Afganistan’a Barış Getirme Anlaşması ve Siyasal Travma

Paylaş

ABD, Taliban’ı 11 Eylül 2001 ikiz kule saldırıyla suçlu bulunan El Kaide örgütün Usame Bin Ladin de dâhil üst düzey liderlerini barındırmakla suçlayarak, Ekim 2001’de Afganistan’ı işgal etmişti. ABD ve Taliban temsilciler uzun görüşmeler sonunda, 29 Şubat 2020 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da, ABD tarafı adına Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Taliban tarafı adına Siyasi Ofis Başkanı Molla Abdulgani Berader “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşması” adı verilen anlaşmaya imza attılar. Diğer bir ifadeyle bu anlaşma, ABD tarafından devlet olarak tanınmayan ve Taliban olarak bilinen “Afganistan İslam Emirliği” arasında imzalandı.

Doha’da imzalanan anlaşmadan, Amerikan’ın tarihinde olan en uzun savaşı, Afganlıların birbiriyle iç savaşı ve yabancı güçlere karşı savaşında binlerce akan kanı durdurması umut ediliyor. Afgan halkı arasındaki şiddetin sona ereceğine dair tünelin ucunda bir ışık görüleceğine ümit bağlamayı çok isteyen bir halk olmasına rağmen, bu ülke insanının tarihte yaşadığı nice anlaşma ve ateşkeslerin sağlıklı yürümediği yaşanmışlıkların ardından “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşmasının” da ebedi barış anlamına geleceği noktasında psikolojik travma görselinde, gölgenin sahibini arama mesafesinde, ütopya yaklaşımı içindeler.

Afganistan’da siyasal denetimin doğrudan doğruya seçme, seçilme ve siyasi parti faaliyetlerinin yeterince kurumsal olarak işletilememesi ülkede siyasal krizlerin giderek daha da derinleşmesine sebep olmuştur. Afgan halkı demokrasi yönetimini “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” (A.Linconl) halk egemenliğinin ‘umuda yolculukta’ dahi hissedemeyeceği duruma düşmüştür. Tabii Afganistan’da ki siyasal krizin sonlandırılmamasında ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarında payı büyüktür.

28 Eylül 2019 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerin resmi sonuçlarını 18 Şubat 2020’de ilanı ve Cumhurbaşkanı adayların seçimin hileli olduğu itirazı sonucunda bugün gelinen noktanın bir devlete iki Cumhurbaşkanın, Eşref Gani ve Abdullah Abdullah’ın ayrı ayrı yemin törenleriyle ülke ejderha efsanesinin siyasal kırılmasını yaşamaktadır. Eş zamanlı düzenlenen Gani ve Abdullah’ın yemin törenleri sırasında cumhurbaşkanlığı sarayı yakınlarına roketli saldırılar, ülkenin elli yıllık savaşının daha kaç yıl devam edeceği hesaplamaları belirsiz hale gelmiştir.

ABD’nin Afganistan özel temsilcisi Zalmay Halilzad ve NATO – ABD Kuvvetleri Komutanı Scott Miller’in Gani’nin yemin törenine katılması, ABD ve AB ülkelerinin Afgan adaylar arasında ki desteğin Gani liderliğinde kurulacak hükümeti işaret etmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, birleşmiş ve bağımsız bir Afganistan’ı desteklediklerini ancak ülke içinde “paralel hükümet” kurma girişimine şiddetle karşı çıktıklarını kaydetti. Pompeo’nun Gani ve Abdullah’ın Cumhurbaşkanlığı için ayrı ayrı yemin etmesinden sonra böyle bir açıklama yapması çok manidardır. Abdullah, ABD ve Taliban’ın barış anlaşması öncesinde “paralel hükümet” kuracağını tüm dünyaya ilan etmesine rağmen, ABD yönetimin sessiz kalması, her iki rakibin yemin töreni yapma ortamını oluşturdu. Pompeo’un Afganistan’da “paralel hükümet” kurulmasına şiddetle karşı olduklarını, cumhurbaşkanlığı yemin törenleri öncesinde yapmaması, Afganistan seçimlerin sandıktan çıkan kargaşanın biraz daha keşmekeş olmasını beklemek demektir. Amerika’nın bu bekleyişi Afganistan merkez siyasetini daha da yıpratmıştır. Afgan halkının merkez siyasetine güvenirliği gün geçtikçe daha da azalmaktadır. Afganistan’da siyasi erklere karşı, halkın yıpranmış güveni taraflar arasında radikalizmi artıracak ve barışı daha da zorlayacaktır.

