Kissinger’ın kehaneti ve Pakistan

Paylaş

ABD, İran karşıtı müttefiki Suudi Arabistan üzerinden Pakistan’ı dize getirme yoluna gidebilir. Böylelikle Hint okyanusu ve Körfez ülkeleri üzerinden egemenliğini Orta Asya’ya kadar genişletecek olan ABD, Avrasya rüyası gören Rusya ve Hint Okyanusu’na inme sevdasıyla tutuşan Çin’i bu savaşın içine çekerek Kissinger’ın kehaneti gerçekleştirebilir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin 37. Başkanı Richard M. Nixon döneminde (1969-1974) en parlak Dışişleri Bakanlığı görevini sergileyen Henry Kissinger, uluslararası ilişkilerde sözüne kulak verilen bir politikacı. 95 yaşına merdiven dayadığı bu günlerinde onun adına ortaya ilginç bir iddia atıldı. “Üçüncü Dünya Savaşı yolda ve bunun başlangıç noktası İran olacak” sözünün Kissinger’a ait olup olmadığının teyidinden çok, bu iddiada yer alan savaşın gerçekleşme olasılığı ve Pakistan’ın bu iddianın neresinde yer alabileceği hususu üzerinde durmak istiyoruz.

Soğuk Savaş sonrası Rusya ile içli dışlı olan “bağlantısız” Hindistan, Rusya’nın Güney Asya’da bir egemen güç hegemonyasına dönüşme tehlikesine karşı ABD’yi harekete geçirdi. ABD ise bir yandan Hindistan’a maddi yardımlar yaparken diğer yandan Pakistan’ı bölgede çıkacak olası bir güç savaşı karşısında denge unsuru olarak kullanabilmek amacıyla her bakımdan destekledi. Ancak Pakistan’la müttefiklikleri zayıflayan ABD, Çin’e karşı Hindistan’ı “küresel denge unsuru” olarak kullanmaya kararlı görünüyor. Pakistan’ın, hiçbir başbakanın beş yıllık görevini tamamlayamadığı siyasi atmosferinde kronikleşen siyasi hastalıklar mevcut. Halkın çoğunluğunun oyu ile iktidar olan Navaz Şerif’in geçtiğimiz Ağustos ayında, dürüst ve güvenilir olmadığı gerekçesi ile başbakanlıktan azledilişi, yıllarca müspet/menfi askeri vesayet altında yönetilen Pakistan siyasetinde normalleşmenin önüne çıkan önemli bir engel.

Son zamanlarda Pakistan’da yaşanan bu siyasi depremi, ABD’nin ulusal güvenliği, Afganistan Savaşı stratejisi ve Asya Pasifik enerji transit yollarını kontrol etme çabasından ayrı düşünmek çok doğru bir bakış açısı olmayabilir.

ABD başkanı Donald Trump, 21 Ağustos 2017’de açıkladığı Afganistan stratejisinde, Pakistan’ın “Terörün Güvenli Limanı” olduğunu, 19 Aralık’ta açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde ise “Pakistan topraklarında terör örgütlerinin faaliyet gösterdiğini” iddia etmiş, Pakistan hükümeti ise bu iddiaları kesin bir dille yalanlamıştı. Trump’ın 2018’in ilk saatlerinde aynı minval üzere attığı tweet’leri Washington ve İslamabad arasında sözlü bir savaşa sebep oldu. ABD Büyükelçisi David Hale, Pakistan Dışişleri Bakanlığına çağrılarak Trump’ın İslamabad’ı suçlamasından duyulan rahatsızlık kendisine iletildi. Trump, 1 Ocak’ta da Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, ABD’nin son 15 yılda Pakistan’a 33 milyar dolar yardım yaptığını belirterek “Onlar ise liderlerimizin aptal olduğunu düşünerek bize yalanlar ve hilekârlıktan başka bir şey vermedi. Afganistan’da peşinde olduğumuz teröristlere güvenli bölge sağlıyorlar. Artık yok” ifadelerini kullandı.

ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley ise “Pakistan yıllardır çift taraflı oynuyor. Hem bizimle çalışıyorlar hem de Afganistan’daki birliklerimize saldıran teröristleri barındırıyorlar. Bu oyun bu yönetim tarafından kabul edilemez. Amerika’nın terörle mücadelesinde daha iyi bir ortak haline gelene kadar Pakistan’a 255 milyon dolarlık yardımı keseceğiz” açıklamasını yaptı.

