Hint yarımadasıyla ilgilenmeye başladığım 1987 yılından beri Babri Cami ve etrafında oynanan şeytanca planları takip ediyorum. Bu takibimde her daim en önde olan bir figürü görüyorum. O da ülkenin şimdiki başbakanı Narendra Modi’dir. Bu adam tüm siyasi hayatındaki basamakları İslam ve Müslüman karşıtlığı sayesinde aşarak başbakanlık koltuğuna oturan aşırı fanatik ve terörist birisidir. 1992 yılında fanatik Hindularca hunharca yıkımı gerçekleşen Babri Camisi’nin baş azmettiricileri arasında da Modi bulunuyordu.
Dünyada başını Siyonistlerin çektiği İslam düşmanlığı (İslamofobi) akımını kendine kalkan edinen ve ülkenin başbakanlık makamını ele geçiren Modi devletin tüm imkânlarını kendi amacı doğrultusunda kullanarak ülkede yaşayan yaklaşık 350 milyon Müslümanı bir şekilde etkisiz hale getirmek istiyor. Bu hukuksuzluğu inanmış olduğu sözde Hindu tanrıları adına yapıyor. Bununla birlikte yapmış olduğu ve azmettirerek işletmiş olduğu her cinayet kendisine oy ve devlette koltuk kapma olarak geri dönüyor. Bundan dolayı Modi terör eylemlerinden vazgeçmiyor. Terör eylemi yaptıkça güçleniyor ve güçlendikçe de daha kötüsünü yapıyor.
Yıllardan beri Babri Camisi hakkında yazıyorum ve birçok yerde konuşma yaptım. Gelişmeleri üzüntüyle takip ediyorum. Yazdıklarımla Modi’nin çok güçlü bir kışı olduğu anlaşılmasın. O sadece iyi bir maşa. İngiltere, ABD ve dünyanın başına bela olan katil İtrail rejiminin kulağına fısıldamış olduğu katliamları yönettiğinden önde görünen bir aktör gibi algılanıyor. Yoksa bu adam zavallı kukla ve soğukkanlı bir katilden başkası değildir.
Söz konusu Babri Camisi 1528 yılında Babür Şah tarafından Mir Baki ismindeki mimara yaptırılıyor. Kısa zamanda tamamlanan mescit Müslümanların ibadetine sunuluyor. Ülkede koca Babür İmparatorluğunu kuran Babür Şah ayni zamanda adaletli ve yerel halkın inançlarına saygı duyan önemli bir devlet adamıdır. Bundan dolayı caminin yapıldığı yerde iddia edilen Hindu Tanrısı Rama’nın tapınağı olduğu iddiası büyük bir yalan ve iftiradan ibarettir.
Fitnenin temelinde İngiliz parmağı var
Bu yalan ve iftira 1800’lu yıllarda Hint Yarımadasını işgal eden emperyalist İngilizler tarafından ortaya atılıyor. Çünkü işgale tek karşı çıkan Müslümanlardı. Şeytanı kıskandıracak kadar şer oyunların peşinde olan İngilizler yerel halkı yanına çekmek ve Müslümanlarla savaştırmak için bunun gibi onlarca yalan üreterek halkın arasına fitne tohumları saçmıştır. Babri Camisi de bunların başında gelmektedir. Bugünkü kavganın temeli yukarıda izah ettiğim gibi işgal zamanına dayanmaktadır. Tamamen iftira ve halkı birbirine kırdırmak için üretilen masa başı üretilen asparagas bir fitnedir.
Gördüğü her şeyi tanrı olarak kabul eden ve fazla kafası çalışmayan Hinduları kendilerine sadık uşak haline getiren İngilizler sıkıştığında hep bu tür iftira ve ihtilafları gündeme getirmiş ve Müslümanları bertaraf etmiştir. İngilizlerin kışkırtmasından faydalanmak isteyen Hindular 1853 yılında mahkemeye ayni yalan ve beyana dayanan argümanlarla gitmişler. İngilizlerin kışkırtmasına ve bu yalanın etrafa yayılmasına sebep olmalarına rağmen İngiliz Sömürge Mahkemesi verdiği kararda bu yerin Babur Şah adına yapılmış bir camii olduğunu teyit etmişti.