Afganistan İslam Emirliği, 1996’da Taliban tarafından kurulup 2001’de Afganistan Savaşı ile yıkılan, Taliban rejimi tarafından yönetilen bir devletti. O dönemde, Afganistan İslam Emirliğini, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Pakistan resmi olarak tanımıştı. Uluslararası diplomatik ilişkiler babından, ABD ve Taliban bir anlamda 1996 yılların koşullarını yaşamak zorunda kaldı.  Afganistan bir anlamda tarih tekerrürü gerçekleştirmiş oldu.

ABD, Afganistan’a Barış Getirme Anlaşmasıyla, Taliban’ı devlet olarak tanımadığı şerhi koysa da aslında zımni olarak “Afganistan İslam Emirliği” devletini teamüllere göre kabul etmiş durumdadır. Bir devleti, zımni tanıma anlamına gelen işlemlerden biride diplomatik ilişkiler kurmaktır. ABD yönetimi daha önceden, Taliban ile barış görüşmelerin Kabil merkezi hükümeti öncülüğünde yapılması gerektiği ısrarında bulunmuştu.  Taliban ise ABD’nin kuklası olmakla itham ettiği Kabil yönetimiyle doğrudan görüşmeyi reddetmiş ve barış görüşmelerin doğrudan ABD ve Taliban “Afganistan İslam Emirliği” arasında olmasını şart koşmuştu.

Afganistan’da olup bitenler, Trump’ın sürekli dilendirdiği Afganistan’da savaşın dışına kalma sözünü hayata geçirebilecek ilk hamleyi başarı ile sonuçlandıra bilecek mi merak ediyoruz. ABD’nin yirmi yaşında ki üç trilyon dolarlık, Taliban’la olan savaşı sona erecek mi?  ABD, Asya’nın kalbi Afganistan’ı stratejik yenilgi olarak rakip güçlere terk edebilecek mi? Nice cevapları merak edilen soruları sıralayabiliriz…

ABD ve Taliban arasında varılan tarihi “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşma” uzlaşısı taraflar arasında inkıtaa uğramadan sürdürülmesini ümit ediyoruz. ABD ve Taliban arasında imzalanan, kapsamlı barış anlaşması dört bölümden oluşmaktandır. Anlaşmanın ruhu ABD ve Taliban arasında garantiler ve uygulama maddeleri olarak sıralanmıştır. Anlaşmanın dördüncü bölümünde “Afganistan’da kalıcı ve kapsamlı bir ateşkesin, Afganlar arası diyalog ve müzakerelerin gündeminde olacaktır. Afganlar arası müzakerelerin katılımcıları, Afganistan’ın gelecekteki siyasi yol haritasının tamamlanması ve anlaşmaya varılmasıyla birlikte ilan edilecek ortak uygulama mekanizmaları da dâhil olmak üzere kalıcı ve kapsamlı bir ateşkesin zamanı ve usulünü ele alacaktır.” Bu anlaşma maddesinden de anlaşılacağı gibi iki taraf arasında yapılan anlaşmanın üçüncü muhatabı tüm Afganlar olarak ifade edilmiştir. Anlaşmanın tüm metninde üçüncü tarafın Afganistan resmi devlet yani “Afganistan İslam Cumhuriyeti” olarak yazılmadığı gibi merkezi Kabil yönetimine de işaret edilmemektedir. Kabil yönetimin açıkça muhatap alınmadığı bu anlaşmanın sürdürebilirliği konusunda şüphelerimiz bulunmaktadır.

