ordu, kendini ülkenin bekasının temel güvencesi görmekte ve bu güvenceyi siyasi alanla özdeşleştirme gayretine girerek ordu dışı çevrelerde de popülerliği hedeflemektedir. Politikacıların yolsuzlukları ve başarısızlığı ordunun ülke genelindeki popülaritesinin korunmasına yardımcı olmaktadır.  Pakistan’da askeri darbelerle ele geçirilen yönetimler halkın refah seviyesini artırmaktan çok, ülkeyi dini, milli ve hamasi duygularla motive ederek idare edilen bir hale dönüştürmüştür.

25 Temmuz’da gerçekleştirilen seçim sonuçları üç gün sonra Pakistan Seçim Komisyonu (ECP) tarafından açıklandı. 120 partinin yarıştığı ve 105 milyon seçmenden sadece 50-55 milyonunun katıldığı seçimlerde eyalet ve federal meclislerde yer alacak adaylar gelecek beş yılın kaderini belirleyecek. ECP’ye göre, 272 sandalyeli Pakistan Ulusal Meclisi’nde (NA) seçimin galibi İmran Han’ın partisi (PTI) 116, Şerif ailesinin partisi (PML-N) 64, Butto’ların partisi (PPP) 43, Dini partiler ittifakı, Birleşik Eylem Hareketi (MMA) 13 sandalye alabildi. Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi büyük siyasi partilerin güçlü hükümet çıkarabilecek sayıyı elde edememesi kendilerini küçük partiler ve bağımsız adaylara ve taleplerine mecbur bırakmıştır.

PML-N partisinin kalesi Pencap’ta Şerif ailesi ağır bir yenilgiye uğratılmadı. Pakistan nüfusunun yüzde 60’ına sahip ve iktidarı belirlemede önemli rol oynayan Pencap’ta PTI ile PML-N arasında hükümeti kurma yarışı ulusal meclisten önce başlamış olsa da seçimin adil ve dürüst olmadığını ifade eden Şahbaz Şerif, halkın kararına saygı duyarak bir sonraki seçimlerin hesabını ve hazırlıklarını yapmaya başlayacaktır. Yıllardır iktidara alışkın PML-N seçmenlerinin bu başarısızlığının faturasını kime keseceği merak ediliyor. Şahbaz’ın ağabeyi ile yaşadığı fikri ayrılıklar ve yolsuzluk soruşturmaları sürecinde ağabeyi Navaz’a yeterince destek olmadığı iddiaları seçim yenilgisi sebepleri arasında sayılıyor. Şerif ailesinin oylarının Lebbeyk ya Rasulullah Partisi’ne gittiği yönünde farklı görüşler de var. Navaz Şerif sonrası liderliği üstlenen Pencap Eyalet Başbakanı Şahbaz Şerif, seçimlerde sahip olduğu dört sandalyeden üçünü kaybederek siyasi hayatında girdiği en büyük sınavdan başarısız oldu.

İmran Han’ın zaferi

Oxford
Üniversitesi’nde politika ve ekonomi eğitimi alan, ailenin tek çocuğu, 1952 Lahor doğumlu,  İmran Han’ın siyasi popülaritesi, Pakistan Milli Takımı kaptanlığında 1992 yılında Dünya Kupası’nı kazandırmasıyla başladı. Londra sosyetesinin bir üyesi olarak geçirdiği yıllar ve Yahudi eşinin serveti, siyasi kariyerinin ilk yıllarında sıklıkla karşısına çıkmış̧ ve İmran Han, faaliyetlerinin Yahudilerce finanse edildiği suçlamasına maruz kalmıştır. 1995 yılında evlenip 2004 yılında boşandığı ve kendisine iki oğul veren eşi ünlü Goldsmith ailesinden Jemima Han twitter hesabından yaptığı paylaşımda 22 yıllık süreci şu ifadelerle özetliyor: “Tebrik ediyorum. Aşağılamalar, acımasızlıklar ve fedakarlıklardan sonra oğlumun babası 22 yıl sonra Başbakan oldu. Bu azim, inanç ve yenilgiyi kabul etmeme hususunda inanılmaz bir derstir. Şimdi mücadele siyasete girdiği ilk saikleri hatırlama” mücadelesidir.

Siyasi
sistemin çürümüşlüğüne karşı 1996‘da kurduğu Pakistan İnsaf Hareketi (PTI)’nin 1997 seçimlerinde milletvekili çıkaramaması İmran Han’a hayal kırıklığı yaşatsa da 22 yıl sonra kişisel karizması ile gençlerin, ekonomik kalkınma vaatleriyle orta sınıfın oylarını elde eden “Pakistan’ın en yakışıklı Başbakanına” iktidar kapıları aralanmış görünüyor.

