Pakistan’da Şerif ailesinin varlık mücadelesi

Paylaş

Pakistan’da eski Başbakan Navaz Şerif aleyhinde verilen siyasetten men kararı, Navaz’ın şahsını ilgilendiren bir hüküm olmanın ötesine geçerek bütünüyle Şerif ailesinin hedef alındığı bir tasfiye operasyonuna dönüştü.

Pakistan’da Anayasa Mahkemesi’nin, Panama Belgeleri soruşturması kapsamında eski Başbakan Navaz Şerif aleyhinde verdiği siyasetten men kararı, ilerleyen süreçte, Navaz’ın şahsını ilgilendiren bir hüküm olmanın ötesine geçerek bütünüyle Şerif ailesinin hedef alındığı izlenimini veren bir tasfiye operasyonuna dönüştü. Şerif ailesi, Navaz’dan boşalan meclis sandalyesini kazanarak ‘müesses nizama’ karşı yürüttüğü varlık mücadelesinden kolayca vazgeçmeyeceğinin işaretini verse de asıl hesaplaşmanın gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde gerçekleşmesi bekleniyor.

Pakistan Anayasa Mahkemesi, 28 Temmuz’da, yani Trump yönetiminin, başarısızlığın faturasını Pakistan’a kestiği yeni Afganistan stratejisini açıklamasından tam 25 gün önce aldığı kararla, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’i ömür boyu siyasetten men etti.

Pakistan Tehrik-i İnsaf Partisi (PTI) lideri eski kriketçi İmran Han’ın suçlamalarıyla fitili ateşlenen, ordunun “bu bir yargı meselesidir” diyerek karışmadığı mahkeme sürecinin sonunda seçimle gelen bir başbakanın görevden alınması Navaz Şerif taraftarlarına şok yaşattı.

Yargı sürecinin kazandığı yeni boyutlar, bütün bu gelişmelerin, ordunun güdümünde hareket eden, birçok siyasetçi ve bürokratın da yer aldığı ‘müesses nizam’ tarafından yönlendirildiği tartışmalarına yol açarken, Panama Belgelerine dayanan bu yargılamada Navaz’ın üzerinden tüm Şerif ailesinin hedef alındığı ifade ediliyor.

Ara seçimler referanduma dönüştürüldü

Navaz Şerif’in yıllarca birlikte hareket ettiği ancak son zamanlarda ters düştüğü söylenen derin yapının yargı girişimi ile ömür boyu siyasetten men edilmesinin ardından mecliste boşalan sandalye için -Şerif ailesi ve partisi PML-N’nin kalesi Lahor’un Kuzey Doğu bölgesinde- ara seçim kararı alındı.

“Dürüst ve güvenilir” olmadığı gibi tartışmalı bir gerekçeyle görevden alınan Navaz Şerif’in mahkeme kararının hemen akabinde istifa etmesi, destek için sokaklara taşacak gösterilerin önüne geçti ve kendi itibarı ve siyasi geleceği için çok önemli bir ön adım oldu.

Muhalefetin başı çektiği “yolsuzlukla mücadele” kampanyasında Şerif ailesinin siyasi gelecek vadeden bütün aile fertlerinin sorgulanması, buna mukabil Navaz’dan sonra koltuğunu dolduracak en önemli aday Pencap eyalet Başbakanı ve kardeşi Şahbaz Şerif’in bu süreçte isminin hiç zikredilmemesi, “Şahbaz’ın başbakanlığa hazırlandığı” yönündeki iddiaları güçlendiriyordu.

Ülke genelinde siyasi kariyerinin en iyi dönemini yaşayan ancak Navaz ile anlaşamadığı dillendirilen Şahbaz’ın kardeş koltuğuna adaylıktan son anda çekilme kararı alması, 2018 genel seçimleri yaklaşırken parti içi muhalefetin “kardeşinin mağduriyetinden yararlandı” ithamına maruz kalmak istememesiyle bağlantılandırılıyor.

Şahbaz’ın adaylığı gerçekleşmeyince Ulusal Meclis’te boşalan sandalye için Navaz’ın kanser hastası eşi Gülsüm Şerif’in aday gösterilmesine karar verildi ancak Gülsüm Şerif adaylık dilekçesini verir vermez tedavi için Londra’ya gitmek zorunda kaldı.

