İmran Han’ın ABD ziyareti ve Pakistan’ın yeni dış politika vizyonu

Paylaş

Kötü bir dönemden geçen ABD-Pakistan ilişkilerinde yeni bir başlangıç arzusuyla Washington’u ziyaret eden İmran Han, “Yeni bir başlangıç” kadar kapsamlı olmasa da, beklediğinden fazlasını elde etti.

Pakistan Başbakanı İmran Han göreve geldikten neredeyse bir yıl sonra Washington’a üç günlük bir resmi ziyarette bulundu. Pakistan ordusunun komuta kademesinin de eşlik ettiği Başbakan İmran Han, kötü bir dönemden geçen ABD-Pakistan ilişkilerinde yeni bir başlangıç arzuladıklarını söyledi. “Yeni bir başlangıç” kadar kapsamlı olmasa da, İmran Han’ın bu ziyaretinde beklediğinden fazlasını elde ettiği söylenebilir.

İmran Han’ın “geçmişte Pakistanlı siyasetçilerin söylediği ciddiye alınmazdı çünkü gerçek gücün orduda olduğu söylenirdi; ancak artık öyle değil, ben burada ordu adına da konuşuyorum” şeklindeki beyanı dikkate değer, ama oldukça iddialı ve erken bir söylemdi. Afganistan konusunda “ordumuzla aynı fikirdeyiz” ve “Afgan politikamızda ‘stratejik derinlik’ hedefinden vazgeçtik” demesi de hoştu, ama epey iddialı söylemlerdi.

Hemen her liderin Beyaz Saray’ı iç ve dış politikaya dair bazı beklentilerle ziyaret ettiği açıktır. Beyaz Saray’dan randevu almak bile aktörleri iç siyasette güçlendirebilir. Pakistan başbakanının ekibinin de bu ziyaretin hem iç hem de dış siyasette önemli yansımaları olacağını bildiği, ziyaretin olumlu geçtiği algısının yayılması için gösterilen çabadan anlaşılıyordu. İmran Han hükümetinin bu ziyaretten, Batı medyasında, akademi çevrelerinde ve sivil toplum kuruluşlarında zaman zaman dile getirilen ifade, toplanma ve medya özgürlüğüne yönelik kısıtlamalara dair eleştirilerin Trump yönetiminde karşılık bulmadığı, dolayısıyla iç politikada attıkları adımların Trump yönetimince tasvip edildiği sonucunu çıkaracakları en başta söylenebilir.

ABD Başkanı Trump’ın, Hindistan Başbakanı Modi’nin Keşmir konusunda yakın zamanda kendisinden arabulucu olmasını istediği iddiasıyla da birleşince, bu ziyaret İmran Han hükümeti için beklenenden çok daha eğlenceli geçti. Yine de Pakistan Trump’ın (Keşmir sorununun çözümünde arabuluculuk teklifi iddiasında olduğu gibi) pozitif cümlelerine çok önem atfetmemek gerektiğini bilmeli. ABD Başkanı göreve geldiğinde, telefonla konuştuğu dönemin Başbakanı Navaz Şerif’e ve Pakistan’a övgüler yağdırarak herkesi şaşırtmıştı. Ardından “Pakistan’ın ABD’den milyarlarca dolar yardım almasına rağmen teröre karşı savaşta ve Afganistan’da ABD’yi sırtından vurduğunu” söyleyerek Pakistan’a yapılan resmi yardımı kesmesi ise uzun sürmemişti. Başkan Trump’ın Keşmir yorumu, Hindistan’ın Amerikan mallarına uyguladığı gümrük tarifesinin yüksekliğinden duyduğu kızgınlıkla ve/veya “müttefiklikte samimiyse Afganistan’a asker göndermesi gerekir” dediği Hindistan başbakanından cevap alamamasıyla alakalı olabilir. Yine de Pakistan başbakanının yanında yaptığı Keşmir yorumu Pakistan tarafını memnun etmeye yetti.