Seçim ve dış politika

Orta Asya’dan Hint yarımadasına, oradan Ortadoğu’ya inen güzergahta yer alan güçlü bir ordu ve nükleer silaha sahip Pakistan, Çin Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) sonrası dünyanın en önemli stratejik noktalarından biri haline gelerek önemini daha da artırmıştır. Dış politika ve stratejik ilişkiler sivil hükümetler ve güvenlik kuruluşları arasında zor bir alan olarak kalmış ve bu alanlar her zaman kurumlar arası sürtüşmelerin ana kaynağını oluşturmuştur.

Pakistan askeri darbeler geleneğinde son halkayı 1999 yılında Navaz Şerif hükümetini deviren Perviz Müşerref oluşturmuş, İmran Han da Müşerref’in gerçekleştirdiği askeri darbeyi, -daha sonra desteğini çekmiş olsa da- yolsuzluklara ve politik mafya egemenliğine son verecek bir çözüm olarak savunmuştur. Şerif ailesinin varlık mücadelesine dönüşen “iktidar-derin devlet kapışması” diğer bir ifadeyle “yeni Pakistan’a giden yol”un ilk kez 2013 yılında Navaz’ın üçüncü kez başbakanlık koltuğuna oturmasıyla başladığı söyleniyor. Askeri vesayetin ülke yönetimini elinde tutma gayreti bilinse de bu gücün sorumluluğunu üzerine almak istemeyen vesayetin, bunu üstlenecek bir siyasi partinin ülke idaresinde kalmasını daha fazla istediği ortaya çıkıyor. Eski sivil hükümetlerin askeri vesayete karşı mücadelesi ve tecrübelerinin İmran Han tarafından dikkatle incelenmesi ülke istikrarı ve kendi iktidarının selameti bakımından ciddi önem arz etmektedir.

Pakistan ile ilgili her dakika yeni gelişmeler oluyor. Lebbeyk ya Rasulallah Partisi 12 Ağustosta protestolara başlıyor. İmran Han, Şerif ailesinin kalesi Pencap eyaletini de yönetecek sayıyı bağımsızların partisine katılmasıyla yakalayabilir. Hesap Verilebilirlik Mahkemesi Navaz’ın kardeşi Şahbaz’a da yolsuzluk soruşturması başlattı.

26 Temmuz sabahı hanedan hükümetlerinden sıkılan Pakistan halkının, bu seçimlerde yeni bir yüzle “Naye Pakistan mobarak/ Yeni Pakistan hayırlı olsun” naralarıyla “yeni Pakistan”a uyanma talebi bu seçimlerin belki de en büyük sürprizi oldu. Mecliste büyük vaatlerle ama sayılı sandalyelerle iktidar olabilecek İmran Han’ın Birleşik Halk Hareketi (MQM)  Belucistan Avami Partisi (BAP), Büyük Demokratik İttifak (GDA) ve bağımsızlarla oluşturacağı koalisyon hükümetinin halkın bu beklentilerini karşılayıp karşılayamayacağı merak ediliyor. İslamabad’da 2 Ağustos Perşembe günü toplanan beş muhalefet partisi, PTI partisine karşı «Büyük Muhalefet İttifakı” kurduklarını ve ortak başbakan adayı belirleyeceklerini açıkladı.

İmran Han’ın eski eşi Reham Han’ın “Kim seçilirse seçilsin o hükmetmeyecek” açıklamasında değindiği gibi Pakistan, seçilen bağımsız adayların dolayısıyla da bağımsızlara hükmeden güçlerin hakim olacağı bir döneme giriyor. Ordunun, siyaset ve siyasetçiler üzerindeki vesayetinin ardındaki dış politika ve savunma konusundaki refleksini anlayabiliriz. Ancak Pakistan’ın idaresi “seçilmiş ve atanmışların yönettiği kurumlar arasındaki yapısal denge oluşturularak” seçilmişler tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu denge oluşturulduğu gün Pakistan militarist demokrasiden gerçek demokrasiye geçme adımını da atmış olacaktır. Pakistan halkının yeni bir yüzle, Batı’dan gelecek danışmanlar ve yenilen partilerden devşirilen adaylarla eski sistemle yola devam etme görüntüsü veren bir iktidarı karşısında bulduğunda derin bir hayal kırıklığı yaşaması muhtemeldir.

İlgili İçerikler

Son Yazılar