Pakistan Dışişleri Bakanı Havace Asıf, ABD’nin Pakistan’ı Afganistan’da kendi çıkarlarına hizmet için kullandığını, 15 yılda Pakistan’a verdiği paraların hayrına değil ülkesinin sunduğu hizmetler için olduğunu ve kendilerinin Beyaz Saray’a “Artık yok” dediği için, Trump’ın “Artık yok” ifadesini önemsemediklerini ifade etti ve “ABD Başkanı bize ‘Siz ne yaptınız?’ diye soruyor. Size askeri üslerimizi açtık. Afganistan’daki ABD askerlerinin silah ve mühimmat ikmali bizim topraklarımız üzerinden yapıldı. Binlerce sivil ve askerimiz sizin başlattığınız savaşın kurbanı oldu.” Ülkesinin, terörle mücadelede ciddi yol katettiğini ve son dört yılda terörün yol açtığı molozları temizlemeye devam ettiklerini aktaran Asıf “Geçmiş bize ABD’ye körü körüne güvenmememiz gerektiğini öğretti. Verdiğimiz mücadeleden memnun olmayabilirsiniz ama ülkemizin itibarını daha fazla pazarlık konusu yapmayacağız” dedi.

Çin, Pakistan’a sahip çıktı

Öte yandan Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ging Suang, “Pakistan’ın terörle mücadelede ciddi bedeller ödeyip büyük çabalar harcadığından bahisle ‘Uluslararası toplum bunun farkına varmalı’ açıklaması yaptı. Trump’ın Pakistan’ı teröre destek vermekle itham etmesine tepki göstererek Pakistan’ın yanında durdu, Pakistan’la stratejik ortaklıklarının devam edeceğini ve her alanda iş birliğini geliştirmek istediklerinin açıkladı. Çin daha önce de ABD’nin ithamlarına karşı Pakistan’ın yanında durarak müttefikine sahip çıkmıştı.

ABD’li yetkililerin “Yeni Pasifik” diye isimlendirdiği projenin aktörleri Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD’den oluşuyor. Çok geniş bir bölgeye “çapa atmak” suretiyle yeni ticaret ve güvenlik standartlarının belirlenmesini öngören bu denklemde Çin’in dışarıda bırakılacağı ifade ediliyor. Bütün bu gelişmeler karşısında Washington Times gazetesi, Çin’in stratejik deniz yolları boyunca denizcilik yeteneğini geliştirmek amacıyla, ikinci denizaşırı askeri üssünü inşa etmek için Pakistan ile görüşmeler yaptığını duyurdu. Çin’in ilk denizaşırı askeri üssü olan Cibuti’den sonra kurulacak bu üssün, Çin’in inşa ettiği ve Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) çıkış limanı Gavadar’a kısa bir mesafede yer alan İran sınırına yakın Umman Körfezi’ndeki Jiwani’de inşa edilebileceği söyleniyor. Pekin ve İslamabad’ın ABD-Hindistan ittifakına karşı deniz yollarının güvenliğini sağlamak için Pakistan’da ortak bir deniz ve hava üssü kurma ihtimali bile ABD’nin “Pakistan teröristlerin peşinden gidemezse, Amerika’nın kendisi bu işi üstlenecektir” gibi tehditlerini geçersiz kılıyor.

Pakistan Anayasa Mahkemesi’nin eski Başbakan Navaz Şerif aleyhinde verdiği siyasetten men kararı ile başlayan “derin devlet-siyaset mücadelesi”nin bu yıl yapılacak genel seçimlerle son bulması bekleniyor. Şerif’in görevden alındıktan sonra Pakistan’a hesap vermek için geri dönmesi ülkedeki siyasi atmosferi hareketlendirmiş ve Pakistan “derin devleti”ne bir meydan okuma olarak algılanmıştı. Pakistan derin devletinde etkin olduğu iddia edilen ordu ile arasının bulunması için üst düzey Suudi yetkililerle görüşmeye gittiği söylenen Şerif, 3 Ocak’taki basın toplantısında sivil hükümetin 11 Eylül’den sonra kendini ABD’ye satmadığını, bu kara propagandadan vazgeçmezlerse son yıllarda İslamabad’da olup bitenleri açıklayacağı tehdidinde bulundu. “Koalisyon fonunun yardım olarak adlandırılmaması gerekir, böyle bir fon gerekli değilse desteğimizin de talep edilmemelidir” diyen Şerif;  Zarb-i Azb Operasyonu’na işaret ederek şunları söyledi: “ABD başkanı, PML-N’nin 2013’te iktidara gelmesiyle birlikte Pakistan’da terörizmi sona erdirmek için etkili adımlar attığını bilmeliydi”.