İmran Han’ın Washington ziyareti Pakistan diasporasının başbakana desteğini de bir kez daha gözler önüne serdi. İmran Han da bunun farkında ve bunu hem iç siyasette ve ekonomide hükümetine yönelik doğrudan desteğe hem de Pakistan adına Washington’da lobi faaliyetlerini yeniden canlandırmaya tahvil etmek istiyor. İmran Han bu ziyaretinde de ana omurgasını eğitimli, şehirli, Batılı kültüre yakın, ekonomik durumu nispeten iyi destekçilerinin duymayı hep özlediği doğru cümleler kullandı. Kendisinden önceki hükümetlerin “siyaset mafyası” olduklarını, Şerif’lerin ve Butto’ların hükümette oldukları yıllarda bulaştıkları yolsuzlukların Pakistan’ın milli zenginliğini yok ettiğini, kendisinin insan sermayesine (eğitime ve sağlığa) yatırım yapmak ve ülkeyi modernleştirmek istediğini, Batılı devletlerle “eşitler arası” bir ilişki kurmak istediğini, kimseden yardım dilenmediğini ve dilenmeyeceğini, Afganistan’da barışı çok arzuladıklarını söyledi ve Hindistan’a da zeytin dalı uzattı. Ancak İmran Han’ın söylemiyle gerçekler arasında, bazı konularda ciddi bir uçurum var.

Pakistan yaşadığı ekonomik krizin şiddetli etkilerini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin’den sağladığı acil ekonomik yardımlarla savuşturabildi. Bu da Navaz Şerif dönemi uygulamaların tekrarından ibaretti. İmran Han ABD ile Soğuk Savaş ve sonrası dönemin “tek seferlik, para karşılığı politika desteği ilişkisi” konseptinden çıkıp anlamlı, eşitler arası bir ilişki kurmak istediğini söylerken, (ABD’nin onayı olmadan gerçekleşmesi muhtemel olmayan) IMF mali yardımından ötürü, aslında tam da öyle bir ilişki kurmuş oldu. Trump yönetiminin göreve geldikten sonra durdurduğu askeri eğitimi ve desteği ve yıllık ekonomik yardımı yeniden başlatmak da aslında ziyaretin amaçları arasındaydı.

İmran Han’ın “geçmişte Pakistanlı siyasetçilerin söylediği ciddiye alınmazdı çünkü gerçek gücün orduda olduğu söylenirdi; ancak artık öyle değil, ben burada ordu adına da konuşuyorum” şeklindeki beyanı dikkate değer, ama oldukça iddialı ve erken bir söylemdi. Afganistan konusunda “ordumuzla aynı fikirdeyiz” ve “Afgan politikamızda ‘stratejik derinlik’ hedefinden vazgeçtik” demesi de hoştu, ama epey iddialı söylemlerdi. Ziyaret sırasında Birleşik Devletler Barış Enstitüsünde (USIP) yaptığı konuşmada, İran’a karşı olası bir askeri harekata (kendisinden önce gelen her hükümet gibi) karşı olduğunu beyan edip, bir yandan da “İran’la ilişkilerimiz sıcak değil ama yolunda” derken, İran ve Suudi Arabistan arasında yıllardır sürdürülen eski pragmatik politikayı teyit etti.

ABD kurumları arasında Afganistan’daki ABD varlığının geleceğine dair süren (Obama döneminde başladıktan sonra devam eden ve ordunun başkanları çekilmeme yönünde köşeye sıkıştırdığı) çekişme devam ederken, İmran Han Trump yönetimini ekonomik yardımı (doğrudan yıllık ABD yardımı ve IMF desteği) ve askeri eğitim ve destek programını başlatmaya ikna ederse, bu hükümet için önemli başarı olur. Bu aynı zamanda, Afganistan söz konusu olduğunda ABD yönetimlerinin ellerinde ne kadar kısıtlı araç kaldığını ve ABD ordusunun politika belirlemedeki etkisini de gösterir; ama yine de Pakistan için başarı olur. Ayrıca Pakistan Afganistan’daki barışa istediği ölçüde samimiyetle yardım etsin, bölgede çatışmanın devamını isteyecek o kadar çok (ABD içi ve dışı) aktör var ki Pakistan’ın istemeden neden olabileceği bir barıştan korkmasına gerek yok. Yani “Afganistan’da barışı istemek” Pakistan için her koşulda doğru politika.

Pakistan Genelkurmay Başkanı’nın bu ziyarette ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine karşı çıkan ABD’li Senatör Lindsay Graham ve Irak’ın işgali sonrasında başlayan direnişin adını doğru koyan ilk kişilerden olan ve o dönem Irak’ta askeri varlığı arttırmaktan yana olan Emekli General (ve yeni-muhafazakar) Jack Keane ile görüşmesi de dikkate değer adımlardı.

Nihayetinde, Pakistan’ın bu ziyaretle ortaya koyduğu yeni bir dış politika duruşu var gibi görünüyor: İmran Han hükümeti hususen Afganistan-Pakistan ve aşırıcılık/militan gruplar ilişkisi gibi çetrefil konularda, özellikle ABD nezdinde, savunmada kalmayı bırakıp taarruza geçmiş durumda. AA

İlgili İçerikler

Son Yazılar