Hindistan hariciyesinde çalışan bir diplomatla bu konuyu konuştuğumda yukarıdaki cümleleri kurarak ilave olarak şu soruyu sormuştum. ‘ Eğer İngilizler buranın tanrı Rama’nın yeri olduğuna inanıyorsa ve ellerinde böyle bir delil varsa ve de Hinduları çok seviyorlarsa neden kendileri bu yeri yıkıp tapınak haline getirmedi de hep bu işin edebiyatını yaptı’? dediğimde diplomat dostum bana hak verdi. ”İngilizleri bilmez misin çok konuşurlar ama insanların işine yarayacak iş yapmazlar” demişti.
Birçok aklı başında olan Hindistanlı entelektüel ve insaf sahibi Ayodhya kentinde bulunan Babri Camisi’nin tanrı Rama adına yapılan tapınağın üzerine yapıldığına inanmıyor ve bunun büyük bir yalan olduğuna inanıyor. Aslında bunun böyle olduğunu Hindistan mahkemeleri de teyit etmiştir. Yıllardan beri devam eden mahkemelerden Modi ve fanatik Hindular istediği kararı çıkartamamıştır. Tüm devlet ve yargı ellerinde olmasına rağmen hukuk dışı karar almaları mümkün olmamıştı. Ancak aradan yıllar geçtikten ve ülkenin tüm yargı organlarına hukukçu değil Hindu militanı yerleştirdikten sonra Ekim ayının sonunda böyle hukuksuz bir karar çıkartabildiler.
Karar Hindistan tarihine kara bir lekedir
Hindistan Yüksek Mahkemesi Babri Camisi’nin bulunduğu arazinin Hindu tapınağına verilmesi yönünde son derece talihsiz ve hukuksuz bir verdi. 1992 yılında kubbesi ve ana binası kısmen yıkılan, daha sonra caminin ikiye bölünerek bir kısmına korsan tapınak yapılan yerin tamamen Müslümanların elinden çıkması, yalancı ve fanatik Hinduların eline geçmesi mahkeme kararıyla onaylanmış oldu. Bu Hindistan tarihine vurulmuş kara bir lekedir. Kimse zafer kazandığını zannetmesin. Bu karar Hindistan’ı ileride çok zora sokacaktır.
Ülkenin aslı unsuru olan Müslümanların tarihi camisini hukuk ayaklar altına alınarak gasp etmek utanç verici bir durumdur. Sahtekârlıklarla ve devletteki çıkar mekanizmalarını kullanarak elde edilen bu imtiyazın hesabı mutlaka bir gün sorulacak. Karar karşısında utanmadan dans eden Hindu çapulcuları her şeyden önce kendi ülkelerine zarar verdiğini bilmelidir.
Aslında hukuksuz karar verdiğini bilen mahkeme arazının tapınak yapılması için Hindu Vakfı Ram Janmabhoomi Nyas‘ın mütevelli heyetine verileceğini, bununla birlikte Müslümanlara da Ayodhya, Faizabad kentinde 2 hektarlık arazi tahsis edileceğine hükmetti. Eğer bu arazi Hindu tanrısının yeri ise ve caminin burada yapılması hukuksuzsa o zaman neden Müslümanlara yeni cami yapılması için arazi tahsis ediyorsunuz? Onlarda bu kararın hukuksuz olduğunu ve siyasi baskı sonucunda karar verdiklerini aslında izhar etmiş oldular.
Hiçbir delil ve tarihi vesikaya dayanmadan, hatta zamanın İngiliz Sömürge Mahkemesinin “bu yerin Rama’nın tapınağı değil Babri Camisi olduğuna” dair kararına rağmen hukuksuz bir şekilde gasp edilmesi ülkenin temeline dinamit koymakla eşdeğer olduğuna inanıyorum. Böyle aptalca ve faşistçe bir karar olmaz. İnançlar birbirine saygılı olmalıdır. Yıllarca Hindistan’ı yöneten Müslümanlar hiçbir zaman Hindulara, Budistlere, Hristiyan ve diğer dinlere ayrımcılık yapmamış onların tanrılarına laf etmemiş ve ibadethanelerine zarar vermemiştir.