Adı, her ne kadar ara seçim olsa da tek sandalye için yapılan bu seçim, siyasi partiler tarafından, eski Başbakan Navaz’ın siyasetten men edilmesinin onaylanması/meşruiyeti ve aklanması olarak görüldüğünden kıran kırana geçen bir “referandum” yarışına dönüştürüldü.

Ordunun seçim kampanyası boyunca PTI’yı desteklediği, seçim güvenliği için görevlendirilen askerlerin Lahor’daki Şerif yanlısı seçmenin oylarını kullanmalarına mani olduğu, PML-N partisine mensup birçok aktivistin askeri istihbarat birimleri tarafından tutuklandığı iddiaları arasında yapılan ve bir referandum havasında geçen ara seçimin galibi Gülsüm Şerif oldu.

Pakistan Müslüman Birliği-Navaz’ın (PML-N) adayı Gülsüm Şerif, 2013 seçimlerinde kocası Navaz’a karşı yarışan PTI Partisi adayı Yasemin Raşid’in aldığı 47 bin 66 oya karşılık 61 bin 254 oy alarak seçimi kazandı. 44 adayın katıldığı ara seçimde, Pakistan Halk Partisi’nden (PPP) Faysal Mir, Pakistan Cemaati İslami (PJI) Partisi’nden Ziyaurrahman Ensari, Milli Müslüman Birliği (MML) Partisi’nden bağımsız aday Şeyh Yakup ve Tehrik-i Lebbeyk Ya Resul Pakistan (TYRA) partisinden Azhar Rizvi de yarışan adaylar arasında yer aldı.

Muhalefet de seçim sonuçlarından memnun

Gülsüm Şerif’in Londra’da tedavi görmesi nedeniyle seçim kampanyasını yürüten kızı Meryem Şerif, “Seçim günü mutfakta olmayın’ diyerek kadın seçmenleri göreve çağırmış ve “Bizim için Navaz Şerif’in başbakanlığı hala devam ediyor. 2018 seçimlerinde daha güçlü geri dönecek” açıklamasıyla babasının koltuğunda gözü olanlara da net mesaj vermiş oldu.

Hiçbir kamu görevi olmamasına rağmen Navaz hükümetinde babasından sonra en güçlü kişi olduğuna inanılan Meryem Şerif’in kontrolünde girilen bu seçimin kazanılması, Navaz’ın nezdinde tüm Şerif ailesinin toplum nazarında “yanlı yargı kararıyla görevden alınan eski başbakanın aklanması” olarak değerlendirildi.

Referandum, başbakanlık görevinden alınan babası, sağlık sorunları nedeniyle yurtdışında tedavi gören annesi, desteğini esirgeyen amcası arasında kalan Meryem kadar Şerif ailesi için de bir varlık mücadelesi anlamı taşıyordu.

Seçim kampanyasında “oyunuzun gücü ile mafya ve kara para aklayanların üstesinden gelin” mesajını kullanan PTI lideri İmran Han, 2013 genel seçimlere nazaran iktidar partisinin (PML-N) yüzde 8 oy kaybedip, kendi partisinin oyları yüzde 6 yükselince “sonuçlar, Şerif’in popülaritesinin azaldığını gösteriyor” açıklamasını yaptı.

“Her ne kadar seçimi kaybetmiş olsak da Navaz’ın kalesinde, zorlu bir dönemde ve zor şartlar altında böyle bir başarı yakalanmasının çok iyi mücadele edildiğinin ve PML-N partisinin her zaman kazanamayacağının ispatı olması bakımından önemlidir” ifadelerini kullanan PTI Başkan Yardımcısı Şah Mahmud Kureyşi de sonuçlardan memnun olduğunu belirtti.

Seçim zaferi sonrası, 2013’te babasının yaptığı gibi ‘balkon konuşması’ yapan Meryem Şerif, Anayasa Mahkemesi kararı ve “mahkemenin gayri resmi sözcüsü” dediği İmran Han’ı kastederek “Halk kararın üzerinde bir karar vermiştir. Halk hem mahkemeye hem de mahkeme sözcüsüne dersini vermiştir. Başbakanımız hala Navaz Şerif’tir.” Navaz ve Gülsüm Şerif adına kendilerine destek veren herkese teşekkür ederim” açıklaması yaptı.