“Artık bir diktatör tarafından yönetilen ve tek bir telefon görüşmesinin liderleri korkutabildiği 2001 yılında yaşamıyoruz” diyen eski Başbakan son 70 yılda halkın kararlarının ihlal edildiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Gizli telefon görüşmeleri ve anlaşmalar ellimizi bağlamamalı ülkemize özgürlük için yeni bir anlaşma ve yeni bir şans vermeliyiz. Demokrasiye bu ülkede büyüme şansı verilmelidir”.

İran’a müdahale ihtimali

ABD’nin Hindistan’a verdiği yardımlar ve askeri işbirliklerinin yanı sıra 60 yıllık müttefiki Pakistan’ı Afganistan’daki başarısızlığının ‘günah keçisi’ ilan etmesi, Pakistan’ı Güney Asya ve Pasifik’te nüfuz savaşı verdiği Çin’e kaptırma endişesine sevk etmiştir. Bu endişelerle müdahale sinyalleri veren ABD’nin bu tutumu bölgeyi geri dönüşü mümkün olmayan bir sürece doğru sürüklüyor. Afganistan macerasında etekleri tutuşan süper gücün -Irak’ta olduğu gibi- bir ‘günah keçisi’ aradığını meydana çıkaran bu açıklamalar, Trump ve yönetiminin diplomatik nezaketsizliği bir tarafa, ülkenin egemenliğine ve bütünlüğüne doğrudan tehdit olarak algılanabilir. Pakistan’ın ABD yönetimi tarafından suçlanması hafife alınamayacak kadar ciddi görünüyor. NATO’nun Afganistan’daki birliklerinin komutanı John Nicholson’ın “Afganistan Talibanı’nın Pahtunva ve Belucistan Eyaletlerinin başkentleri Peşaver ve Kuetta’da üs kurarak yuvalandığı” iddiası, tehdidin nerelere varacağını da gözler önüne seriyor. Buradan hareketle, öteden beri bu bölgelere insansız hava araçlarıyla saldırılar düzenleyip yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesine sebep olan ABD, Hindistan’ı da kullanarak İran, Afganistan ve Pakistan topraklarında yaşayan Beluçların bağımsızlığı üzerinden bir müdahale şansı yaratıp aynı anda hem Pakistan hem İran hem de Afganistan’ı bölgesel bir savaşın içine çekebilir.

Trump-Salman ittifakı

Geçtiğimiz hafta içinde ABD Başkanı Trump, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ı Beyaz Saray’da ağırladı. Görüşmenin ağırlıklı gündeminde iki ülke arasındaki 12.5 milyar dolarlık silah alımı sözleşmesi ve İran’a karşı atılacak adımlar vardı… ABD, Pakistan’a yaptığı yardımları kesme adımı ile İran karşıtı ve ABD müttefiki olan Suudi Arabistan üzerinden Pakistan’ı dize getirme yoluna gidecektir. Böylelikle Hint Okyanusu ve Körfez Ülkeleri üzerinden egemenliğini Orta Asya’ya kadar genişletecek olan ABD, Avrasya rüyası gören Rusya ve Hint Okyanusu’na inme sevdasıyla tutuşan Çin’i bu savaşın içine çekerek yukarıda belirttiğimiz Kissinger’ın “Üçüncü dünya savaşı yolda ve bunun başlangıç noktası İran olacak” kehanetinin gerçekleştirilmesine yardımcı olacaktır.

Netice itibariyle bazıları Pakistan-ABD restleşmesini rutin bir kriz olarak görse de Rusya, Çin ve İran’ın içinde yer alacağı bir savaş, Turmp-Kim Jong-Un sözlü dalaşından daha tehlikeli ve muhtemel bir gerçekliği barındırıyor. Dolayısıyla, Trump’ın “Önce Amerika” anlayışından sıyrılarak Afganistan’da saplandığı bataklığın Güney Asya ülkelerini de içine çekerek yutmasına sebep olacak fiili tavır ve davranışlardan kaçınması dünya barışı adına elzem görünüyor. 1947 yılında bağımsız iki devlet olarak Hint alt kıtasını ikiye ayıran İngilizlerden miras aldığı siyasi krizleri bir türlü atlatamamış Pakistan’da 2018 yılı bir dönüm noktası olacak gibi duruyor.

İlgili İçerikler

Son Yazılar