Modi ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi
Aslında ırkçı ve fanatik Hindular çok önceden beri bu eyalette kendi başlarına ve sadece Hindu inanç sahiplerinin yaşadığı bir yer olması için çalışma yaptığını biliyoruz. Bu da o adımlardan bir tanesidir. Bugün Uttar Pradeş eyaletinde yer alan Ayodhya kenti aslında bir İslam beldesiydi. Bu yerin adı da Faizabad’dır. Yine hukuk ayaklar altına alınarak kadim kentin adı değiştirilerek tarihi gerekçelere uymayan uyduruk Hintçe bir isim verildi, adı “Ayodhya” olarak ilan edildi. Sözde tanrı Rama’nın doğum yeri olarak kabul edilen bu kent fanatik Hindular tarafından kutsal olarak kabul ediliyor.
Mahatma Gandhi’nin İngiliz sömürgesine karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesine sadece Hindular değil Müslümanlarda destek vermiştir. Hindistan’ın temel kurucu unsurlarından birisi Müslümanlardır. Burası Hindu dinine mensup olanların tek başına sahip olacağı bir toprak parçası değildir. Modi arkasına Siyonist katil İtrail ile emperyalist ABD’yi alarak bugün istediğini elde etmiş gibi gözüküyor ancak ülkenin “temel insan hakları” beyanına ihanet etmiştir.
Ayni karanlık ve ırkçı zihniyet Cammu Keşmir’de hukuksuz ve usulsüz karar gereği bölgede hayatı yaşanmaz hale getirdiği yetmezmiş gibi, Assam’da yaklaşık 4 milyon kişinin yurtsuz kalması için yine hukuk kullanılarak oyun hazırlığının öncesinde Ayodhya’daki tarihi Babri Camisi’nin tamamen yıkılması ve yerine tanrı Rama’nın tapınağının yapılması tam bir akıl tutulmasıdır. Bu aptalca ve hukukla bağdaşmayan kararların hepsi ülkeyi iç savaş eşiğine getirmektir. Hindistan gibi binlerce etnik ve dini grubun yaşadığı bir ülkede alınabilecek düşmanca ve ahmakça bir karar olduğunu düşünüyorum.
Modi Netanyahu gibi soğukkanlı bir katildir
Yüksek Mahkemenin aldığı bu karar Hindistan’ın çıkarına değil aksine iç savaşa sürüklenmesini hızlandırmak için emperyalist ve savaş yanlısı güruhların zorlamasıyla verilen bir karar olduğunu zannediyorum. 1992’deki Modi ve fanatik Hinduların çıkardığı olaylarda yaklaşık 2 bin kişi hayatını kaybetmişti. Şimdi ayni olayların patlak vermesini isteyen Evangelist ve Siyonist çevreler ellerini ovuşturup durduklarından eminim.
Netanyahu gibi soğukkanlı bir katıl olan Modi çıkacak bir iç savaştan yine kendisinin karlı çıkacağını zannediyor. Böylesi bir kaos ve gerilimden yararlanarak ülkedeki tüm Müslüman, Sih ve hatta Hristiyan nüfusun yok edilmesi düşünülüyor. Sonunda ülkenin bir “Hindu Devleti” olduğu ilan edileceği hesaplansa da böyle aptalca ve canice bir kalkışmanın olmamasını temenni ederim. Eğer Modi böylesi kaotik bir savaşın fitilini ateşlemiş olursa kendisi bu işin sonunu göremeyeceğinden eminim.
Kubbesi yıkılan ve binanın ana gövdesi zarar gören tarihi Babri Camisi’nin aslına uygun olarak yapılması gerekirken, yıkılıp yerine tapınak yapılmasına karar verildi. Bu karara Bileşmiş Milletler Eğitim, Bilim, Bilim ve Kültür Örgütü olarak bilinen UNESCO ve diğer kurumların hiç birinden ses çıkmaması düşündürücü ve bir o kadar da üzücüdür.