ABD ve Taliban arasında imzalanan ‘barış anlaşması’ uyarınca, Taliban olarak bilinen beş bin (5000) kadar mahkûm ve Merkezi Yönetim taraftarı bin (1000) kadar mahkûm, Afgan müzakerelerin ilk günü olan, 10 Mart 2020’ye kadar karşılıklı serbest bırakılacaktı.

Afganistan Cumhurbaşkanı Gani’nin Taliban ile siyasi müzakereleri başlatmak amacıyla bir iyi niyet göstergesi olarak ilk etapta bin beş yüz (1500) Taliban esirin “savaşa tekrar katılmayacakları yönünde yazılı bir taahhüt” verme şartı ile serbest bırakılmasını öngören kararnameyi imzaladığı sözcüsü tarafından ilan edildi.

Ancak, Taliban ‘koşullu serbest bırakmanın’ ABD ile yapılan anlaşmaya aykırı olduğunu açıklayarak, Kabil yönetimine bir mesaj vermiştir. Taliban sözcüsü Suhail Shaheen “Biz mahkûmların koşullu bir şekilde serbest bırakılmasını asla kabul etmedik. Eğer biri bunu iddia ederse, bu, 29 Şubat’ta imzaladığımız barış anlaşmasına aykırı olur” dedi. Böylece taraflar arasında ilk uyuşmazlıklar ortaya çıkmış oldu. Barış anlaşması uyarınca 10 Mart 2020 tarihine kadar mahkûmlar serbest bırakılacaktı ve Afganlar arasında siyasi diyaloğun başlayacağı planlanmıştı ama gel gör ki daha çok zamana ve suhulete ihtiyaç olacağı aşikârdır.

Afganistan’da barış görüşmelerinin önünde uzun ince bir yol görüldüğü kadar risklerde devam etmektedir. Afganistan’da ki siyasi merkez yönetimin krizi nedeniyle de Taliban ile yapılacak müzakereler sekteye uğrayacaktır. Afganistan merkez yönetim aktörlerinin Cumhurbaşkanlığı ve yönetimi paylaşamamaları siyasi kaosun derinleşmesi neticesinde Taliban ile yapılacak, ulusal barış müzakere ekibin oluşturulmaması, Taliban’ın alternatifsizliği zaman içinde konuşulacağa öngörülmektedir.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus’da Afgan taraflar arasındaki görüşmelerin başlamak üzere olduğunu ancak son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her iki adayın da kazandığını iddia ederek, yapılacak barış görüşmeleri yönetecek ulusal müzakere ekibinin belirlenmesini geciktirdiğine dikkati çekti.

Türkiye’nin Kabil Büyükelçisi Oğuzhan Ertuğrul, Türkiye olarak talep geldiği takdirde “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşma” uzlaşması uyarınca, Afganlar arası müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır olduklarını belirtmesi, Afgan ve Türk halkın kadim tarihi ve kültürel ilişkilerimize uygun açıklaması, tarihi bir sorumluğu ortaya koymuştur. Afganistan’ın iç savaşa sürüklenmesinden bu güne; düzenli ve düzensiz göç dalgasıyla en çok etkilenmekte olan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Ayrıca Afgan halkın tüm kesimlerinin Türkiye’ye olan pozitif düşünceleri malumun beyanıdır.

Tarafların medya beyanlarına bakıldığında ilk etap sorunlarının; mahkûmların serbest bırakılmaması, merkezi Kabil yönetim krizi ve ulusal barış müzakere ekibin oluşturulamaması ile karşı karşıya geldikleri zorluklar ifade edilmektedir. Her şeye rağmen bu tarihi anlaşmanın iki ileri bir geri taktiği ile hayta geçmesi bile uluslararası bir zafer hikâyesi olacaktır.

İlgili İçerikler

Son Yazılar