Yargı/Derin Devlet- Şerif çekişmesinde 3. raunt

Şerif ailesinin verdiği bütün mücadeleye karşın Şerif’in yanı sıra iki oğlu, kızı ve eski Maliye Bakanı İshak Dar’ın temyiz başvurusunun reddedilmesi Navaz Şerif’in siyasete dönmesinin önünü tamamen kapattı.

Hesap Verebilirlik Mahkemesi, 19 Eylül’de Şerif’in aile üyelerini, 20 Eylül’de Maliye Bakanı İshak Dar’ı ifade vermeye çağırmış ancak oğulları Hasan ve Hüseyin Şerif’le birlikte eşi Gülsüm Şerif’in tedavisi için Londra’da bulunan Navaz Şerif ifade vermeye gelemeyeceğini mahkemeye bildirmişti.

Seçim zaferi sonrası Londra’ya hareket eden Meryem Şerif’in bir gazetecinin “Navaz Şerif ifade vermeye gelecek mi?” sorusuna, “Hayır ifade vermeyecek, vermemeli”, “Muhammed Navaz Şerif, hesap verebilirlik kisvesi altında siyasi ve kişisel mağduriyetin kurbanı olmamalıdır”, “Bu bir saçmalık” cevabı vererek ailenin yargıya güvenmediğini ortaya koydu.

Sonuç olarak Navaz Şerif’in yolsuzluk dosyalarının temelini oluşturan 540 Panama Belgesi, seçimle gelen Pakistan başbakanını görevinden etmekle kalmadı, genel olarak Şerif ailesini hedefleyen bir planı da deşifre etti. Pakistan Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun 26 Eylül’de görülen yolsuzluk davasında Navaz Şerif’in mahkemeye katılım muafiyet talebini reddederek kendisi, kızı Meryem, damadı Muhammed Safdar, oğulları Hasan ve Hüseyin’i tekrar ifadeye çağırması aile üzerindeki adli ve siyasi baskının devam ettiğini de gösteriyor.

Şerif ailesi ve PML-N Partisi üyeleri seçimi kaybetmiş olsaydı başta ülke olmak üzere parti ve aile içinde de ciddi kırılmalar yaşanabilirdi. Ancak elde edilen seçim başarısına rağmen bu tehlikenin atlatıldığı söylenemez.

Hiçbir başbakan beş yıllık görev süresini dolduramadı

Pakistan’da “seçilmiş bir başbakanın görevden alınmasını” küresel güç oyunlarına ait bir senaryonun parçası değil de kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı demokratik bir ülkenin şeffaf ve tarafsız bir yargı kararı olarak görmek saf dillilik olur.

Bağımsızlığını ilan ettiği 1947’den beri üç kez askeri darbeye sahne olan Pakistan’da hiçbir başbakan beş yıllık görev süresini tamamlayamadı. Hedef, üç kez gidip üç kez gelen Başbakan Navaz Şerif’in siyasi kariyerini bitirmek gibi görünse de bir yönüyle siyasi sistemin rayından çıkarılmaya çalışıldığı ifade edilebilir.

Pakistan siyasetinin geleceği ve yeniden şekillenmesi açısından önemli bir milat sayılan referandum/seçim zaferi, müesses nizam ve yargının Şerif ailesine yönelik girişimlerine karşı “halkın rövanşı” şeklinde okunsa da rövanş olarak nitelendirilebilecek asıl mücadeleye 2018 genel seçimlerinde tanık olunacağı belirtilmeli.

Afganistan, İran, Hindistan ve Çin gibi bölgesel hatta küresel ölçekte nüfuz sahibi ülkelerle problemli sınırları bulunan Pakistan’da 2018 seçimlerinin nasıl bir iktidar yapısına yol açacağını anlamak için hiç şüphesiz bu ülkenin küresel güçlerle ilişkilerine ve bu ilişkilerin izleyeceği seyre odaklanmak gerekiyor. AA

İlgili İçerikler

Son Yazılar