Oldukça eski ve zengin bir tarihe sahip olan Hindistan aynı zamanda bir kültür merkezi olarak da bilinmektedir. Ekonomisi ve ülkenin jeopolitik konumu nedeniyle bölgenin önemli bir ülkesidir. Güney Asya’nın ikinci büyük nüfusuna sahip olan Hindistan tarih boyunca birçok dini ve etnik grubun merkezi olmuştur. Türklere ve Müslümanlara yabancı olmayan Hindistan en fazla Müslüman azınlığı barındırmaktadır.
7 Bölge ve 28 Federasyonla yönetilen ülkede 22 farklı dil kullanılmaktadır. Çok kültürlü ve çok dilli olan Hindistan ile Türkiye’nin ilişikleri çok eskilere dayanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlık forsunda Hindistan’da kurulan Babür imparatorluğu bir yıldız ile temsil edilmektedir. Aynı zamanda Hindistan’da halen Türklerin yaşadığı ve sayılarının yaklaşık 30 milyon civarında olduğu bilinmektedir.
Hindistan tarihinin önemli bir zaman dilimine tekabül eden Türk ve İslam hakimiyeti zamanından kalma tarihi eserler hala günümüze kadar varlıklarını sürdürmektedir. 300 yıldan fazla süren Müslüman ve Türk hükümranlığı ile halklar arasındaki akrabalık ve dostluk ilişkileri az da olsa hala varlığını sürdürmektedir. Tarihteki dostluk ve iyi ilişkiler daha sonra soğumaya ve unutulmaya başladı. Hint yarımadasını 17 yy.’da işgal eden İngiltere’nin hakimiyetiyle Babür devleti gücünü kaybederek yıkıldı. 1947 yılında sömürgeci İngiltere ülkeden çekildikten sonra tekrar ilişkiler gelişmeye başladı. Kısmen de olsa ortak tarih ve kültüre sahibiz. Son yıllarda bu ilişkinin istenilen seviyede olmasa da hatırı sayılır bir gelişme gösterdiğini ifade etmeliyim. Turizm ve ekonomi halkların arasında adeta bir lokomotif görevi görmeye devam ediyor.
Bölgede Türkler ve Müslümanlar varlıklarını kaybedip yerini dağınık Hindu grupları alınca İngilizlerin kışkırtmasıyla Hinduların Müslümanlara yönelik şiddet ve baskıları belli zaman sonra dayanılmaz hal aldı. İngiliz sömürgesine karşı Müslümanlar Hindularla birlikte savaştı. Ancak araya fitne ve ayrılıkçı fikirleri sokanlar ülkeden bir kısım Müslümanların ayrılmasına neden oldu. Sonunda Pakistan ve Bangladeş ayrılırken beraberinde Cammu Keşmir problemi günümüze kadar geldi.
Türkiye, Hindistan ve Pakistan’ın arasını bulabilir
Keşmir sorunu 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949’da Birleşmiş Milletler’e sunulmuş ve Keşmir için referandum kararı alınmıştı. Ancak Hindistan Keşmir Maharecesinin senedini öne sürerek 1956 yılında referanduma gidilmesini önlemiştir. 1947’den beri Keşmir meselesi yüzünden Pakistan ve Hindistan 3 kez kanlı savaşa girmiştir. Sonunda Keşmir, Hindistan, Pakistan ve Çin arasında 3’e bölünmüştür. Hindistan’ın Keşmir’deki insan hakları ihlalleri ve silahlı güçlerinin savaş suçu işlemesi nedeniyle bu durum dünya tarafından esefle takip edilmektedir.
Pakistan’ın iyi ve güvenilir dostu olan Türkiye burada devreye girebilir. Son zamanlarda Hindistan ile gelişen iyi ilişkiler neticesinde savaş olmadan iki ülke arasındaki problemleri çözebilir. Gerek Hindistan, gerek Pakistan ve gerekse de Keşmir tarafından kimse mağdur olmadan bu sorunu hakkaniyetle sadece Türkiye çözebilir.
Hindistan ile ilişkilerimizin hak ettiği seviyede olmadığını açıkça ifade etmeliyim ancak ilerlememesi için hiçbir sorun yok. Türkiye tüm dünya ile entegre olduğundan herkesle ticari ve kültürel ilişki içindedir. Hindistan ve Türkiye halkları birbirini tanıyor. Bundan dolayı arada çok fazla engel bulunmamaktadır. Sadece birileri ön adımı atmalı ve geriden gelenler de bu olumlu adımları takip etmeli. Birçok vatandaşın evinde Tac Mahal’ın resmi bulunmaktadır. Hemen hemen her Türkiye vatandaşı Tac Mahal’in yanında Kırmızı Minareyi, Varanasi’deki Ganj Nehrini ve Raj Kapoor’un “Awara” filmini bilir.
Bölgedeki Müslümanlarla ilişki hiçbir zaman tam olarak kesilmedi. Kurtuluş savaşı zamanında Hintli Müslümanların kendi aralarında toplamış olduğu yardımları daha sonra Türk halkına göndermesi tarih kitaplarında ve makalelerde şükranla anlatılmaktadır. Ülkede yaklaşık 350 milyon Müslüman nüfusun bulunmasıyla Hindistan ile Türkiye’nin çok fazla ortak noktasının olduğu bir gerçektir.
Ticaret hacminin çok az olduğu Hindistan ile ortak yatırım ve üretim yollarını denemeliyiz. Özellikle uydu ve uzay sanayi alanında Hindistan’ın tecrübesinden yararlanmalıyız. Yazılım ve bilgisayar teknolojisinin diğer Asya ülkelerine göre daha ucuz ve rantabl olduğu için bu konuda ortak yazılım teknolojisi alanında işbirliği yapılabilir. Her şeyden önce iki ülke dış politikada ortak hareket edebilecek zemini oluşturmalıdır.
Ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmeliyiz
Modern tarım ve ziraat alanında ortak işbirliğine giderek her iki toplum ve bölge ülkelerine katkı sunabilirler. Askeri alanda işbirliğine gidilebilir ancak burada dost ve kardeş Pakistan’ı incitecek adımlardan uzak durulmalıdır. Her iki ülke arasında köprü olabilecek ve sorunları tarafsız bir şekilde Türkiye’nin çözebileceğini unutmamak gerekir.
Siyasi iyileşmenin önünü açmak için mutlaka sanayi ve ticari ilişkilerin önü açılmalıdır. Hindistan’ın bize, bizim de Hindistan’a öğreteceğimiz birçok alan bulunmaktadır. Bunların başında tarım ve hayvancılık gelmektedir. Her iki ülkenin de çay üreticisi olduğunu düşünerek bu alanda çok daha verimli sonuçlar alınabilir. Hindistan’da her ne kadar hayvan fazla ise de bu konuda oluşmuş bir endüstrinin olmadığını görüyoruz. İneğin kutsal kabul edildiği ülkede büyükbaş hayvanın yerine küçükbaş hayvan çiftliği ve işletimi gibi konularda Hindistanlı yatırımcılara entegre tesislerin yanında, çiftliklerin işletilmesi konusunda eğitimler verilebilir. Ülkemizin ihtiyacı olan demir yolu yapımı konusunda en iyi partnerlerden birinin Hindistan olduğunu düşünüyorum.
Hindistan’ın alt yapısının durumu göz önüne alındığında alt yapı ile birlikte inşaat sektöründe Türk müteahhitlerin imza atabileceği yüzlerce proje vardır. Bu alanda ülkede 1 trilyon dolardan daha fazla yatırıma ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir. Bununla birlikte otoyol ve havalimanı inşaatları alanında Türkiye’nin engin tecrübesinden Hindistan da yararlanabilir. Ülkedeki elektrik sıkıntısının giderilmesinde yine ülkemizin bu alanda ün sahibi olan firmaları devreye girebilir.
Deniz taşımacılığı alanında aralarına Pakistan’ın limanlarını da katarak Hindistan ile ortak taşımacılık ve depolama işlemleri yapılabilir. Ayrıca petrol arama ve çıkarma teknolojisine sahip olan Hindistan’dan bu konuda istifade edilebilir, hatta ortak projelere imza atılabilir. Ekonomik işbirliğinin yanında özellikle inşaat, pamuk, bilgisayar yazılımı, işlenmiş tarım ürünleri, ilaç, kimyasallar, telekomünikasyon ve otomotiv sektörlerinde karşılıklı teşvikler oluşturulmalıdır. Yaklaşık 7 milyar dolar olan ticaret hacmimiz zaman zaman düşüş gösterse de bu rakamı en azından 4 katına çıkmak için zemin ve imkan olduğunu düşünüyorum.
Hindistan’daki islamofobia engellenmelidir
Hindistan ile her alanda işbirliği ve ticaretimizi arttırmamıza engel bulunmamaktadır. Bununla birlikle Hindistan’ın Pakistan ve Afganistan politikası ile Keşmir ve ülkedeki Müslüman azınlıklarının haklarının korunması dışında hiçbir sorun bulunmamaktadır. Hindistan genelinde özellikle politik arenada artan İslam ve Müslüman düşmanlığı gittikçe toplumlar arasında derin ve onarılamaz yaralar açmasına sebebiyet veriyor. Bu tablo ortadan kaldırılıp dostluk kazanabilir.
Fanatik Hindu ve Milliyetçi kanadın körüklediği İslamofobia ve Müslüman karşıtlığı yasa ile yasaklanmalı ve halkların kardeşliği için barış zemini oluşturulmalıdır. Pakistan ile olan husumet yerine ilişkiler seviyeli iyi komşu ilişkisine dönüşmelidir. Bölgede oluşabilecek bir savaş nedeniyle Hindistan’ın İslam dünyasından dışlanacağı göz önüne alınmalıdır. Böylesi istenmeyen durumdan toplumların etkileneceği muhakkaktır. Bundan dolayı sorunların diyalogla çözülmesi gerekmektedir
Terör örgütleri her iki ülkenin topraklarını kullanarak kanlı eylem yapıyorlar. Daha sonra ise her iki devlet birbirlerini suçluyor. Oysa ortak hareket ederek terörün sonunu getirebilirler. Bu konuda engin tecrübesi olan Türkiye her iki tarafa da eğitim ve her türlü desteği sağlayabilir. Yeter ki fanatik ve savaş yanlısı olan lobilerin tesirinden kurtulmaya karar verilsin. İki ülke de terör ve anarşiden çok çekti ve enerjilerinin tükenmesine neden olduğu bir gerçektir.
Hindistan ile yapılacak tüm anlaşma ve ortaklıkların ana hattını Pakistan ve Afganistan dengesinin korunması oluşturmalıdır. Bu denge gözetilmezse bölgede kadim dostlarımızı incitir ve onları yalnız bırakmış hissi veririz ki, bu da bizim dış politikamıza çok büyük zarar vereceği gibi kendimizi ve tarihimizi de inkar etmiş oluruz. Bölgenin kalkınması ve refahı için tarafların bir araya gelmesiyle ve herkesin eşit hakka sahip olmasıyla ancak tesis edilebilir.